Metallica

Markus

New member
Kullanıcı
Katılım
14 Eyl 2018
Mesajlar
2,971
Tepkime puanı
659
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbuL
Cinsiyet
Erkek
80'li yıllarda, babası tenisçi, dolayısıyla kendisi tenisçi olan Danimarkalı bir çocuk vardı. Babası aynı zamanda bir jazz kulübü işletiyordu. Çocuğun müzik ilgisi burada başlamıştı. Ancak çocuk aslında İngiltere'deki canavardan yanaydı. Yani Heavy Metal'den...

Torben'in oğlu Lars Ulrich, henüz dokuz yaşında babası tarafından Deep Purple konserine götürüldü. Lars burada gerçek Rock'n Roll'un tadını alabilmişti. Adeta şok olmuş, hem heavy metal'e hem de davula olan ilgisi artık kıvılcım olmaktan çıkmış bir ateş parçası haline gelmişti.

Tüm bu müzik yangını Lars tarafından devam ederken, bir başka kıtada hayattan kopuk, ailesinden kopuk, bir dala tutunmaya çalışan, insanlardan ürkek bir hale gelmiş ve geçmişinin kötü yaşamının yüzüne vurduğu yara bere izleri ile bir sokak çocuğu belki, barlarda gitar çalarak hayatını kazanmaya çalışan James Hetfield denen utangaç delikanlı vardı.

Lars, kafasına koyduğu müziği bizzat icra etmek istiyordu ve bunun için kolları sıvazlamıştı bile. Önce bir davul seti almak için babasından para istemek yerine benzin istasyonunda çalışıp para kazanmayı tercih etmişti. İlk setini aldı ve bu işin daha sıcak yapıldığı amerikan kıtasında Los Angeles'ta bir ilan verdi.

"Davulcu ; Diamond Head, Tygers Of Pang Tang ve Iron Maiden çalacak eleman aranıyor." diyordu Lars'ın ilanı.

Bunu gören James, Lars'a bir şans veriyor ve belki de camianın en önemli buluşması gerçekleşiyor.

"Sanırım zili dahil dört parçalı bir davul setiydi, L.A. metal tayfasının parlak çocuklarından olduğunu bildiğim daha önce de bir kobserde karşılaştığım bu Danimarkalı, teke gibi kokuyor, en az kokusuyla yarışacak kadar iyi davul çalıyor ve ömrümde gördüğüm en büyük plak arşivine ev sahipliği yapıyordu." diye anlatır James, Lars'la ilk buluşmasını.

Bu ilk karşılaşmanın provasında Lars'ın zilleri havada uçuşuyor, her defasında James'i zili takması için bekletiyordu Lars.

Yanlarına James'in yeni dağılmış grubu olan Leather Charm'dan bassçı Ron McGovney'i almışlardı. Ron müzikle uğraşırken işte de çalışıyordu. Parasını alıyor ve yarım gün grupla ancak çalışabiliyordu. Bu yüzden Ron'un olmadığı zamanlarda James - Lars ikilisi daha çok prova yapabiliyorlardı.

"Hayatımda ilk grup denemesine MEtal Church ilanını görüp gitmiştim, adamlar makine gibilerdi, sadece gitar çalışlarını izlemekle yetindim, sonra beraber içmeye gittim ama gruba kabul edilmedim elbette." diye anlatıyor Lars, ilk davul deneyimlerini.

O sıralar bir fanzin çıkarmaya hazırlanan Ron Quintana, isim için "Metallica" yı düşünüyordu. O kelimeyi duyduğunda gözleri faltaşı gibi açılan Lars, kafasına koyduğu şeyi yapan bir adam olarak ismi almak istiyordu. Bu konuda fanzinin ismini "Metal Mania" olarak değiştirmesini teklif eder ve Metallica ismine sahip olur.

