Türklerin yaşadığı kadim coğrafya tarihin seyri içinde birçok halka ev sahipliği yapmıştır. Ancak Türklerin bu coğrafyadaki hakimiyetleri çok uzundur. Bir çok devlet kurulmuş, yıkılmış yer yer hakimiyet altına almış, yer yer hakimiyet altına girmiştir. Peki Türkistan’ın bu coğrafyadaki yeri nedir? Türkistan, Türklerin yurdu manasına gelir. Türkistan, batı da Hazar Denizinden, doğuda Altay ve Altın Dağlarına; güneyde Horasan, Karakum Dağları’ndan, kuzeyde Ural dağları ile Sibirya’ya kadar uzanmaktadır. Yüz ölçümü 6 milyon kilometre kareden geniştir. Nüfusu 2001 yılı itibarıyla 43,210,802. Doğu ve Batı Türkistan olmak üzere ikiye ayrılır. Batı Türkistan; bugünkü Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Tacikistan’ın tamamı ile Kazakistan2ın büyük bir bölümü ve Afganistan’ın bir kısmını kapsamaktadır. Afganistan bölümü Afganistan Türkistan’ı , İran’ın kuzey bölgesine de İran Türkistan’ı denir. Doğu Türkistan ise Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlı olan, daha çok Uygur Türklerinin yaşadığı Sincan Uygur Özerk Bölgesi topraklarına verilen isimdir.
Nüfusun çoğunluğunu asli unsur olan Türkler oluşturur. (Türkmenler, Özbekler, Kazaklar, Uygurlar, Kırgızlar, Karakalpaklar.)
Bu gün ”Türkistan” teriminden anladığımız, Bağımsız Devletler Topluluğunda yer alan Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan topraklarını içine alan bölge ile Çin Halk Cumhuriyeti işgali altındaki Doğu Türkistan bölgesidir.
Bolşevik İhtilali’nin yaşanması Türkistan’da Çarlık’ın kaldırılması bakımından umut olmuştu. İnsan güç ve toprak sömürgesinden başka bir şey olmayan Türkistan’da toprakları istediği gibi işlemek, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını kontrolsüz kullanabilmek mümkün değildi. Çarlık, ülke topraklarında buğday ektirmiyor, tüm toprakları pamuk ekimine kullanıyordu. Türkistan2ın tüm buğday ihtiyacını Çarlık karşılıyor, buna karşılık pamukları alıp, endüstriyel metalara dönüştürüyordu. Türkistan’da pamuk endüstrisi dışında bir işte çalışmak mümkün değildi. Bolşevik İhtilalı’nın yaşandığı yıllar aynı zamanda kıtlık yıllarıydı. Ne Rusya buğday verdi, ne de Türkmenistan pamuk… Türkmenistan halkı yaşadığı açlık ve acıların tabi sonucu olarak isyan etmeye başladı. Bolşeviklerin ilk yaptığı hiç bir zaman fiiliyata dönüşmese ”eşit haklar verme”, ”birlikte yaşama” gibi milliyet duygularından ayıran söylevlerle Türkmenistan halkını oyalamak oldu. Ruslar, Bolşevik ihtilali’ni yaşayıp eşitlikçi hava sergilese de eski isteklerinde vazgeçmemişlerdi. Lenin’in yakın dostu olan Saforov (önce Türkistan Moskova temsilcisi sonra Rus Komünist Partisi Türkistan Büro üyesi) Rusların yaptığı eşkıyalıkları anlatması ve Türkistan’ın problemlerini savunması nedeniyle, rejimin infazını gerçekleştirdiği ilk kişidir. Onun ifadelerine göre; ”Rus göçmenlere Türkistan’a tarım kültürü getirdiklerini söylemek yanlış olacaktır. Onlar burada eşkıya olarak yaşamışlar ve ellerine her ne geçerse yağmalamışlardır. Burada yaşayan bütün Rus’lara yerli halkın insan olmadığı, aksine dövülüp yağmalanacak ve tecavüz edilecek iş hayvanı oldukları fikri aşılanmıştır.” demektedir. Yerleştirilen bu Rus nüfuz, boyunduruk altına girmeyi reddeden köylerde halka zulüm için yerleştiriliyor, yaptıkları bozgunculuk ve