Şarkiyatçılar Açısından İslam Peygamberi-1

BaRoN

Mevsim.Org Doğru Adrestesiniz
Yönetici
Katılım
2 Haz 2019
Mesajlar
3,417
Tepkime puanı
6,365
Puanları
113
Yaş
48
Konum
istanbul
Cinsiyet
Erkek
1579436307822.png

İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa insanlığın hidayeti için gönderilen son peygamberdir. Onun zuhuru ve getirdiği yüce din ile dünya büyük bir değişikliğe sahne oldu. Hz. Muhammd saa insanlığı ve takvayı belirginleştiren, eşitlik, kardeşlik ve dostluğu müjdeleyen Doğu'da zuhur eden bir peygamberdir. Hz. Muhammed saa'in insanlığa yönelik ilk hitabı şöyle idi: " “Ey İnsanlar “la ilahe illallah” deyin ki kurtulasınız”

İşte bu ifade dünyada büyük bir değişimin başlangıcı oldu. Gelecek dönemlerde ise Batılar bu değişikliklerin başlatıcısı Peygamber Efendimiz'i doğru yanlış tanımaya ve onun hakkında bilgi toplamaya çalıştılar.

1579436334708.png

Batılıların farklı diyarlara özellikle de Doğu topraklarına ayak basmaları ile belli bilim adamları Doğu kültürünü tanımaya çalıştılar. Bu çalışmaların ve araştırmaların ve sonuçların şarkiyatçılık yada oryantalizm adı verildi. Bu bilim dalı yerkürenin Doğu'sunda yaşayan insanların adabı, gelenek ve görenekleri ve bilimsel özelliklerini araştırılmaya ayrıldı. Başka bir ifade ile Doğu ile ilgili araştırma yapan ve öğretim gören herkes, ister antropolog, sosyolog, dil bilimci ister diğer bilim adamları, şarkiyatçı olarak bilinir.

Bu yüzden şarkiyatçılar, farklı niyetler ve saikler ile ister bilimsel ister merak sonucu, bilgi arttırma , siyasi, ekonomik, kültürel, misyonerlik hedefleri çerçevesinde Doğu meseleleri, kültürü, tarihi ve saire özellikleri ile ilgili faaliyet yapanlardır. Bu alanda yazı yazan veya konuşma yapanların ortak yanı ise Doğu'yu tanıma gayretleri ve istekleridir. Bu şarkiyatçıların ortak özelliği sayılır. Şarkiyatçılar tarafından ele alınan konulardan biri de İslam Peygamberi'dir.

İşte bu sohbetimizin devamında şarkiyatçıların İslam Peygamberi'ne yönelik görüşlerini sizlerle paylaşmaya çalışacağız.

Aslında Doğu olarak bilinen bölge, Asya sınırlarının ötesine geçerek Afrika'nın büyük bir bölümünü de kapsamaktadır. Doğu kültürü öğretilerinde ise hep maneviyatın maddiyata üstünlüğüne ve hayatın anlamlı olduğuna vurgu yapılmıştır. Doğu kültüründe insanın varlık alemindeki yüce konumu her daim aydın tutulan bir nokta olmuştur. Görkemli Doğu medeniyetlerini kısa bir şekilde gözden geçirmek bile bu uygarlıklarda din ve maneviyatın bu kültürlerdeki en önemli birleştirici öge olduğunu anlamak için yeterli. Doğu medeniyetlerinde ilahi peygamberlerin tarih boyunca insanlığa hediye ettiği kalıcı gerçekler hep eksen ve temel olarak sayılmıştır.

1579436348459.png

Şarkiyatçılıkta İslam alemi ve İslam'a verilen özel önem çerçevesinde, şarkiyatçılar bu dini, kaynakları ve kökenlerini tanımaya çalışmıştır. Ancak bu tanımanın yanı sıra bu dini hep de sorgulamaya çalışmışlardır.

