Huzur Ama Nasıl

Padişah vezirini huzuruna çağırarak sorar: Bana hizmet eden hizmetçimin hayatta benden daha mutlu olduğunu görüyorum, Acaba sebebi nedir? Halbuki onun hiçbir şeyi yok. Ben ise padişahım, her şeyin sahibiyim, ama onun kadar huzurum ve keyfim yok.


Bunu işiten Vezir cevap verir: Ey Padişahım, sen ona 99 kuralını uygula! Padişah be kural nedir dedi.

Gece bir torbaya 99 altın koyup kapısına bırak ve üzerine de “Bu 100 altın sana hediyedir” yaz sonra kapısını çal ve olanları izle. Padişah merakla vezirin anlattığını yapar.

Hizmetçi kapıyı açar, sağına soluna bakar ve altınları alır. Heyecanla altınları sayar lakin bir tane altının eksik olduğunu görünce “Galiba dışarda bir yere düştü” diyerek çoluk çocuk kayıp altını aramaya koyulur.

Gece boyunca kayıp altını ararlar, bakmadıkları sokak yoktur. Hatta boş araziler ce sokaklardaki eşyaların bile altlarına bakalar. Ama nafile. Eksik altını bulamadıkça baba, çocuklarını azarlar hatta bir ara onlara saldırır hale gelir.

Ertesi gün olur sabah, hizmetçi kederli, düşünceli olur. Çünkü bütün gece uyumamış kayıp altını aramıştı. Suratı asık, keyifsiz, her halinden şikayetçi bir tavırla padişahın huzuruna gider. Böylece Padişah 99 kuralının anlamını öğrenmiş olur.
Aynen öylede bazen biz, Allah’ın bize ihsan ettiği 99 nimetini unuturuz. Sonra hayatımızı o kayıp bir nimeti aramakla geçiririz. Halbuki o nimet bilmediğimiz bir hikmetlerden dolayı, belki bir imtihan belki daha iyisi gelecek, belki ahrette verecek bilinmez.


Ama biz 99 nimeti görmez o bir şeyin peşine düşeriz. Sonra bulamayınca kendimizi mutsuz, huzursuz, keyifsiz eder ve içinde bulunduğumuz nimetleri unuturuz.

Gelin biz doksan dokuz nimetin tadını çıkaralım, Allah’ın nihayetsiz nimetlerine şükredelim. Şüphesiz ki o şükürle nimetlerimiz artar. Bir kaidedir ki şükür nimeti ziyadeleştirir.

Endonezya’yı Müslüman Yapan Adam

İbretlik Dini Hikayeler


İbretlik Dini Hikayeler olarak bir ADAM anlatalım. Kendi halinde yaşayan bir tüccar idi. Bir gün ticaret için kumaşlarını gemiye yükleyerek Endonezya’ya gitti. Orayı sevdi ve yerleşti. Kumaşları güzel ve kaliteliydi. Kanaatkâr bir insandı. Devamlı kazancı az olsun, ama temiz olsun helal olsun düşüncesindeydi.

Bir vakit iş yerine geç geldi. Çalıştırdığı eleman dükkandaki malların satışından iyi bir kâr elde etmişti. Merak ederek sordu:

Sen hangi kumaşlardan sattın? Eliyle göstererek şu kumaştan efendim dedi. Metresini kaç paraya verdin? On paraya. Ama nasıl olur?” diyerek hayret etti. Beş para olan kumaşı sen nasıl on paraya satarsın?

Adamcağızın bize hakkı geçmiş diyerek onu görsen tanır mısın? dedi.

Eleman tanırım diyerek dışarı gitti, arayarak müşteriyi buldu ve getirdi. Müşteriyi karşısında görür görmez heyecanla ondan helallik istedi. Ondan alınan fazla parayı özür dileyerek müşteriye uzattı. Müşteri oldukça şaşırmıştı. Belki ilk kez böyle bir durumla karşılaşıyordu. Şaşırarak, hayret ederek parayı aldı ve dükkandan çıktı.

Bu olay çok kısa bir sürede dilden dile dolaştı. Öyle ki çok geçmeden kralın kulağına kadar gitti. Kral kumaş tüccarını saraya çağırttırarak ona sordu:

Siz öyle bir şey yapmışsınız ki biz bu davranışı daha önce ne duyduk ne de gördük. Bun neden yaptınız? Olayın aslı nedir?

Ben dedi tüccarım ve bir Müslüman’ım. İslam dini ve Allah bana böyle emreder. Doğruluğu emreder. O müşterinin hakkı bana geçmişti. Kazancıma haram girmişti. Benim yaptığım sadece bir yanlışı düzeltmek.

Bu sözleri işiten Kral, İslam nedir? Müslümanlık nedir? gibi sorular sordu.

Tüccar birer birer bu sorularını cevapladı. Öyle güzel tane tane anlatıyordu ki İslam’ı Kral oldukça etkilendi. İlk defa duyuyordu İslam’ı Allah’ı. Çok geçmeden İslâm’ı kabul etti. Onun kabul etmesiyle birlikte daha sonra kısa bir zamanda içinde de halkı da Müslüman oldu.

Şu an 250 milyon nüfusa sahip olan Endonezya’nın Müslümanlığı kabul etmesindeki sır sadece beş paralık kumaş idi. Yaptığı tek şey vardı, inandığı gibi yaşamak, kanaat sahibi olmak, dürüst ve samimi olmak, sahip olduğu güzellikleri çevresiyle paylaşmaktı.

Allah ondan ve onun gibilerden razı olsun… İbretlik Dini Hikayeler kıssalarından ders almayı bize nasip etsin.

