Hoca Dehhani
Kaynaklarda hayatıyla ilgili çok az bilgi bulunan Hoca Dehhânî’nin yaşadığı döneme dair bilgiler de birbirleriyle eksiksiz olarak uyuşmamaktadır. Ağırlıklı olarak 13. Yüzyılın başlarında yaşadığı söylense de 14. Yüzyılın ortalarında yaşadığına dair görüşler de vardır. Bununla beraber kaynaklar, Anadolu Selçuklu Devleti döneminde Konya’ya geldiği hususunda hemfikirdir. Bugün elimizde 1’i kaside, 6’sı gazel dahil olmak üzere yalnızca 7 şiiri (74 beyit) bulunsa da bazı nazire mecmualarında (Ömer bin Mezîd, Eğridirli Hacı Kemal) ve başka bazı eserlerde adının yer alması, şöhretinin sonraki yüzyıllara aksettiğini göstermektedir. Diğer taraftan 15. Yüzyıl şairi Hatiboğlu, manzum Makâlât-ı Hacı Bektaş-ı Velî tercümesinde Dehhânî’nin adını Mevlânâ, Nizâmeddîn, Sa‘dî, Attâr gibi büyük şairler ve Ahmedî ile Şeyhoğlu gibi devrin diğer Türk şairleriyle beraber zikretmektedir.
Dehhânî’den ilk bahseden bilim adamı Fuad Köprülü olmuştur. Köprülü, Dehhânî’yi Anadolu sahasında dindışı klâsik şiirin başlangıcı ve “tamamiyle sanat gayesini hedefleyen” yeni türün ilk şairi olarak tanıtmaktadır. Şiirlerinde eğlence meclislerinden, bahar coşkusundan, aşk ve özlem gibi insanî ve dünyevî konulardan bahseden Dehhânî’nin Selçuklu hükümdarı Alaaddîn Keykûbâd’ın isteği üzerine 20.000 beyitlik Farsça bir Şâhnâme (Selçuklu Şâhnâmesi=Selçuknâme) yazdığı muhtelif kaynaklarda belirtilmektedir. Ne var ki bu eser, henüz gün ışığına çıkarılamamıştır.
Şiirleri, iyi yetişmiş bir şair olduğunu göstermektedir. Henüz gün ışığına çıkarılamamış da olsa, kaynaklarda Selçuknâme adlı eserinin varlığından bahsedilmesi, Farsçaya da hakim olduğunun işareti sayılabilir. Diğer taraftan dönemin diğer şairlerinin tam tersine şiirlerinde tasavvufî konulara yer vermemiş olması, kendisine ayrı bir yol çizecek kadar güvendiğinin kanıtı sayılabilir. Bu, hemde Dehhânî’nin muhitindeki şairlerden çok Fars şairlerinden ilhâm aldığının, onları kendisine örnek seçtiğinin bir göstergesi de kabul edilebilir.
Örnek beyitler:
Husrev-i hûbân iden sen dilber-i şîrîn-lebi
Bîsütûn-ı ‘aşk içinde beni Ferhād eyledi
[Sen şirin dudaklı dilberi, güzellerin şahı eden (kudret); beni aşkın Bîsütûn dağında Ferhâd eyledi.]
İster iseñ mülk-i hüsn âbâd ola dâd eyle kim
Pâdişehler dâd ile mülkini âbâd eyledi
[Güzellik ülkenin âbâd olmasını istiyorsan adaletli ol. (Çünkü) padişahlar (da) ülkelerini (hep) adalet (sayesinde) âbâd etmişlerdir.]
-Alinti-
Kaynaklarda hayatıyla ilgili çok az bilgi bulunan Hoca Dehhânî’nin yaşadığı döneme dair bilgiler de birbirleriyle eksiksiz olarak uyuşmamaktadır. Ağırlıklı olarak 13. Yüzyılın başlarında yaşadığı söylense de 14. Yüzyılın ortalarında yaşadığına dair görüşler de vardır. Bununla beraber kaynaklar, Anadolu Selçuklu Devleti döneminde Konya’ya geldiği hususunda hemfikirdir. Bugün elimizde 1’i kaside, 6’sı gazel dahil olmak üzere yalnızca 7 şiiri (74 beyit) bulunsa da bazı nazire mecmualarında (Ömer bin Mezîd, Eğridirli Hacı Kemal) ve başka bazı eserlerde adının yer alması, şöhretinin sonraki yüzyıllara aksettiğini göstermektedir. Diğer taraftan 15. Yüzyıl şairi Hatiboğlu, manzum Makâlât-ı Hacı Bektaş-ı Velî tercümesinde Dehhânî’nin adını Mevlânâ, Nizâmeddîn, Sa‘dî, Attâr gibi büyük şairler ve Ahmedî ile Şeyhoğlu gibi devrin diğer Türk şairleriyle beraber zikretmektedir.
Dehhânî’den ilk bahseden bilim adamı Fuad Köprülü olmuştur. Köprülü, Dehhânî’yi Anadolu sahasında dindışı klâsik şiirin başlangıcı ve “tamamiyle sanat gayesini hedefleyen” yeni türün ilk şairi olarak tanıtmaktadır. Şiirlerinde eğlence meclislerinden, bahar coşkusundan, aşk ve özlem gibi insanî ve dünyevî konulardan bahseden Dehhânî’nin Selçuklu hükümdarı Alaaddîn Keykûbâd’ın isteği üzerine 20.000 beyitlik Farsça bir Şâhnâme (Selçuklu Şâhnâmesi=Selçuknâme) yazdığı muhtelif kaynaklarda belirtilmektedir. Ne var ki bu eser, henüz gün ışığına çıkarılamamıştır.
Şiirleri, iyi yetişmiş bir şair olduğunu göstermektedir. Henüz gün ışığına çıkarılamamış da olsa, kaynaklarda Selçuknâme adlı eserinin varlığından bahsedilmesi, Farsçaya da hakim olduğunun işareti sayılabilir. Diğer taraftan dönemin diğer şairlerinin tam tersine şiirlerinde tasavvufî konulara yer vermemiş olması, kendisine ayrı bir yol çizecek kadar güvendiğinin kanıtı sayılabilir. Bu, hemde Dehhânî’nin muhitindeki şairlerden çok Fars şairlerinden ilhâm aldığının, onları kendisine örnek seçtiğinin bir göstergesi de kabul edilebilir.
Örnek beyitler:
Husrev-i hûbân iden sen dilber-i şîrîn-lebi
Bîsütûn-ı ‘aşk içinde beni Ferhād eyledi
[Sen şirin dudaklı dilberi, güzellerin şahı eden (kudret); beni aşkın Bîsütûn dağında Ferhâd eyledi.]
İster iseñ mülk-i hüsn âbâd ola dâd eyle kim
Pâdişehler dâd ile mülkini âbâd eyledi
[Güzellik ülkenin âbâd olmasını istiyorsan adaletli ol. (Çünkü) padişahlar (da) ülkelerini (hep) adalet (sayesinde) âbâd etmişlerdir.]
-Alinti-