Aslında Batı bir kez, Fas'ta ve Endülüs'te İslam medeniyetini tecrübe etmişti. İslam'ın zuhur ettiği dönemde bile mümin Hristiyanlar İslam'ı büyük bir bid'at ve hayret verici bir olay olarak niteliyordu. Bu yüzden Avrupa medeniyeti tarih bilimi uzmanları ve büyükleri İslam medeniyetinden duyduğu kaygıdan ve tehlikeden dolayı İslam Peygamberi ve İslam aleyhinde karalama kampanyası yürütüp İslam Peygamberi'ne en büyük töhmetler ve kötü laflarda etmeye başladılar. Daha sonra İslam'a olan görüşünden vaz geçen Fransız filozof ve entelektüel Voltaire bile İslam Peygamberi aleyhinde bir piyes yazdı. Bu piyes ise Fransa'da sahnelendi.

Şarkiyatçılar ve Batı ziyalılarının İslam ve İslam Peygamberine yönelik yaklaşımı o kadar olumsuz ve bağnazca idi ki " Muhammed(saa) Avrupa'da" adlı kitabın yazarı kitabının ön sözünde şöyle yazıyor: " Çoğu Avrupalı yazarların yapıtlarında Muhammed, kusurlar ve büyük ahlaki eksikliklere sahip bir kişi olarak tanıtılmıştır...."

Batı İslam aleminin izzetini yerlerde süründürmek ve İslami toplumların bilim adamlarını fikri olarak bozguna uğratmak için İslam dünyasının önemli şahsiyetlerini saptırarak kötülemektedir. Bu doğrultuda Avrupalı İslami araştırmalar yapan kesimler İslam Peygamberinin şahsiyetine yönelik farklı tavır sergilemeye başladılar.

En hoşgörülü şekilde Batı'nın ve Batı şarkiyatçılarının Doğu'nun asil öğretilerine erişim sağlayamadığı ya da fikrî olarak bu asil öğretileri anlamak ve kavramaktan aciz kaldığını söylemek mümkün. Bu yüzdendir ki Doğu medeniyeti ve kültürü Batılılar için öyle kusurlu, eksik ve anlaşılmaz anlatılmıştır ki Doğu gelenekleri Batılılar gözünde muğlak ve afaki olmuştur. Bu sebepten dolayıdır ki özellikle de ilk şarkiyatçıların eserlerinde yanlış ve temelsiz kaynaklara dayanarak ön yargıda bulunduklarına şahitlik ediyoruz. Daha sonraları yani 19'uncu yüzyılda ise kimi bilim adamları ve şarkiyatçıları daha dürüst şekilde araştırmalar yapmaya başladı. Böylece son onyıllarda Doğu hakkında yapılan araştırmaların daha güvenilir olduğu söylenebilir.

Genel olarak bilimsel şarkiyatçılık açık gizli bir şekilde siyasi hedefler ile bağlı olmuştur. Bu tarafgir bilimsel akım o kadar bağnazlık gösterdi ki bazı şarkiyatçılar bile bu akıma ciddi eleştiriler yöneltti.

Bayan Annemarie Schimmel Şarkiyatçılığın kilise ile bağları hususunda ve İslam'a olan yaklaşımı hususunda şöyle diyor: "Hristiyanlığın karşılaştığı dinler arasında İslam dini en büyük anlaşmazlıklara ve saldırılara maruz kalan dindir. Orta Çağ Batılı yazarlarının İslam ve Peygamber Efendimiz'den ortaya koyduğu görüntü, tamamen yanlış ve çarptırılmıştır. Bu saptırma ve çarpıtma ise o kadar ileriye gitmiştir ki Batı'da daha çok Mahomet adı ile bilinen Muhammed(saa) bir ilah sayılıp ve onun altın heykellerine tapılmasından söz edilmiştir.

1579436365760.png

En ufak putperestlik simgeleri ve emarelerine bile karşı çıkan, peygamberinin kendini Allah'ın kulu olarak bilen bir dinin bu denli çarptırılması ve yanlış anlaşılması, aslında İslam dininin dilinin doğru kavranmamasından kaynaklanabilir. 1143 ile 1616 yılları arasında Batı'da çok az sayıda uzman, Kuran öğretmeye ve Arapça dersler vermeye başladılar.