Bu başarıdan sonra Lars ikinci bir gitarist için ikinci bir ilan daha vermişti. Ve bu sefer cevap veren Dave Mustaine olmuştu.

Dave grupla ilk buluşmasında, grubun parasının çeyreğinin bile yetemeyeceği pahalılıkta ekipman getirmişti. Ve gitarını daha akort etmeye başladığında elemanlar "evet işte bu" diyebilmişti.

Grup, bir demo ya da bir albüm için yeterli finansal yapıya sahip olmadığı için piyasayı takip etmekle yetinecekti. Nitekim toplama bir albüm yapılıyordu. Her gruptan birer ya da ikişer parçalar ile oluşturulacak bir albüm idi. Bu sayede underground çalışan gruplar plak şirketlerinin dikkatlerini çekebilecekti.

Albüm işini organize eden Metal Blade Records'un sahibi Brian Slagel, Lars tarafından ablukaya alınmıştı bile. O çenesi ile her işi başarabileceğinin kanıtı olarak kendi parçalarını albüme katma olayını gerçekleştirmişti bile.

Albüme soktukları parça elbette Ron ve James'in eski grubundan geliştirilen "Hit The Lights" idi. Böylece Metallica'nın bir plak şirketi altında piyasaya sürdüğü ilk demosu bu parça olmuştu.

Yıl 1982'yi gösterdiğinde [yukarıdaki tüm olaylar henüz 81 yılında gerçekleşmektedir] Metal Massacre toplama albümüne verilen Hit The Lights için olumlu tepkiler geliyordu. Ve bestelere hız vermek isteyen grup Dave tarafından sırtlanmış gibiydi. Dave bestelere hız vermişti.

Power Metal adı altında ilk demolarını kaydettiler. Power Metal albüm ismine verilmeyecekti ancak Metal Blade Records grubun dışardan tanıtımında sahip olduğu kimlikte isimlerinin Power Metal olmasını sağlamıştı. Bu demonun içinde "Hit The Lights, Motorbreath, Jump In The Fire ve Mechanix" parçaları vardı. Bu demodan sonra Ron gruptan ayrıldı. Çünkü Ron şarkıların yaratım sürecinde pek bir katkı sağlamıyordu. Elemanlar bundan rahatsız olmuşlardı. Tüm bunların dışında Ron'un gitmesinin en büyük etkeni James - Lars ikilisininin Whisky A Go Go adlı bir mekanda Trauma adlı bir grubu dinlemesi idi.

Çünkü orada bir bass çılgını vardı. Henüz sahneye çıkmamış ama derinlerden bir bass vahşeti duyuluyordu. İkilinin gözleri sahne performansı boyunca da o bass vahşisi üzerindeydi. Nitekim o kişi Cliff Burton idi.

İkili, daha Cliff'in teri soğumadan yanına gelmişti. Metallica'dan bahsettiler ve Cliff daha önce bu iki heyecanlı genci gördüğünü hiç sanmıyordu. Tanımadığı bir grup için de San Fransisco'dan kalkıp Los Angeles'a da gitmezdi. Bu ilk rededilişi kendisine yediremeyen Lars, şimdi sıra çenemde deyip Cliff'i uzun süre kafalamaya çalıştı. Bunlar devam ederken grup içinde hareketlenmeler de başlamıştı.

Dave Mustaine, bütün elemanların normal zamanlarda yaptığı şeyi yapıyordu. Uyuşturucu ve alkol alıyordu. Ancak DAve'i göze batıran şey olur olmaz yerde bunu yapması idi. Kayıtlarda, çalışmalarda hatta ufak çaplı konserlerde. İçip içip kafasına göre hareket ediyor, bir konserde tellerini kırıyor ve yedeği olmadığı için grubu rezil ediyor, James'e vuruyor, en kötüsü Ron'un gitarına bira döküp kısa devreden az daha Ron'u öldürüyordu !

