Anadolu'nun Yeni Nüfus Yapısı
İkinci bin yılın başlarında Anadolu nüfusu, çoğunlukla Ermeni ve Rumlardan oluşmakta iken 11. yüzyıldan itibaren bu yapı değişmeye başlamıştır. Daha önce Hristiyan nüfusu Anadolu’ya hakim iken Pasinler (1048), Malazgirt (1071) ve Miryakefalon (1176) zaferlerinden sonra Müslüman nüfusu gittikçe artan bir oranla yoğunlaşmaya başlamıştır. Şüphesiz Anadolu’da Müslüman nüfusun artmasının en büyük etkeni, İslâmiyeti yeni kabul etmiş olarak Anadolu’ya kitleler halinde göç eden Türkler olmuştur.
Anadolu’daki Müslüman Türk nüfusu, önce güney ve doğu bölgelerde gelişmeye başlamış; ardından iç ve batı bölgelerde artış göstermiştir. Bu sürecin hemen öncesinde özellikle İslâm dünyasının komşu olduğu güney bölgelerde başka Müslüman milletler de görülmeye başlamıştır. 13. yüzyıla kadar Anadolu’nun doğu, güney, iç ve batı kesimleri büyük oranda Müslüman Türklerden oluşmaktayken kuzey, batı ve güney kıyılarında ise Hristiyan nüfus hakim durumda idi. Bu yüzyıldan sonra Osmanlı Devletinin ilerleyişine paralel olarak Müslüman ve Türk nüfusu Anadolu’nun hemen her bölgesinde gittikçe artmış ve çoğunluk nüfusu haline gelmiştir. Bazı kaynaklarda 14. yüzyılın başlarında Batı Anadolu’da 400.000 çadırdan oluşan bir Türk nüfusunun bulunduğu belirtilmektedir.
11 ile 13. yüzyıllar arasında Anadolu’da nüfus yapısı, yerleşik olanlarla göçebe olanlar şeklinde iki farklı yapı göstermekteydi. Öncelikle Hristiyan olan mevcut eski nüfus, büyük çoğunlukla yerleşik idi. Bunlar, geçimlerini genellikle tarım yoluyla sağlamaktaydılar. Anadolu’ya sonradan dahil olan nüfus ise başlangıçta ağırlıklı olarak göçebe olduğundan geçimini hayvancılıkla sağlamaktaydı. Zamanla bunların da büyük bölümü, İslâmiyetin yerleşik hayatı gerektirmesi ve yöneticilerin teşvikleri sonucu yerleşik hayata geçmişler; böylece Anadolu’da yerleşik nüfus oranı, daha da artmıştır.
Göçebe-yerleşik nüfus ilişkisine benzer bir durum köy ve şehir nüfusları arasında da görülmektedir. Başlangıçta yerleşik nüfusun büyük çoğunluğu köylerde görülmekteydi. Sayıları az olan şehir merkezleri ise Anadolu’daki karmaşık ortamda nüfus bakımından iyice azalmıştı. Anadolu’da huzur ve istikrar ortamının sağlanmasıyla birlikte imar faaliyetleri de artmış; buna paralel olarak şehir nüfusunda da artış meydana gelmiştir.
Osmanlı Devletinin gelişme göstermesiyle birlikte yeni imar ve iskân politikaları sonucu, Türkler arasında din adamlığı, medrese hocalığı, devlet memurluğu, ilim adamlığı, esnaflık, sanatkârlık, zanaatkârlık gibi yerleşik hayata özgü yeni meslekler de gelişmeye başlamıştır.
Bu arada unutulmamalıdır ki Anadolu’da mevcut Hristiyan nüfusun azalması, tamamen ortadan kalkmaları ya da yalnızca başka yerlere göç etmelerinden olmamıştır. Zira bunların büyük bölümü, gerek Selçuklu gerek Anadolu beylikleri ve gerekse Osmanlı Devletinin halka huzur ve güven ortamı sağlayan adaletli yönetimleri ve İslâmın kendilerine sağladığı güven duygusunun da katkısıyla Müslüman olmuşlardır. Şüphesiz Anadolu’daki nüfus dengesinin değişmesinde bu sürecin de etkisi olmuştur.
-Alinti-