Annemarie Schimmel bu kesimde yer alan şarkiyatçıların 16'ıncı ve 17'inci yüzyıldaki eserleri ile ilgili ise şöyle yazıyor: "Artık İslam dinini kusurlu olmakla itham eden onlar arasında Kuran'ı okuyan çok az sayıda insanın olduğuna kanı getirmişim. Aslında onlar arasından bu kitabı okuyanların bile bu kitaptaki kelimeler ve ibareleri doğru anlayanlarının da çok daha az olduğu söylenmelidir. "

1842 yılında ise Gustav Weil Hz. Muhammed saa'in hayatını sözde görünüş ve tarihi vakalardan ayrı bir şekilde anlatmaya çalıştı. Daha sonraki yüzyıllarda ise William Muir, Aloys Sprenger ve Mrgoliouth gibi Batı'daki tanınmış şahsiyetler Hz. Muhammed saa'den kötü bir görüntü yaratmaya çalıştılar.

Bu grup Batılı şahsiyetler, tarih boyunca İlahi peygamberler arasında tam faziletli olan Hz. Muhammed saa'in gerçek özelliklerini çarptırarak en iyi tanımlarında bile İslam Peygamberini sadece toplumsal bir uzlaştırmacı olarak adlandırmışlardır. "

Karl Heinrich Emil Becker ise bir dönem şöyle yazmıştı: "Biz Muhammed'i hayallerle süslemek için çok şey biliyoruz ama ona adil davranma ile ilgili bir bilgimiz yoktur. "

Gayrı Müslimler tarafından bile ağır eleştirilere ve itirazlara hedef olan İslam tarihi ile ilgili geniş çaplı araştırmalar yapan şahsiyetlerden biri de Henry Lammans'tir.

Hristiyan bilim adamı George Jordac ise bu Belçikalı papazın İslam ve Hz. Muhammed saa hakkındaki garazkar eleştirilerinden esef duyduğunu ve bu gibi açıklamaların ve bu lafları içeren eserlerin bilimsel metotlara uymadığını söylemiştir.

Batı'daki araştırmalar zamanla biraz daha insaflı yaklaşım çerçevesinde yapılsa da ancak yine de Hz. Muhammed saa'i ve öğretilerini yeniden ve doğru bir şekilde tanımaya bir çaba gösterilmedi. Bilimsel ve teknolojik gelişmeleri ile bilinen Rönesans döneminde modern Avrupa'nın ortaya çıkışı bile Peygamber Efendimiz'e yönelen düşmanlığı, kaygı ve korkuyu yok edemedi.

Batı'nın tüm karalama kampanyalarına rağmen ancak İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa karanlıktaki bir ışık gibi dünyayı aydınlatıp insani keramet, insan hakları ve özgürlükleri babında en yüce mesajların yayılmasına neden olup tarih boyunca tüm insanların asıl kılavuzu oldu.

Hz. Muhammed saa gönülleri kendine hayran bırakan bir isimdi. Öyle ki şarkiyatçılar bile onun büyük kişiliği ve değerli öğretilerini kabul etmek zorunda kaldılar.

Bayan Schimmel bu hususta şöyle yazmıştır: "İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa bir ışık misalidir.Dünyada bir araya toplanan dinleyicilerin bulunduğu karanlık çevreyi aydınlatan ışık misalidir. Gönülleri etrafında pervaneler misali toplayan seçkin bir insandır Muhammed!
 