Bunlara katlanmak zorunda kalan grup, artık kafasına koymuştu ve Ron'u kovmuşlardı. Ve apar topar San Fransisco'ya taşınmışlardı. Cliff için ! Belliki Lars'ın çenesi Cliff'e sökmemişti =)

Bu sırada James artık vokal yapma konusunda kendisinden emin olmamaya başlamıştı. Bu yüzden sadece ritm gitar çalmaya başlamıştı. Bu değişimde grubun efsanevi demosu "No Life Till Leather" yayınlandı Dave'in vokali eşliğinde. İlk albüme konuk olacak birçok parçayı barındıran bu demoyu dinleyenlerden birisi de gruba albüm teklifi yapmaya gelen Jon Zazula idi. Ne varki Zazula grubun demosuyla şirket şirket dolaştı ancak sonuç alamadı. Bu nedenle kendi plak şirketini yani Megaforce Record'u kurdu. Bu şirket daha sonraları Anthrax ve Metal Church gibi grupları da bünyesinde barındıracaktı. Ve grup S.F.'dan albüm kayıtları için geçici olarak New Jersey'e taşındı.

Bu sırada grupta son demlerini yaşayan Dave, James'in kamyonetiyle Los Angeles'a gitmek için dört günlük bir zorlu yolculuğa gönderildi. Yani Dave kovulmuştu. Tam o gün bir başka çılgın thrash grubu Exodus'tan Kirk HAmmett uçakla New York'a inmişti bile.

Bay Area'nın bu vahşi grubundan gelen Kirk, Filipinler asıllı bir Jimi Hendrix manyağı idi. Küçükken komşusunun kendisine cinsel saldırıda bulunması ile gitara daha bir bağlanan Kirk Jimi hayranlığı şu sözlerle anlatır : "Büyüyünce iyi bir gitarist olmak değil Jimi Hendrix olmak istiyordum"
Ayrıca Kirk Joe Satriani'den de dersler almıştı.

Tüm bu gerginliklerden sonra grup tamamıyle stüdyoya kapanır ve Thrash Metal camiasına vücut veren, onu yeniden şekillendiren ve birçok yeni nesil grubun da idolü olacak Kill'em All'u kaydederler. Sene 1983'tür.

"Aklımızda bir isim vardı, hatta birkaç kopya da hazırlamıştık bu isimle ve hem konserlerde dağıtıyor hem de hayranlarımıza ezberletiyorduk, sonra ne oldu ? Çok bilmiş şirket : 'Bu isimde [Metal Up Your Ass] bir albümü yayınlamamız doğru olmaz, başka isim bulun.' deyiverdi ! Cliff ise tüm bu hödükleri kastederek 'Kill'Em All' adının bu albüme yakışacağını söyledi, nedense şüphelenmediler bile. Sıkı bir kapak, provokatif bir isim ve Metallica dolusu bir albüm en sonunda raflara ulaşmıştı, albümle ile ilgili utandığım tek nokta var o da kapaktaki saç modelim! " diye anlatıyor o günleri Lars Ulrich.
Kill'em All, on şarkı barındırıyor ve Dave Mustaine'in de katkıda büyük payı olduğu Mechanix parçasına yeni sözler eklenerek albüme ekleniyordu. Yeni adı ise The Four Horsemen oluyordu. Ve grup elemanları emeğe saygı gereği Mustaine'in elinin değdiği parçalara, adını albüm kapağında yazıyordu. Albümdeki diğer Dave parçaları ; Jump In The Fire, Metal Militia ve Phantom Lord dur.

Kill'em All'u iyi yapan unsurlardan birisi de İngiliz heavy metal'ini yani NWOBHM'u anımsatıyor olması idi. Nitekim davul tonları ve gitar melodileri bunun en büyük göstergesi idi. Grup thrash metal e hayat veriyor, bunu yaparken de ustalara saygı gösteriyordu.

