İnkılapçılık Ilkesi ve diğer Inkılaplarla Ilişkisi
İnkılap ve devrim kavramları aynı manada kullanılıyorsa da esasında aynı değildir. Devrim geçici ve ideolojiktir. İnkılap ise toplumu kökten etkileyen, uzun soluklu, ihtiyaçtan doğan, gerektiğinde silahla mücadeleyi de içerisine alan bir yeniden yapılanma hareketidir.
Türk inkılabı ise dünyada eşi benzersiz bir çağı yakalama ve çağdaşlaşma çabasıdir ki içerisinde hem silahlı mücadele, hem yeniden yapılanma, hem düşmanla ve hem de düşman yanlılarıyla mücadele, hem karanlıktan aydınlığa çıkma çabası, hem karanlık sahiplerinin tuzaklarından kurtulma gayreti vardır.
İnkılap, aslen, daha önce var olan sistem içinde oluşan ve iyi yönde ilerleyen değişimleri simgeler. Devrim ise, daha önce var olan sistemi tamamen kaldırıp yeni bir sistemi getirmeyi anlatır. Bu anlamda, devrim inkılap kavramını içerisinde barındırmaktadır. Devrim sonrasında, devrimin sürekliliğini sağlamak adına inkılaplar yapılır. Ancak yalnızca inkılaplar ile bir devrimin meydana geldiğini söylemek daima doğru olmayacaktır.
Atatürk’ün milli mücadele zaferi ile beraber Türkiye’nin yönetim biçimini ve din anlayışını kökten değiştirmesi bir devrimdir. Bu devrim sonrasında, çağdaş medeniyet seviyesini yakalama amacıyla getirdiği yenilikler ise inkılaplar olarak anlaşılmalıdır. Kılık kıyafet alanında, eğitim alanında, toplumsal yaşamda ve diğer tüm konularda getirdiği yenilikler devrimin sürekliliğini sağlayacak temel parçalar, inkılaplardır. Devrim kavramı ise, inkılap kavramına göre daha ayrıntılı bir konudur.
Bu sebeple aralarındaki farklara rağmen, benzerlikleri ve birbirlerini tamamlamaları sebebiyle, özellikle Atatürk devrimleri adına, devrim ve inkılap kavramlarını bir arada düşünmek daha doğrudur. Yine devrim tek iken, inkılaplar sayıca daha fazladır.
İnkılâpçılık ilkesi, bir yandan Atatürk ilkelerinin korunmasını esas tutan, diğer yandan da bu esaslara dayanılarak yeni hamlelerle Türk toplumunun aydın ve ileri yönde gelişim ve geleceğini sağlayacak dinamik bir toplum yaşayış ilkesi olarak benimsenmiştir. Çünkü bu ilke Atatürk, felsefesini bazı dinî, siyasî ve felsefî kuramlarda olduğu gibi katı ve dar çerçevede kalmaktan kurtarmak istemiştir.
Atatürk’ün İnkılâbı tarifi ve Türk İnkılâbı nedir sorusuna vermiş olduğu cevap hareket noktamız olacaktır. Ulu Önder inkılâbı;
“Mevcut müesseseleri zorla değiştirmek demektir. Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak yerlerine, milletin en yüksek medeni icaplara göre ilerlemesini temin edecek yeni müesseseleri koymuş olmaktır” diye tanımladıktan sonra, Türk İnkılâbı nedir sorusuna;
“Bu inkılâp kelimenin ilk anda işaret ettiği ihtilâl manasından başka, ondan daha geniş bir değişikliği ifade etmektedir. Bugünkü devletimizin biçimi, yüzyıllardan beri gelen eski şekilleri ortadan kaldıran en gelişmiş tarz olmuştur. Milletin, varlığını devam ettirmesi için fertleri arasında düşündüğü ortak bağ, yüzyıllardan beri gelen şekil ve mahiyetini değiştirmiş, yani millet, dinî ve mezhebi bağlantı yerine Türk milliyet bağıyla fertlerini toplamıştır.