JudeL

La Tahzen innaALLAH'e meane
HanımZade
Katılım
27 Tem 2017
Mesajlar
2,559
Tepkime puanı
6,117
Puanları
0
Cinsiyet
Kadın
Günümüzde bir çok İslam ülkesinde bile bu kadar yanlış algılama tanimlamalara maruz kalan dinimiz ve Sevgili Peygamberimiz HZ.MUHAMMED (s.a.v) için Annemaria Schimmel in yillar önce dile getirdiği düşünceleri gerçekten çok etkileyici.:

"İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa bir ışık misalidir.Dünyada bir araya toplanan dinleyicilerin bulunduğu karanlık çevreyi aydınlatan ışık misalidir. Gönülleri etrafında pervaneler misali toplayan seçkin bir insandır Muhammed."

Paylaşım için Teşekkürler..
 

Fineas

Epik
Kullanıcı
Katılım
14 Mar 2018
Mesajlar
4,287
Tepkime puanı
4,885
Puanları
0
Konum
İzmir
Cinsiyet
Erkek
Peygamberlerin hiçbiri tebliğ ettiği hükümler karşısında ücret istememiş ücretinin Allah'a ait olduğunu belirtmişlerdir. Hz Muhammed efendimize de iman etmek ddemek onu kendi canımızdan ustun tutmak sevmek demektir ancak ozaman gerçekten iman etmiş olcahimizi bize bildirir. Hz Muhammed efendimiz insanlar icerisinde en büyük kurtarıcıdır ve insanların en üstünü ve Allah katında en sevinelidir ki denilir ki Hz Adem efendimiz cennet kapisinda Hz Muhammed efendimizin ismini görünce onun adıyla dua edip bağışlanmıştir. Hz Muhammed efendimiz seçkin olduğu gibi Kuran'da belirtildiği uzere ummetide seckindir ki denimistir ki siz insnlar arasında en hayırlı ummetsiniz iyiliği emreder kötülükten men edersiniz.Allah bizleri peygamber efendimize komşu eylesin ins.
 

BaRoN

Mevsim.Org Doğru Adrestesiniz
Yönetici
Katılım
2 Haz 2019
Mesajlar
3,417
Tepkime puanı
6,365
Puanları
113
Yaş
48
Konum
istanbul
Cinsiyet
Erkek
bu konuyu serı halde bu bolumde paylasıcam makaleler serısı olarak
 

BaRoN

Mevsim.Org Doğru Adrestesiniz
Yönetici
Katılım
2 Haz 2019
Mesajlar
3,417
Tepkime puanı
6,365
Puanları
113
Yaş
48
Konum
istanbul
Cinsiyet
Erkek
1579442707253.png

İlahi peygamberlerin ardı ardına geldiği bir sırada, son olarak bu ilahi hareketin parlak ayına dönüşen bir yıldız ortaya çıktı. Son ilahi peygamber Hz. Muhammed saa bir güneş misali cahillik beşiği Arabistan topraklarında doğup tüm dünyayı nuru ile aydınlatarak herkesi Allah'a davet etti. Öyle ki Hz. Muhammed saa'in semavi dininin zuhurundan 14 yüzyıl geçmesine rağmen hala küreselleşen sesi Doğu ve Batı aleminin kulaklarında yankılanıyor. Allah Resulünden, ey Allah Resulü getirdiğin dinin içeriği nedir diye sordular? Peygamber Efendimiz "Ahlak Dinidir" buyurdular.

Peygamber Efendimiz kendi ahlakî yaklaşımı ile Arapları tek bir bayrak altında, Kur'an etrafında tek grup halinde bir araya getirip örnek bir İslami toplumu oluşturdu.


Peygamber Efendimiz faziletin kriterini takva, sabır ve ibadetkarlık olarak bildirip etnik, kavimsel ve fırkacılığa dayalı ayrımcılıkları açıkça batıl saymıştır.

Kuran-ı Kerim'in Ahzap suresinin 45 ve 46'ıncı ayetlerinde ise Peygamber Efendimiz hususunda şöyle buyrulmaktadır: "Ey peygamber! Seni tanık, müjdeci, uyarıcı, izniyle Allah’a çağırıcı ve etrafını aydınlatan bir ışık olarak gönderdik."