çetecilik faaliyetleri Rus memurlarca örtbas ediliyordu. Bu ortam içinde Bolşevik devrimi, Türkistan halkına merhem gibi geliyordu. Çünkü ”halkların kendi kaderlerini tayin etme” söylemleri başta nispi olsa da uygulanmış, toplantı ve basını kullanma hakları doğmuştu. Türkistan halkı bu iki hakkı hemen kullanmaya başladı. ”İslam Şurası” adıyla ilk teşkilatlarını kurdular ve bu adım önce muhtariyet sonra özerklik ve nihayet bağımsızlığa giden yolun ilk adımıydı. Eylül 1917 tarihindeki Müslümanlar kongresinde , dahili meseleler konusunda, kendi kararlarını verebilecekleri özerk bir Türkistan amacı gütme hususunda net bir karar alındı. Bu kararın ardından Rusların emperyalist isteklerinin devrimle değişmediğini fark etti Türkistanlılar. Eski öğretmen olan Nevura, Mart 1917’nin sonlarında Taşkent’te Genel Valilik binasında İşçi ve Asker Temsilcileri Konseyi’nin kuruluş toplantısında; ”İhtilal Rus devrimcileri, işçi ve askerleri tarafından gerçekleştirilmiştir. İşte bu yüzden hakimiyet ve idare hakkı yalnızca biz Ruslarındır. Dolayısıyla yerli halk bizim kendilerine verdiklerimizle yetinmelidir.” diyerek, devrimci Rusya’nın asıl düşüncelerini duyuracaktır.
Toplanılan kongrede tam bağımsızlığa mı yoksa özerkliğe mi geçileceği tartışmaları yapıldı. Tartışmalarda Türk halklarının özerklik savunuculuğu, Rus tahakkümünün ve sindirme çalışmalarının işlediğini gösteriyordu. Türkistan Milli Merkez Başkanı olan Mustafa Çokay, Muhtar Türkistan Hükümeti’nin Başbakanı ve Dışişleri Bakanı olurken, 13 Aralık 1917’de ”Türkistan’ın Kazak Türkleri Kongresi”nde Alaş – Orda Muhtar Cumhuriyeti de ilan edildi. Self determinasyon ilkesini savunduğunu söyleyen Bolşevikler Türk halklarının muhtariyetlerini, tüm çabalara rağmen tanımadı. Tanımadığı gibi, özerkliği kutlamak için toplanan Türkleri, güvenliğin ihlal edildiği ve devrim aleyhine çalışıldığı gibi bahanelerle kurşuna dizdiler. Bundan sonraki adımları da muhtariyetleri ortadan kaldırmak için savaş ilan etmek oldu. Yeniden işgale başlanan Türk coğrafyalarında ikini aktör ise Ermenilerdi. Kızıl askerlerin ve Ermeni Taşnak birliklerinin saldırıları sonucu 10.000 ‘den fazla Müslüman katledilmişti. Bir Sovyet tarihçisi katliamı şu cümlelerle anlatıyordu; ”Şehrin on ayrı bölgesinden insanları parça parça ettiler. Cellatlar insanlara hayvan muamelesi yapıyordu. Kollarını, bacaklarını kestiler. Çocuklar ise çadi ile parçalandı. Taşnaklar Suzak, Hokand – Kışlak, Bazarkorgan köylerinde oturanları kelimenin tam anlamıyla katlettiler. Fergena vadisindeki 180 köy ise tamamen harap olmuştu. Taşnak eşkıyaları 1918 yılında ve 1919’un ilk çeyreğinde Morgilan’da 7.000, Andicanda 6.000, şehir merkezi tamamen ateşe verilen Namongan’da 2.000 ve Bazarkorgan ile Hakand – Kışlak civarındaki köylerde yaklaşık 4.500 insan katletmişlerdi. Ruslarla birlikte hareket eden Ermenilerin bu katliamda rolü büyüktür. Kundaktaki bebekten bile ”öç alıyoruz” diyerek, kadınlara kocalarının yanlarında tecavüz ederek, ölüleri bile gömmeden bin bir işkence ile sindirme politikası yürüttüler. Bu durum ”basmacı” hareketine kadar devam etti. Hokand’daki katliam, şehrin yok edilişi, yağmalanışı, milli hükümetin düşürülmesi ve yönetici kadroya yapılan işkenceler Basmacı Hareketi’nin başlamasına sebep olan ilk amildi.
