Unuttuğumuz Gerçek

UNUTTUĞUMUZ GERÇEK
Şükredenlerin hamd ettiği gibi bütün varlıkların yaratıcısı olan Allah’a hamd eder, Hamd edenlerin şükrettiği gibi O’na Şükrederiz. Salat ve Selam bütün âlemlere rahmet olarak gönderilen peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’e olsun.

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

UNUTTUĞUMUZ GERÇEK

Şükredenlerin hamd ettiği gibi bütün varlıkların yaratıcısı olan Allah’a hamd eder, Hamd edenlerin şükrettiği gibi O’na Şükrederiz. Salat ve Selam bütün âlemlere rahmet olarak gönderilen peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’e olsun.

“İnsanlara hesap verecekleri gün yaklaştı. Fakat onlar gaflet içinde yüz çevirmektedirler.” (Enbiya 1)


Kıyamet yaklaştı insan ise dünyaya dalmış boş emeller peşinde koşup durmakta. Oysa dünya bizden öncekilere kalmadığı gibi bize de kalmayacak.

Nasıl çok para kazanırım, ticaretimi nasıl ilerletirim, bir ev sahibi nasıl olurum, sabah olunca bugün nereye gitsem acaba, Allah’ın verdiği zaman sermayesini hangi tv programını izleyerek zayi etsem, yoksa arkadaşlarla toplanıp bir altın günümü yapsak, hangi üniversiteyi hangi şehirde okusam, doktor mu olsam avukat mı olsam diye düşünüp planlar kurarken unuttuğumuz hatırladığımızda veya hatırlatıldığında ise uzak görüp kaçtığımız bir gerçek var ki o da ölüm gerçeği…

Ebu Süleyma-ı Darani diyor ki: Dünyayı tefekkür etmek (düşünmek) ahirete perde olur.

Dünya sevgisini kalbe yerleştirmek dünyayı amaç haline getirmek ve sürekli dünyalık zevkler peşinde koşmak onu arzulamak kişiye Rabbini unutturur ahireti unutturur dünyaya bağlar ve ölümü hatırlamaktan gafil bırakır.

İmam Gazali (rh.a) diyor ki: Dünyaya dalan, Dünyaya aldanan şehvetlerine köle olan bir kimsenin kalbi şüphesiz ki ölümün zikrinden gaflet gösterir. Ölümü hatırlamaz kendisine ölüm hatırlatıldığında bunu hoş karşılamadığı gibi ölümden nefret eder.

De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir." (Cuma 8)

Subhanallah! Hesap için öyle bir hâkimin huzuruna çıkacağız ki O’nu kandırmak, yalan sözlerle kendimizi aklamak inkâr etmek bizi kurtarmayacak. Zira O hâkim hem gizli hallerimizi insanlardan uzak yapıp ettiklerimizi biliyor, açıktan işlediklerimizi de biliyor, kalbimizde gizlediklerimizi de. Her şeye şahid her şeyden haberdar. Böyle bir hakimin huzuruna çıkmaya hazır mısın?

Ölümün muhakkak kendisini bulacağını bilen kabre ve Münker ve Nekir’in sorgularına inanan cennete mi cehenneme mi gireceğini bilemeyen kimse için ölümün endişesinden daha büyük bir endişe olamaz ve bu kimsenin aldığı en mühim tedbir ölümden sonrası için azık hazırlamasıdır. Nitekim Rasulullah (s.a.v) buyurur ki: “Akıllı o kimsedir ki nefsini cezalandırır ve ölüm sonrası için amel eder azık hazırlar.”

Hz. Peygamber (s.a.v) mescide çıktı bir grubun konuşup güldüklerini gördü. Bunun üzerine şöyle dedi:

“Ölümü hatırlayın! Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki eğer benim bildiğimi siz bilseydiniz az güler çok ağlardınız.”

Vay bizim halimize! Slogonik bir söz gibi ağzımızda dolanan bu hadis bizi hiç ağlattı mı? Hiç düşündük mü acaba Rasulullah (s.a.v)’ın bildiği ama bizim bilmediğimiz ne? Diye

Nasıl düşünelim ki zira bizim kalbimiz aklımız dünyalıklarla o kadar dolu o kadar meşgul ki!!

Bakın İbrahim et-Teymi ne diyor: “İki şey vardır ki benden dünya lezzetini kestiler: Biri ölümü hatırlamak diğeri Allahu Teâla’nın huzurunda hesap için durmak.”

Dünyaya olan hırsımız kalbimizi de öyle katılaştırdı ki cimrileştik, bencilleştik, tıpkı kabil gibi çıkarlarımız söz konusu olunca kardeşimizi bile gözümüz görmez oldu…

Safiyye (r.a) şöyle diyor: “Bir kadın Aişe’ye kalbinin katılığından şikayet etti. Aişe (r.anha) şöyle dedi: Ölümü çokça zikret ölümü çokça zikret! Kalbin rikkate gelir (yumuşar) dedi. Kadında Aişe’nin dediğini yaptı ve kalbi yumuşadı ve Allah’a şükretti.”