Millet beynelmilel umumî mücadele sahasında hayat nedeni ve kuvvet nedeni olacak ilim ve vasıtanın ancak çağdaş medeniyette bulunabileceğini bir değişmez gerçek olarak prensip saymıştır. Netice olarak millet, saydığım değişiklik ve inkılâpların tabiî ve zarurî icabı olarak umumî idaresinin ve bütün kanunlarının ancak dünyevî ihtiyaçlardan mülhem ve ihtiyacın değişme ve gelişmesi ile daimi olarak değişme ve gelişmesi esas olan dünyevî bir zihniyeti yaşamı boyunca devam edecek bir idare saymıştır.
Büyük milletimizin yaşamının seyrinde vücuda getirdiği bu değişiklikler herhangi bir İhtilâlden çok fazla, çok yüksek olan en muazzam inkılâplardandır. Çok milletlerin kurtuluş ve yükselme mücadelesinde köpürdükleri görülmüştür. Fakat bu köpürme Türk milletinin şuurlu köpürmesine benzemez”, diye cevap vermektedir.
Bizce İnkılâpçılık ilkesinin gerçek anlamı tartışmasız Ulu Önderin bu tariflerinin içeriğinde en güzel ifadesini bulmaktadır. Nitekim bu açıklamalarını daha net ve belirginleştirdiği;
“Hakiki inkılâpçılar onlardır ki, ilerleme ve yenileşme inkılâbına yöneltmek istedikleri insanların ruh ve vicdanlarındaki gerçek eğilime sızmasını bilirler. Bu münasebetle şunu da ifade edeyim ki, Türk Milletinin son yıllarda gösterdiği harikaların yapmış olduğu siyasî ve sosyal inkılâplarının gerçek sahibi kendisidir. Sizsiniz… Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını bütünüyle çağımıza uygun ve bütün mana ve şekli ile medeni bir toplum haline ulaştırmaktır.
İnkılâplarımızın temel ilkesi budur. Bu gerçeği kabul edemeyen zihniyetleri darmadağın etmek zaruridir” şeklindeki bu sözleriyle, ilkelerinin bütünlüğünün korunmasını dile getirirken, İnkılâpçılık ilkesinin manasını da vurgulamaktadır.
Demek oluyor ki, Atatürk’ün İnkılâpçılık ilkesi değişme, gelişme, iyileşme ve her çeşit yeniliğe açıklık getiren bir ilke olarak kabul edilmek zorundadır. Daha açık bir deyimle, çağdaş medeniyete ahlak çizgisinden uzaklaşmadan ve kültürü zedelemeden yürüyüşün direktifidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik hayatı, cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, inkılâpçılık olarak belirlenen temel ilkelerle teşkildir. Bu ilkeler birbirinden ayrılmaz bir mahiyettedir ve lakin inkılapçılık ilkesi yenileşmeye kapı aralamasıyla, iyiyi arayışı desteklemesiyle tüm ilkelerin aydınlanma ve gelişmesine imkân sağlamayı başaran bir temel ilkedir.
Tüm ilkeleri ve bütünleyici ilkeleri, Atatürkçülük bayrağının sembolleri olarak, belli bir kalıba sokmaya, daraltmaya ve dondurmaya çalışılmamalıdır. Bu ilkeler sonsuza dek yaşayacak ve payidar kalacak Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve aziz milletinin hayat güvencesi olacaktır.
Tüm ilkelerin ayakta kalması, çağa uygun yaşayabilmesi, gelişim ve çağdaş medeniyetin yakalanması ise ancak inkılap ruhu ile mümkündür.
Ancak tekrar etmekte fada vardır ki bu inkılapların hiçbiri Türk kültürüne ve ahlak yapısına, devlet ve din anlayışına karşı ve düşman olamaz, olmamalıdır. Hiç biri aklı ve bilimi inkar etmemelidir. Devrim ve inkılap adına bugüne dek yaşananların tamamı nasıl akla ve bilime uygunsa, Türk kültür ve dna’sına paralel ise bundan sonra da tüm aydınlanma niyet ve teşebbüsleri bu doğrultuda hayat bulmalıdır.
Çünkü Ulusal mücadele silahlı mücadeleden ve fikri inkılaplardan müteşekkildir. Tamamı özgürlük ve Cumhuriyet temellidir, tamamı gelişime açıktır ve tamamı Türk insanının ihtiyaçlarından doğmuştur. İnkılapçılık işte bu ihtiyacın zaman ve mekana göre dengelenmesi ve rektefiye edilmesi işlemidir. Maksat her zaman toplumun huzur ve bekası, mutluluk ve insanca yaşamasıdır.
