Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Gözlerini Cemal Süreya yazsın… Saçlarını Rıfat Ilgaz… Endamını Hasan Hüseyin yazsın… Masumiyetini Sunay Akın… Dudakların Edip Cansever’den… … Hasretin Nazım Hikmet’ten… Sevdan Ahmed Arif’ten; Okuyanın ben olayım Yaşayanın da ben…
“Ey eflatun aşk Bana eflatun yağmurlar Yağdırabilir misin Getirebilir misin geçen günleri geri Tutup yıldızları yanıma oturtabilir misin Sana neyi anlatayım Her sarnıç küflü bir yağmuru Her sevda bir ayrılığı yaşar.”
Boş versene biz aşık olmayalım birbirimize.. Konserlere gidelim, maça gidip küfür edelim, uçurtma uçuralım, kumsalda uzanıp deli gibi içelim.. Gecede yıldızlara bakabiliriz.. Bisikletle gezerken yagmur yagsın, sırıl sıklam olalım.. Bisikletin zinciri atsın, sen yine ellerini kirlet yaparken ben sileyim.. Bana kek yap.. Balık tutalım, sonra tekrar denize atalım. Boş ver aşık olmayalım biz.. Aşk korkutucu, aşk yorucu, aşk zarar verir.. Beraber eğlenelim en iyisi, ama hep ve tek benimle uyu..
Sen beni öpersen belki de ben Fransız olurum Şehre inerim bir sinema yağmura çalar Otomobil icad olunur, Zarifoğlu ölür Dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.
-Senegalliler dahil değil
Sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır Çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi O vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin Hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin
-Yoksa seni rahatsız mı ettim?
Sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur Ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek Elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim Elbette gayet rasyoneldir attan atlamak
-Freud diye bir şey yoktur.
Sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim Belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma Bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün Yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.
Sevmek biraz ölümdür… hele yaşlandıkça ne çok seyrederiz, mûnis ve kimsesiz odalarda kendimizi. Ah! Ben sizi taşrada, çok önceleri bir romanda tanımıştım, biraz Halit Ziya öldürmüştü sizi, biraz Reşat Nuri Oysa ben Milas’ı hiç görmedim ama hiç dilsiz bir yurt odasında düşledim Beylerbeyi’nde ağladığımız evi. Örselenmiş ve çabuk büyümüştünüz, birdenbire hani o müzmin ‘ateş gecesi’ yahut gecikmiş bir zemheri. Mendil işler, nasıl da kötü öksürürdü eltiniz kirli gülüşler, esnaf ve zabit gözler içre geçti yıllar: Mutsuz… veremli Sevmek en çok ölümdür… ve narin bir melek gelir gibi düşer göğsümüzden ömrün en güzel kelebeği..