18'inci yüzyıla kadar şarkiyatçılar İslam peygamberini ve dini tanımak için gerçeklere yakın olmayan araştırmaların sonuçlarını yayımladılar. 18'inci yüzyılda da İslam ve Hz. Muhammed saa'e yönelik saldırılar devam etti. Geçmiştekilere göre farkı ise bu dönemdeki eleştirici isimlerin İslam'a değil Hz. Muhammed saa'in şahsiyetine sözlü saldırı gerçekleştirmesi idi.

Tabii bu dönemde geçenlerde görülen aşağılama ve saygısızlık yapma gidişatı devam etse de farklı eserler de meydana getirildi.

18'inci yüzyıldaki Aydınlanma Çağı da doğa ve varlığın her ikisinin de akıl ve düşünce alanlarında yer aldığına dayalı idi. Aydınlanma Çağı'nın tanınmış Alman filozofu İmmanuel Kant ise şöyle diyor: "Aydınlanma, insanın, kendi elleri ile oluşturduğu kısıtlamalardan ve atadığı kayyumlardan kurtulması ve bunları geride bırakmasıdır."

Gerçekte bu dönemdeki Batılı araştırmacılar, araştırmalarını akıl ve düşünceye dayandırarak hayata geçirmeye çalıştılar. Bu yüzde bu çağda Avrupa'da İslam hala yanlış bir şekilde anlatılsa da birçok yerde de heyecan uyandırıcı ve cazip bir konu olarak ele alındı. Bir dönem tehdit ve büyük tehlike sayılan İslam, bu çağda Avrupalıların daha az eleştiri oklarına hedef olmuştu. Aslında bu dönemde İslam ve Hz. Muhammed saa, edebi ve sanatsal esinlenmelerin kaynağı da oldu.

1579442776889.png

Tabii Aydınlanma Çağında bile Peygamber Efendimiz ve İslam'a yönelik hayırsever ve tarafsız bir ortamın olduğunu düşünmemek gerekir. Ancak bu devirde Peygamber Efendimiz'in ilgi odağında yer aldığı söylenebilir.

İki İngiliz doğubilimcisi Simon Ockley( Akliy) ve George Sale(Seyl)'in iki büyük eseri ise İslam konulu tartışmaların ele alınması hususunda iki önemli adım sayılır. Bu iki şarkiyatçı, İslam Peygamberi'ne yönelik tarafsız ve garazsız davranmaya çalıştıklarını iddia etmiştir. Gerçekte bu iki şahıs eserlerinde Peygamber Efendimiz'i savunan ilk Batılı isimler olduğu söylenebilir. Aslında bu yazarlar ve şarkiyatçılar Aydınlanma Çağının ruhuna uygun bir şekilde Peygamber Efendimiz hususunda yazmaya başlasalar da yine kendi bağnazlıklarından kurtulamadılar. Simon Ockley "Sarazenler Tarihi " adlı eserinde Müslümanların fetih yaptıktan sonra halka davranış şeklini ciddi şekilde övmüş ve Arapların diğer fatih ve galip milletlere göre ele geçirdikleri toprakların halklarına daha insaflı ve daha saygılı davrandığını söylüyor.

Simon Ockley 1717 yılında da "Ali'den Cümleler" başlıklı eserinde İmam Ali as'ın bazı vecizeleri ve sözlerine yer verip İmam Ali as'ın bilgisi ve aklını övdü.

Ockley bu hususta şöyle yazıyor: " Biz Avrupalıların sahip olduğu az miktardaki bilgi de aslında Doğu'dan kaynaklanmıştır. Onlar bu bilgiyi Yunanlara aktardılar. Daha sonra ise bu bilgi birikimi Yunanlar vasıtası ile Rumlara geldi. Batı dünyasının vahşi bir ortam yaşadığı sırada ise Müslümanlar yeni fetihler yaparak bir kez daha Avrupa'da bilimi yaygınlaştırdı. Bunların hepsini Muhammed saa'e borçluyuz. George Sale ise Kuran'ı Kerim'in İngilizce çevirisi sayılan eserinin ön sözünde İslam Peygamberi hayatını ve İslami düşünceleri anlatmıştır. George Sale'in bu eseri Batı'da büyük itirazlara neden oldu o kadar ki kimileri onu yarı Müslüman olmakla suçlamaya başlayıp ona eleştirirler yağdırdılar. Ancak Sale kitabının ön sözünde kendini savunmak adına çok güzel bir açıklamada bulundu: " Muhammed ve Kuran'ı ile ilgili konuştuğum zaman, ahlak dışı, utanç verici, boş ve edepten yoksun ifadeler kullanmayı yerinde bulmuyorum... Tam tersi hem Muhammed hem Kuran'a karşı edepli ve nezaketli olmam gerekiğini düşünüyorum. "