-Alinti-
İnkılap ve devrim kavramları aynı manada kullanılıyorsa da esasında aynı değildir. Devrim geçici ve ideolojiktir. İnkılap ise toplumu kökten etkileyen, uzun soluklu, ihtiyaçtan doğan, gerektiğinde silahla mücadeleyi de içerisine alan bir yeniden yapılanma hareketidir.
Türk inkılabı ise dünyada eşi benzersiz bir çağı yakalama ve çağdaşlaşma çabasıdir ki içerisinde hem silahlı mücadele, hem yeniden yapılanma, hem düşmanla ve hem de düşman yanlılarıyla mücadele, hem karanlıktan aydınlığa çıkma çabası, hem karanlık sahiplerinin tuzaklarından kurtulma gayreti vardır.
İnkılap, aslen, daha önce var olan sistem içinde oluşan ve iyi yönde ilerleyen değişimleri simgeler. Devrim ise, daha önce var olan sistemi tamamen kaldırıp yeni bir sistemi getirmeyi anlatır. Bu anlamda, devrim inkılap kavramını içerisinde barındırmaktadır. Devrim sonrasında, devrimin sürekliliğini sağlamak adına inkılaplar yapılır. Ancak yalnızca inkılaplar ile bir devrimin meydana geldiğini söylemek daima doğru olmayacaktır.
Atatürk’ün milli mücadele zaferi ile beraber Türkiye’nin yönetim biçimini ve din anlayışını kökten değiştirmesi bir devrimdir. Bu devrim sonrasında, çağdaş medeniyet seviyesini yakalama amacıyla getirdiği yenilikler ise inkılaplar olarak anlaşılmalıdır. Kılık kıyafet alanında, eğitim alanında, toplumsal yaşamda ve diğer tüm konularda getirdiği yenilikler devrimin sürekliliğini sağlayacak temel parçalar, inkılaplardır. Devrim kavramı ise, inkılap kavramına göre daha ayrıntılı bir konudur.
Bu sebeple aralarındaki farklara rağmen, benzerlikleri ve birbirlerini tamamlamaları sebebiyle, özellikle Atatürk devrimleri adına, devrim ve inkılap kavramlarını bir arada düşünmek daha doğrudur. Yine devrim tek iken, inkılaplar sayıca daha fazladır.
İnkılâpçılık ilkesi, bir yandan Atatürk ilkelerinin korunmasını esas tutan, diğer yandan da bu esaslara dayanılarak yeni hamlelerle Türk toplumunun aydın ve ileri yönde gelişim ve geleceğini sağlayacak dinamik bir toplum yaşayış ilkesi olarak benimsenmiştir. Çünkü bu ilke Atatürk, felsefesini bazı dinî, siyasî ve felsefî kuramlarda olduğu gibi katı ve dar çerçevede kalmaktan kurtarmak istemiştir.
Atatürk’ün İnkılâbı tarifi ve Türk İnkılâbı nedir sorusuna vermiş olduğu cevap hareket noktamız olacaktır. Ulu Önder inkılâbı;
“Mevcut müesseseleri zorla değiştirmek demektir. Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak yerlerine, milletin en yüksek medeni icaplara göre ilerlemesini temin edecek yeni müesseseleri koymuş olmaktır” diye tanımladıktan sonra, Türk İnkılâbı nedir sorusuna;
“Bu inkılâp kelimenin ilk anda işaret ettiği ihtilâl manasından başka, ondan daha geniş bir değişikliği ifade etmektedir. Bugünkü devletimizin biçimi, yüzyıllardan beri gelen eski şekilleri ortadan kaldıran en gelişmiş tarz olmuştur. Milletin, varlığını devam ettirmesi için fertleri arasında düşündüğü ortak bağ, yüzyıllardan beri gelen şekil ve mahiyetini değiştirmiş, yani millet, dinî ve mezhebi bağlantı yerine Türk milliyet bağıyla fertlerini toplamıştır.
Millet beynelmilel umumî mücadele sahasında hayat nedeni ve kuvvet nedeni olacak ilim ve vasıtanın ancak çağdaş medeniyette bulunabileceğini bir değişmez gerçek olarak prensip saymıştır. Netice olarak millet, saydığım değişiklik ve inkılâpların tabiî ve zarurî icabı olarak umumî idaresinin ve bütün kanunlarının ancak dünyevî ihtiyaçlardan mülhem ve ihtiyacın değişme ve gelişmesi ile daimi olarak değişme ve gelişmesi esas olan dünyevî bir zihniyeti yaşamı boyunca devam edecek bir idare saymıştır.