Bu albümün turnesine başladıklarında Venom ile birlikte çalma şansına erişmişlerdi.


"Artık bir bar grubu olmadığımız, geçmişte yaşanan herşeyi olduğu yerde bıraktığımızı ve daha da önemlisi türümüzün en iyi albümünü daha derin sularda yüzerek yapacağımız biliyordum ve bu sefer söyleyecek daha önemli sözlerimiz vardı. Hem kalbimden geçenlerin hem de mantığıma sığmayan faşistliklerin bu albümde yer bulmasını istiyordum, albümün en epik şarkılarını yazarken aklımda geçirdiğim tek şey, bir insanın hamburgerden çok daha farklı olduğuydu, insan gerekirse cezalandırılabilirdi ama kızartmak...İşte bu fazla ! " diyerek bir öfke kusuyordu Hetfield Ride The Lightning'den bahsederken.

Nitekim bir sene sonra bu camianın en olgun, içerik açısından en saldırgan, müzikal açıdan ise en yere sağlam ayaklarla basan albüm kaydedildi.

Birçok eleştriyi de beraberinde getirdi. Daha önce hiç olmayan birşey, bir thrash metal albümünde bir ballad ! Sözünü ettiğimiz Fade To Black !

"Fade to Black" iyi ve kötü tepkiler aldı. Sansür olayı başladığında, saldırdıkları şarkılardan biriydi.Garajda egsoz gazıyla intihar etmiş çocuklarını yanlarında bu şarkı sözleriyle bulan aileler. İnsanlar kendi hataları için müzik gruplarına dava açmayı denediler.

Ama “ 'Fade to Black' hayatımı kurtardı” diyen birsürü mektup aldık - hala da alıyoruz. Ama onları kimse okumak istemez. Çok güzel, çok sıkıcı." diyor Fade To Black için James.

Ve Metallica dünyasında enstrumental parça yaratımı da ilk bu albümde H.P. Lovecraft'ın ünlü mitosu yani The Call Of The Ktullu ile gerçekleşti.

Grup, RTL ile didaktizmin doruklarında geziyordu. MOP'ta bu olgunluk biraz daha saldırganlığa geçecek ve AJFA'da daha koyu bir hal alacaktı.


RTL'nin albüm başarısı tüm kıtayı etkisi altına almıştı bile. WASP ve Armored Saint ile bir Avrupa turnesine çıktılar.

Ve yollar onları heavy metal'in beşiğine götürmüştü. İngiltere !

O sıralarda [1985] bir festival düzenleniyordu. Ratt, Bon Jovi gibi gruplar vardı. Konserde nereden bakılsa 70.000 kişi vardı. MEtallica da bu festivale katılmıştı ve hayatında ilk defa 70.000 kişiye çalmıştı. Bu festivalin en can alıcı kısmı işe hiç şüphesiz varoşlardan çıkıp gelmiş JAmes'in sözleri idi : " Buraya eli yüzü boyalı insanlar için geldiyseniz yanlış gruba bakıyorsunuz." diyen James, ne kadar orjinal bir insan olduğunu da kanıtlıyordu. Bu festivalden sonra kendilerini turne boyunca izleyen Elektra şirketi grubu himayesi altına aldı. Menajerlik işleri içinse Q-Prime ile anlaştı.

1985 senesi henüz bitmemişken, bir sene içine o kadar şey sığdıran Metallica durmak nedir bilmiyordu. Çıktığı günden beri thrash metal camiasının şah damarı olarak anılan Master Of Puppets, kaydedilmiş ve piyasaya sürülmüştü. Bu albüm tek kelimeyle bi Cliff Burton eseri idi. Burton'ın müzikal dehası albümü mükemmeliyete sunmuştu. Cliff'in babası RTL'den sonra çok korktuğunu, bundan daha iyi bir albüm yapıp yapamayacaklarını sormuştu. En iyi cevabı MOP ile almıştı bile.