George Sale, İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa'in Arapları putperestlikten Allah'a iman getirmeye doğru yönlendirdiğini ve tevhid meselesi hususunda yapılan çarpıtmaları düzeltmeye çalıştığını düşünüyor. Sale bu konuda da şöyle yazıyor: " İslam Peygamberi'nin Arapları Allah'a şirk koşmaktan gerçek ilahi marifete doğru yönlendirmeye çalışması planı, kesinlikle değerli ve yeni bir proje idi. Bu projeyi övmemek elde değil. İşte bundan dolayı Muhammed'in kavmini putperestliğinden tek Allah'a yönlendirmesini yanlış ve kötü bir amel sayan yazarların iddialarını kabul edemem.

1579442797900.png

18'inci yüzyılda ise Batı'da epik düşüncenin güçlü olmasından dolayı İslam Peygamberi ve Hz. Muhammed saa de tanınmış Alman şairi Johann Wolfgang von Goethe'nin kahramanına dönüştü.

Alman şair Johann Wolfgang von Goethe gençlik çağından itibaren İslam dinine ve Hz. Muhammed saa'ya ilgi duyan 18'inci yüzyıl şairler ve dahilerden biri idi. von Goethe çok az sayıda İslami kaynaklara erişim sağlamasına rağmen "Muhammed Trajedisi" adlı eserinde İslam Peygamberinin manevi bereketlerinden kalıcı ve güzel bir görüntü vermektedir. Goethe "Muhammed'in Nağmesi" adlı şiirinin bir bölümünde Hz. Muhammed saa'i yanına birçok ırmağı alan ve her daim azameti artmakta olan, insanları kendisi ile beraber sonsuza doğru götüren uçsuz bucaksız bir nehre benzetiyor.

Bu şiir parçası Peygamber'e en yakın isimler sayılan Hz. İmam Ali as ve Hz. Fatıma sa'in dilinden söyleniyor. Goethe ise tüm bunları anlatırken Peygamber Efendimiz'in hidayet ve hakka çağırma sürecini semboller ve benzetmelerle anlatmaktadır.

Von Goethe İslam Peygamberini, kurtuluş nidasının kaynağı olarak seçmiş ve Hz. Muhammed saa'i ırmaklardan oluşan çölleri sulayacak ve doyuracak bir nehre benzetiyor.

Goethe şiirinin bir parçasında şöyle diyor: "
Kaynağa bak
Dağdan coşan kaynağa bak
Zinde olan coşkulu olan
yıldızlar fışkıran
parlayan kayağa bak
Bir öncü bir kılavuz misali
kardeşleri sayılan tüm kaynakları
kendine katan kaynağa bak
Aşağıya in, derinlere bak
nehrin ağzında biten güllere bak
nefesinden hayat bulan yeşillere bak
Şimdi de azameti artan bu nehir
hep ileri hep ileri
Sular onun sülalesi
işte böyle oluşur zürriyeti
bu sular onu omuzlarında taşır
tüm imparatorluklar ona yenilir
adı tüm topraklara verilir
ayak bastığı yerde şehirler inşa edilir.
İşte Goethe Hz. Muhammed saa'i olağanüstü bir insan olarak tanıtıp ve semavi kitabı Kuran-ı Kerim'i de onun ebedi mirası nitelemektedir.
 
Üst
Alt