İnek ve İnsanoğlunun Söyleşisi

İnsanoğlu ineğe seslenerek demiş ki: Ey İnek! Dünyaya ne yapmaya geldin?
Futbol desen yok, dans desen bilmezsin, çay içmezsin, kahveye gitmezsin, gündüz çayıra gece ahıra
Senin tek düzen bir hayatın var! Ye, iç yat oh. Dünyaya bunun için mi geldin?

İnek dile gelmiş orada bulunanlara cevap vermiş: Ey İnsan! Bu sözleri sen bana nasıl söylersin ki?
Madem öyle buzdolabını aç bir bak bakalım. Süt ve yoğurt benden, tereyağı, kaymak benden, köfte, et benden, sucuk, pastırma benden, giydiği ayakkabı ve belindeki kemer benden, Yaktığın tezek benden! Kemiklerim bile işinize yarar. Ben olmasam şu pantolonu bile bağlayamayacaksın.

O zaman sen ne yapmaya geldin dünyaya? Etin yenmez, derinden bir işe yaramaz, saçın desen ne işe yarar.
Söyle bakalım ey insanoğlu sen ne yapmaya geldin dünyaya?

Pişman Olmamak İçin

Pişman olmamak


İbretlik Dini Hikayeler olarak Hazreti Zülkarneyn’i anlatalım. Bir vakit ordusuyla gece yolda giderken ordusunda bulunanlara “Ayağınıza takılan bir şey olursa onları toplayın” diye emir verdi. Bu emri duyanların içlerinden bir grup: “Bugün çok yürüdük, çok yorulduk. Hele hece vakti olmuş bir de ayağımızı takılan şeyleri toplayıp boşuna ağırlık mı yapalım. Hiçbir şey toplayamayız” dediler ve hiçbir şey yapmadılar.

İkinci grup ise “Madem Komutanımız böyle emir verdi, az da olsa toplayalım, emre itaat etmek lazım.” diyerek az bir şey topladılar.

Üçüncü grup ise “Komutanımız boşu boşuna emir vermez. Elbette bildikleri vardır. Bir hikmet vardır.” dediler ve ayağına takılan her şeyi topladılar.

Sabah olunca bir de bakıyorlar ki, ordu geceleyin bir altın madeninden geçmiş ve ayaklarına takılan şeylerin altın olduğunun farkına varmışlar. Bunu fark edince;

Hiç altın almayan birinci grup; Ah ki ah neden almadık! Niye dinlemedik komutanımızı. Keşke hepsini alsaydık! Hiç değil biraz alsaydık” diyerek pişman oldular.
Az alan ikinci grup “Keşke biraz daha fazla alsaydık. Neden almadık diye sitem ettiler.”

Çok altın alan üçüncü grup ise “Keşke gereksiz, lüzumsuz eşyalarımızı atsaydık da daha çok alsaydık.” diyerek, fazla almalarına rağmen üzüldüler. Aynen bunun gibi, yarın ahirette bütün insanlarda bunlar gibi söyleyecekler.

Allah’a inanmayanlar “Eyvah iman etseydik, inansaydık da şu Cehennem ateşinden kurtulsaydık. Şu güzel cenneti uzaktan değil yakından görseydik” diyecekler.

Mümin olan lakin sevabı az olanlar “Keşke daha çok güzel işler yapsaydım da, daha çok ikrama mazhar olsaydım.” Mümin olan ve çok da sevabı olanlar ise “Keşke Makamımızı biraz daha yükseltecek bir amel yapsaydım, biraz daha namaz kılsaydım, sadaka verseydim, oruç tutsaydım sevap işleyecek şeyler yapsaydım…” diyeceklerdir.

O vakit madem öyle Allah’ın bize ihsan ettiği şeylere şükrederek, zamanımız varken, hala nefes alıyorken daha çok bize ahirette fayda verecek şeyler yapmak akıl kârı olacaktır.

Allah’ın Bize İhsanlarının Farkında mıyız?

İşte bize mükemmel bir İbretlik Dini Hikayeler olarak bir kıssa bin hisse. Rivayet edilmiş ki, bir vakit Hazreti Seyyid Abdülkadir Geylani Bağdat’ın sokaklarında talebeleri ile birlikte yürüyordu.

Bu esnada yolun kenarında üstü başı perişan sarhoş biri hazreti durdurur onu ve ona derki Ey Abdülkadir Allah Kâdir midir? Değil midir? diye sorar. Hazreti Şeyh’te gülümser ve elbette Kâdirdir der.

Sarhoş bir kez daha Ey Abdülkadir Allah Kâdir midir? Değil midir? Dedi. Hazreti Şeyh tekrar gülümsedi ve elbette Kâdirdir. Adam bir kez daha sorar. Ey Abdülkadir Allah Kâdir midir? Değil midir? Dedi.

Hazreti şeyh birden ağlayarak secdeye kapanır ve arkası arkasına: Kâdirdir, Kâdirdir. Kâdirdir der. Sonra talebelerine bu sarhoşu götürmelerini, yıkamalarını ve ona ikram etmelerini emreder.

Bu değişik hadiseye şahit olan talebeler şaşırırlar ve hazreti Şeyh’e bu yaşananların manasını sorarlar. Hazreti Şeyh’te şöyle açıklar: ilk sefer bana sorduğunda Allah beni affetmeye Kâdir midir? Değil midir? Bende elbette kâdirdir dedim.

İkincide ise bana Allah isterse beni senin yerine koymaya kâdir midir dedi. Bende elbette kâdirdir dedim. Üçüncü sorduğunda seni benim yerime koymaya Kâdir midir dedi. Bende ise korktum, ağladım ve Kâdirdir, Kâdirdir. Kâdirdir dedim.

Arkasından secdeye kapandım. Allah’tan benden hidayet nimetini almaması ve âfiyetini daim kılsın diye dua ettim, dedi.

-Alinti-
 
Üst
Alt