Albüm, askeri, siyasi, toplumsal konularda kendisini aşıyor, müzikalite birçok grubun ilham kaynağı oluyordu. Thrash Metal camiasının en kaliteli kayıtlarından birine de ev sahipliği yapıyordu.


Albümün göz bebeği hiç şüphesiz Orion idi. Bu parça buram buram Cliff kokuyordu. Ve daha fazlası olacaktı.

"Korkuyorum, hayatımda bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum. Adını haykırıyordum, kimse cevap vermiyordu. Neredeyse çırılçıplak koşuyordum dağ yollarında, tüm yolu geri koştum sanki, ne bir buz parçası ne birşey...Yol bomboştu ! Sonra otobüsün yanına döndüm, bacakları görünüyordu enkazın altından...Çöp gibi, bembeyaz, cansız bacakları..."

Bu sözler Hetfield'in ağzından o trajedi gecesi hakkında dökülüyordu. Grup MOP turnesinde, Norveç ayağında bir dağ başında otobüs kazası geçirmiş ve Cliff Burton'ı kaybetmişti. Tarih 27 Eylül 1986...

Kendisi için koca bir şehri terk eden grup elemanları artık O'nsuzdu.Herkesin sadece müzikal ustalığı ile değil, kişiliği ile de oldukça aşırı sevebildiği bir adamdı bu. Hippie tarzı giyimi, uzun kızıl saçları, ve elinden hiç düşürmediği sigarası ile farklı bir imajdı. Ailesine düşkün ve saygılı idi. Adına ne parçalar atfedildi. Öncelikle cenaze töreninde çalan Orion tamamıyle bir Cliff şarkısı olduğu için O'na atfedilmişti. Sonraları Anthrax Among The Living albümünü, Dave kurduğu Megadeth'inde In My darkest Hour'ını, Metal Church The Dark albümünü O'na bağışlamıştı.

Kaza gecesi menajer tarafından grubun toparlanıp otele gidilmesinin istenmesi, James'in kızgın ve acılı sözleri ile son bulmuştu : "Ne grubu ? Şuan grup falan değiliz ! "


Cesedi yakıldı ve külleri kendi isteği üzerine doğum yeri olan California, Castro Valley, Maxwell çiftliği civarında semaya savruldu. Törende Orion çalıyordu...

Çok geçmeden grup yeni bass gitar arayışlarına başladı. Bırakmayı düşünmediler çünkü Cliff devam etmelerini isterdi, bunun bilincindelerdi.

Grup, o sıralar Flotsam & Jetsam'ın patronu olan Jason Newsted ile bir barda konuştular ve Jason çığlıklar eşliğinde gruba katıldı.


1986'daki AJFA'dan önce grup Jason ile Garage Days Re-Visited EP snii kaydederler. İçlerinde birçok adı unutulmuş gruplardan cover lar vardır.

Tabi kitleler Jason'ı bir EP'de değil bir albümde merak ederler. Ancak bekledikleri gibi gelişmez olaylar.

86'da And Justice For All piyasaya sürülür. Grup daha önce hiç bu kadar kapalı bir albüme ev sahipliği yapmamıştır. RTL'deki cüretkar sözler, MOP'ta daha da saldırganlaşmış, AJFA'da ise tamamıyle bir edebi eser oluşturulmuştur.

Adalet sisteminin paraya kurban gidişi, ebeveyn baskıları sonucu asosyal olmuş bir gencin haykırışı, toplumsal sorunların psikolojik etkileri, savaş gazisinin çığlıkları, ölümün tasviri, kararan dünyanın ürkütücülüğü vs.. Bu albüm thrash metal camiasında bir ekol konumuna çoktan yükselmiştir. Thrash Metal deki didaktizm bu albümle daha bir manidar olmuştur grup için.

Ayrıca One'a da klip çekilmiştir.

Tabi bu arada insanlar JAson meraklarını bir türlü giderememişlerdir.