[BASLIK2]BASMACI HAREKETİ[/BASLIK2]Basmacı kelimesi ”basmak” kelimesinden türetilerek Ruslar tarafından bozgunculuk yapan çete olarak nitelendirilse de ‘milli mücadeleden başka bir şey değildir.’ Yıllarca Rus tahakkümü altında yaşamış halkların öz, 1917 Ekim Devrimi’nden sonra giriştiği bu mücadele hiçte haksız değildir. Ne ekip biçeceğine dahi kendi karar veremeyen, kendi topraklarında yabancı gibi yaşayan ve sürgünlere, kıyımlara uğrayan halklar, milli kimlikleri ve benliklerini canları pahasına ortaya koyarak bu mücadeleye girişmişleridir. Aralarında birlik olmaması, daha önceki isyanların ve bu hareketin olmamasına yol açmıştır. Ancak bu birlikteliği bozan Rusya ve onun emperyalist politikalarıdır.
Rusların bu milli mücadeleye ‘eşkıyalık ve çetecilik’ gözüyle bakmaları Türkiye’de yaşanan kurtuluş savaşını ve milli kuvvetlere olan ithamları hatırlatır. O dönemde gerek İstanbul hükümeti gerekse de dünya kamuoyu Kuvay-i Milliyeyi çetecilik faaliyeti olarak değerlendirir.
Türkistan’da ki basmacı hareketinin filiz verdiği yer Hokand’dan sonra her bakımdan donanımlı olan Fergana’dır. Fergana, verimli toprakları ve zengin yer altı kaynakları ile Rusya’nın her zaman ilgisini
çekmiş, sömürge olarak kullanılmıştır. Burada iki farklı bölgede aynı isimle iki farklı lider belirdi. Küçük ve Büyük Ergaş. Muhtariyetin dağıtılmasının ardından girilen mücadele de önce küçük Ergaş’a sonra büyük Ergaş’a geleneksel Türk unvanı ‘Karbaşı’ adı verildi. (Komutan, korunan, koruyan manasındadır.) Bölgesel olarak basmacı teşkilat kuruldu ve Ruslarla savaşılmaya başlandı. Rsularla Türkistanlılar arasında savaşın devam ettiği 20 Şubat 1918 tarihinde iki Rus subayı sözde barış müzakereleri için dört saatlik ateşkes talebinde bulundular. Din adamları bu talebin kabul edilebileceğini düşünüyorlardı. Ancak molla Ergaş buna karşı çıktı. Şöyle diyordu; ”Düşmanlarımız yenilgiye uğramak üzereler. Eğer vakit kaybetmeden saldırırsak zafer bizimdir. Ancak onalar dört saatlik izin verirsek kaleden cephane taşıyacaklar ve bundan sonra size asla rahat vermeyeceklerdir. Hepinizi vuracak, ortadan kaldıracaklardır. Bu Müslümanların katli demektir. Lütfen onlara bu imkanı vermeyin.”
Ergaş’ın uyarılarına rağmen iki saatlik bir ara verilmesi Buhara’da büyük kayıplara neden oldu. Fergara’da verilen mücadelede tam başarı sağlayamayan Rusya, dış tehditlerinde etkisi ile muhtariyet verme kararı aldı. Ancak Türkistanlılar mücadeleye devam ettiler.
Fergana vadisindeki hürriyet mücadelesi toplu bir harekete dönüşmüştür.Korbaşı Ergaş yaklaşık 18.000 , Mehmet Emin Bek 5.000, Şir Muhammed Bek 6.000 , Hal Hoca 3.000 , Parpi 3.600 , Muhiddin Bek 4.500, Amon Pehlivan 2.500 ‘ün üzerinde yiğidi ile Kızıl Ordu’ya karşı harekat düzenlediler. Basmacıların ilk faaliyetleri Temmuz 1918’de Andican yakınlarındaki Mintepe Rus yerleşim merkezine düzenledikleri harekattır. Türkistanlılar Andican’daki Rus kalesini geçirmek suretiyle saldırılarını ilk buradan başlatmışlardı. Ancak bu saldırı Rusların lehine sonuçlanmıştır. 1918 Ekiminde Andican’a tekrar saldırsalar da ikinci kez alamamışlardır. Lakin Fergana bölgesinde hakim durumdadırlar.