Ölüm korkutucudur ve tehlikesi büyüktür. Halk onun hakkında az düşündüğü onu az andığı için ondan gafildir. Onu anan bir kimsede dünya ile meşgul olan bir kalple onu anar. Bu bakımdan ölümün anılması bu kimsenin kalbinde herhangi bir fayda temin etmez. Öyleyse yapılması gereken şey kulun kalbini her şeyden boşaltmasıdır. (İmam Gazali ihya)

Lokman hekim oğluna şöyle demiştir. “Ey oğul ne zaman karşılaşacağını bilmediğin ölüm ansızın sana gelmeden önce onun için hazırlan.”

Hz. Peygamber (s.a.v) Abdullah b. Ömer’e hitaben şöyle buyurmuştur: “Sabahladığında akşamlayacağını akşamladığında sabahlayacağını söyleme. Hayatında ölümün için sağlığında hastalığın için tedbir al. Ey Abdullah muhakkak ki sen yarın isminin ne olacağını bilmezsin.”

Düşünki yarın “Merhum” diye isim anıldı, falanca öldü diye ilanın yapıldı halin nice olur. Senden öncekilerin adı nasıl unutuldu ise senin de adın bir gün unutulacak. İnsan daima cenazede hazır olup kendini hep cenazeyi seyreder görmekle her zaman kendisinin başkasının ölüsüne bakacağını sanır. Bir gün de başkalarının kendisinin ölüsüne bakacaklarını düşünmez.

Şakik b. İbrahim şöyle diyor: İnsanlar dört şeyde sözlü olarak bana uydular ama davranış olarak bunların aksini yaptılar.
1. Allah’ın kulu (kölesiyiz) dediler ama hür insanlar gibi davrandılar.
2. Allah rızkımıza kefildir dediler ama bir miktarda olsa dünya malına sahip olmadıkça rahat etmediler.
3. Ahiret dünyadan hayırlıdır dediler ama dünya için mal biriktirdiler.
4. Ölümden kurtuluş yok dediler hiç ölmeyeceğini düşünen insanlar gibi davrandılar.

Annelerimizin şöyle bir nasihati vardır “Kızım her an misafirin gelecekmiş gibi ocakta yemeğin hazır evin ise temiz olsun.” Derler. Gelmesi şüpheli olan misafir için tedbirli oluyoruz da gelmesinde şüphe olmayan ölüm için acaba ne kadar hazırız?

Allah için bir an dur ve düşün! İşte Azrail karşında “vaktin geldi” dedi. Şaki olarak mı gideceksin said olarak mı gideceksin? Hiç düşündün mü? Saidlerden olmak için ne kadar çabaladın? Hayatının hesabını tek tek vermeye hazır mısın? O çok güvendiğin amellerin acaba ne kadar halis? İçine bir şey karışmadığından ne kadar eminsin? Peygamber (s.a.v) dahi Allah’ın rahmeti olmadıkça amelleriyle kurtulamayacağını söylerken hangi ameline güveniyorsun?

Hayattayken karanlıktan çok korkardın değil mi kabrin karanlığını hiç düşündün mü? Peki, orayı aydınlatmak için ne hazırladın? Her gün evini temizler güzel görünmesini sağlardın kabrini böceklerden yılanlardan korumak için neler yaptın? Bir düşün! Dünya da bir şeyden korksan ondan kaçar kurtulurdun. Münker ve Nekir’i görmeye takatin yeter mi? Düşün ve kendini ölüme ve sonrasına hazırla.

Rasulullah (s.a.v) buyuruyor ki: “İyi bilin ki Allah dünyayı sevdiği kimseye de buğzettiği kimseye de verir. Fakat bir kulunu sevdiğinde ona imanı verir. Muhakkak ki dinin evlatları vardır. Dünyanın da evlatları vardır. Siz dinin evlatlarından olunuz. Dünyanın evlatlarından olmayınız. Elbette dünya arkasını çevirdiği halde göç etmiştir. Muhakkak ki içinde hesap olmayan bir çalışma gününde bulunuyorsunuz. Muhakkak ki içinde amel ve çalışma olmayan bir hesap gününe yaklaşmış durumdasınız.

Rabbim nasihat alan kullarından eylesin.

Yazımızı yine Rasulullah (s.a.v)’in şu duasıyla nihayete erdirelim İnşaAllah. “Allah’ım ahiretin hayrını engelleyen dünyanın şerrinden sana sığınıyorum. Ölümün hayrını
engelleyen bir hayattan sana sığınıyorum. Amelin hayrını engelleyen bir emelden sana sığınıyorum.


Rabbim amellerimize göre değil Rahmetinle muamele eyle.












ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN
Vuslat Yakın Yazıları
 
Üst
Alt