Jason gruba geldiği günden beri sınanmaya mahkum edilmiştir. Cliff'in yerini doldurabilecek mi, gruba karşı sabırlı mı vs bunları görmek isteyen elemanlar devamlı sınamışlardır Jason'ı. Geceleri odasına baskın düzenleyip her yeri dağıtıp dışarı çıkarken Metallica ya hoşgeldin hadi kalk içmeye gidiyoruz diye bağırışmaları, söz ya da müzikte yardımını istememeleri ve en son nokta olan AJFA'da bass sesini kısmaları. Tüm bunlar Jason'ı yıldırmadı çünkü Damaged Justice turnesinde Jason daha önce çok nadir görülen bir bass gitarist sahne performansı sergiliyordu. Grubun bir anda en aktif en kıpır kıpır üyesi olmuştu ve seyirciyi çıldırtan back vokaller ve oldukça sert ve zor headbang ler ile çok büyük sempati kazanmıştı.

Tüm bunlar, O'nun yılmadığını gösteriyordu elbette. Daha sonraları Jason gruba iyice alışmış olacaktır.



Nihayetinde tarih 90'ları gösteriyordu. 1990'da da devam eden Damaged Justice, 91'e gelince yerini daha sağlam birşeye bırakacaktı. Black albüme !

Thrash Metal'de artık zirveye çıkmış bir grup, farklı amaçlarla farklı işlere koyulmayı planlıyordu. Nitekim AJFA'daki o olgun amaç ile One'a çekilen klipten sonra, misyonu daha da ilerletmenin peşindelerdi. Öyleki her kesim insana hitap edebilecek şarkılar yazılmış ve tüm dünyada satış rekorları kırmış bir albüm yaratılmıştı.

Ve albümün genel yapısı, bu amaçla orantılı olarak karmaşık bir haldeydi. AJFA'daki didaktizm öznelliği Black'te insanın iç dünyasındaki öznelliğe indirgenmişti. Nitekim bir Unforgiven, toplum yapısı hakkında serzenişte bulunurken, bir Nothing Else Matters duygusal bir yaklaşım içindeydi.


Black albüm 90'lı yılların Metallica'sını en iyi anlatacak albümlerden. Albümün turnesi de bana göre Metallica tarihinin en iyi, en zirvede olduğu turnedir. Performans açısından konserlerde Lars Ulrich kendisini aşıyor, James ise vokal yeteneğinin doruklarında geziniyordu.

Thrash'te birçok açıdan en iyis olup bu değişime giren grubun en zorlu dönemi başlıyordu.

96'da Load albümü yayınlandı. Grup blues - hard rock usulü bir müzikale girişmişti. Albümün turnesinin en büyük ayağı da Cunning Stunts gösterisi idi.


Hemen ardından albümün devamı niteliğinde ReLoad yayınlandı. Load'a oranla daha sert ve katı idi.

Grup albüm çalışmalarına ara vermeden 1998 yılına giriyordu ve gençlik yıllarında cover ladıkları bazı parçalarla birlikte i disklik bir cover albümü yayınladı. İçinde birçok grubun cover ı vardı. Amerikada ilk haftda 120 bin sattı.


1999'da ise Symphony & MEtallica projesi hayata geçirildi. Cliff'in bu projesi büyük ses uyandırdı ve yine 2 disklik bir albüm oluşturuldu.


Grup büyük bir aradan sonra 2003'te St.Anger'ı çıkardı ve şuan yeni albüm için stüdyoda. Yeni albümün ismi Death Magnetic olacak. Albüm Eylül gibi raflarda yerini alacak.


________

Eski elemanlar :

Ron McGovney
Cliff Burton
Jason Newsted
DAve Mustaine

__________

Yeni kadro :

James Hetfield
Lars Ulrich
Kirk Hammett
Robert Trujillo
 
Üst
Alt