1918 sonlarına doğru mücadele merkezi Zarafşan Vadisi oldu. Daha sonra Tecen Vahası ve Amu – Derya’nın sol kısmı mücadelenin merkezi olarak, farklı emirlerle devam etti.
1918 yılında Fegana ile Zarafşan Vadisinde ve Amu – Derya’nın alt bölgelerinde yürütülen mücadele Sovyet Rusya’nın adı geçen yerlerde varlığını devam ettirmesini engeldi. Bir Sovyet yazarı ”1918 yılında Basmacı Hareketi Sovyet Hükümeti için büyük bir tehlikeydi diye belirtmiştir. Rusya uzun zamandan beri mücadeleye karşı savunma savaşı yapıyor, hareket saldırmadığı sürece saldırmıyor, yerini korumak istiyordu. 1919 kışına gelindiğinde Rusya, yalnızca eşkiyaya karşı savaşmadığını anladı. kaldı ki Fergana Vadisinde Basmacıları bir türlü alt edemiyorlardı. Bunun üzerine Korbaşı’larla ateşkes yapma girişiminde bulundular. Bir komisyon gönderildi ve anlaşmak istendi. Anlaşmaya varılmasa da Rusların zulmüne şahit olundu.
Basmacı Hareketi yayılmaya başladıkça Ruslar da onlarla birlikte yayılıyor, halkları sindirmeye, yanlarına çekmeye çalışıyordu. Hive, Buhara’da Basmacılara karşı halkı kullanmaya, kendi casuslarını halkı Basmacılara karşı durmaya kullanmıştır. Faydasız kalınca buraları işgal etmiştir. 1918-21 yılları arasında Sovyetler Basmacılara askeri harekatla bertaraf edebileceklerini düşünüyorlardı. Bir Kızıl Ordu kumandanı hatıratında şu şekilde yazıyordu: ” O zamanlar artık yakalanması imkansız olan Basmacı çetelerini imha etmeyi gaye edinen bir siyaset güdüyorduk.” Türkistan’daki halktan teşkil olunan Basmacılar, Rusların sahip olduğu donanmaların hiçbirine sahip değillerdi. Ellerinde tank, uçak, top yerine ilkel savaş aletleri vardı. Buna rağmen Basmacılar ilerleyip tüm coğrafyaya yayılıyor, Ruslar ise engelleyemiyorlardı. Üstelük ceza ve savaş konseyleri kurmuşlardı. 1921 yılı Ağustos ayında yapılmış olan Türkistan Komünist Partisi VI. Kongresinin ardından komünist parti Fergana Bölge Komistesi de Basmacılara karşı savaşın ana hatlarını belirleyen ve 19 maddeden müteşekkil raporunu yayınladı: ” Askeri güç kullanmadan Basmacılara karşı mücadele edilemez. Birliklerimizin mahalli şartları halkın dilini ve geleneklerini bilmemelerinden kaynaklanan büyük engelin anlaşılması bu savaştan edindiğimiz en önemli tecrübeydi.”
Hareket Enver Paşa’nın 8 Kasım 1921’de Türkistan’a gelmesiyle daha da şiddetlendi.
[BASLIK2]ENVER PAŞA[/BASLIK2]Enver Paşa’nın Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki faaliyetleri ayrı bir araştırmanın konusudur. Bu çalışmada Enver Paşa’nın şahsiyeti ve Buhara’ya geçişi, Basmacı Hareketi’ne katılması, mücadeleyi arttırıp nasıl şehit olduğu anlatılmaya çalışılacaktır.
Enver Paşa’nın doğum tarihi kaynaklarda farklı geçse de genel iki tarih üzerine durulur: 23 Kasım 1881 veya 6 Aralık 1882. Enver Paşa, Ahmet Bey ile Ayşe Hanım’ın çocuğu olarak doğmuş, Harp Okulu ile başlayan askeri hayatı ise sayısız kahramanlıklarla devam etmiştir.