Büyük milletimizin yaşamının seyrinde vücuda getirdiği bu değişiklikler herhangi bir İhtilâlden çok fazla, çok yüksek olan en muazzam inkılâplardandır. Çok milletlerin kurtuluş ve yükselme mücadelesinde köpürdükleri görülmüştür. Fakat bu köpürme Türk milletinin şuurlu köpürmesine benzemez”, diye cevap vermektedir.
Bizce İnkılâpçılık ilkesinin gerçek anlamı tartışmasız Ulu Önderin bu tariflerinin içeriğinde en güzel ifadesini bulmaktadır. Nitekim bu açıklamalarını daha net ve belirginleştirdiği;
“Hakiki inkılâpçılar onlardır ki, ilerleme ve yenileşme inkılâbına yöneltmek istedikleri insanların ruh ve vicdanlarındaki gerçek eğilime sızmasını bilirler. Bu münasebetle şunu da ifade edeyim ki, Türk Milletinin son yıllarda gösterdiği harikaların yapmış olduğu siyasî ve sosyal inkılâplarının gerçek sahibi kendisidir. Sizsiniz… Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını bütünüyle çağımıza uygun ve bütün mana ve şekli ile medeni bir toplum haline ulaştırmaktır.
İnkılâplarımızın temel ilkesi budur. Bu gerçeği kabul edemeyen zihniyetleri darmadağın etmek zaruridir” şeklindeki bu sözleriyle, ilkelerinin bütünlüğünün korunmasını dile getirirken, İnkılâpçılık ilkesinin manasını da vurgulamaktadır.
Demek oluyor ki, Atatürk’ün İnkılâpçılık ilkesi değişme, gelişme, iyileşme ve her çeşit yeniliğe açıklık getiren bir ilke olarak kabul edilmek zorundadır. Daha açık bir deyimle, çağdaş medeniyete ahlak çizgisinden uzaklaşmadan ve kültürü zedelemeden yürüyüşün direktifidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik hayatı, cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, inkılâpçılık olarak belirlenen temel ilkelerle teşkildir. Bu ilkeler birbirinden ayrılmaz bir mahiyettedir ve lakin inkılapçılık ilkesi yenileşmeye kapı aralamasıyla, iyiyi arayışı desteklemesiyle tüm ilkelerin aydınlanma ve gelişmesine imkân sağlamayı başaran bir temel ilkedir.
Tüm ilkeleri ve bütünleyici ilkeleri, Atatürkçülük bayrağının sembolleri olarak, belli bir kalıba sokmaya, daraltmaya ve dondurmaya çalışılmamalıdır. Bu ilkeler sonsuza dek yaşayacak ve payidar kalacak Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve aziz milletinin hayat güvencesi olacaktır.
Tüm ilkelerin ayakta kalması, çağa uygun yaşayabilmesi, gelişim ve çağdaş medeniyetin yakalanması ise ancak inkılap ruhu ile mümkündür.
Ancak tekrar etmekte fada vardır ki bu inkılapların hiçbiri Türk kültürüne ve ahlak yapısına, devlet ve din anlayışına karşı ve düşman olamaz, olmamalıdır. Hiç biri aklı ve bilimi inkar etmemelidir. Devrim ve inkılap adına bugüne dek yaşananların tamamı nasıl akla ve bilime uygunsa, Türk kültür ve dna’sına paralel ise bundan sonra da tüm aydınlanma niyet ve teşebbüsleri bu doğrultuda hayat bulmalıdır.
Çünkü Ulusal mücadele silahlı mücadeleden ve fikri inkılaplardan müteşekkildir. Tamamı özgürlük ve Cumhuriyet temellidir, tamamı gelişime açıktır ve tamamı Türk insanının ihtiyaçlarından doğmuştur. İnkılapçılık işte bu ihtiyacın zaman ve mekana göre dengelenmesi ve rektefiye edilmesi işlemidir. Maksat her zaman toplumun huzur ve bekası, mutluluk ve insanca yaşamasıdır.
-Alinti-