Paşa’nın Türkistan’a geçmesinden evvel, düşünce yapısı bakımından Türklerin yaşadığı coğrafya ile ilgili olduğunu, sorunlarını takip ettiğini belirtmek gerekir. İlgisi bakımından değinilmekte yarar olan bir diğer husus da doğrudan doğruya kendisine hitaben yazılmış olan bir Türkistan raporu önemlidir. Müftü Sadeddin ve Hacı Şerif Hocaoğlu ve Celilov imzalarını taşıyan 8 sayfalık bir raporu 1918 Eylül ayında İstanbul’u ziyaret eden Türkistan heyeti bizzat kendisine takdim eder.
Rapor Türkistan’ın durumu hakkında bilgileri içerir. Türkistan’da on milyon kadar Türk ve Müslüman nüfus olduğu, buna karşın yeni kurulan Türkistan Cumhuriyeti Hükümeti’nde sadece 4 bakanlığın Türk ve Müslümanlara verildiği, 36 üyeli mecliste ise 11 Türk bulunduğu ” Hokand ve Buhara’da bir kaç ay önce vuku bulan faciaların” tekrarına mani olamayacak bir durumda bulundukları, Rus İhtilali’nden beklenen ümitlerin boşa çıktığı gibi hususlar yer almaktadır. Enver Paşa yurtdışına çıkan arkadaşlarının arasında en mücadeleci olandı. Kafkasya’ya gitme planını önceden kurmuştu. İstanbul’dan ayrıldığında yeni sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya yazdığı bir mektupta Kafkasya’ya gidiş amacını, Azerbaycan’a hizmet etmek olarak açıklamıştı. Azerbaycan’da zaten amcası Halil Paşa ile kardeşi Nuri Paşa vardı ve milli kahraman olarak görülüyordu. Burada Azerbaycan merkezli bir hükümet kurarak, anavatanı gözetecekti. Bunun dışında Ankara Hükümeti, vatana giriş yasağı koyarken, Bolşevikler Paşa’ya umutla bakıyordu. Enver Paşa da bu durumdan Türklerin lehine yararlanmak amacındaydı.
Paşa’nın yurda giriş yasağı olduğu halde Yunan Ordusunun ilerleyişini takip ederek Batum’da beklemiş, Sakarya Savaşı Mustafa Kemal Paşa’nın galibiyetiyle sonuçlanınca Anadolu’ya girmekten vazgeçerek Kafkasya’dan Buhara’ya hareket etmiştir.
Basmacı Hareketinin belli bir ideoloji temeline dayanmaksızın başlayan Rus ve Bolşevik hakimiyetini reddetmek ortak paydasında birleşen, çoğunlukla bağımsızlık özlemi içindeki Türk kökenli kavimlerin düzensiz bir ayaklanma hareketi olarak kaldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Enver Paşa işte bu yeni mücadeleye katılmak için Batum’dan ayrılıyordu. Lenin ile görüşüp görüşmediği kesin olarak bilinmese de Çiçerin ve Karahan ile daha Berlin’de iken görüştüğü bilinmektedir. Rusya İngiliz emperyalizmi tehlikesine karşı Türkistan coğrafyasında devrimleri sağlamlaştırmak adına Enver Paşa ile iş birliği yoluna gitmek istemektedir.
Enver Paşa Moskova’da Çiçerin ve Karahan ile görüşmelerinden sonra, Afganistan’a gitmiş olan Cemal Paşa’ya yazmış olduğu mektupta Bakü’de toplanacak Doğu Milletleri Konferansı’na gitmek üzere olduğunu bildirmekte ve ” Bildiğiniz teşebbüs hakkında Moskova’da mutabık kaldık. Eğer vakit olursa sizinle görüşmek üzere Taşkent ve Kabil’e kadar geleceğim.” demektedir. Mutabık olunan konu ve görüşmeyi ise şöyle ifade eder.” 15 Ağustos’ta Moskova’ya geldim ve gelir gelmez Çiçerin ve Karahan ile görüştüm. Buna bir de askeri renk vermek istiyorum. Yani İlkbaharda bütün cephelerde bize yardım etmek üzere İslam kıtaatı teşkil etmek.” Sovyetlerin ilk meselesi İngiliz emperyalizmine karşı güçlenmekti. İngiltere Hindistan’a yakınlaştıkça Enver Paşa ve Cemal Paşa ile askeri hazırlık konusunda görüşüyorlardı. Bu arada Enver Paşa Enternasyonal toplantılarına katılıyor, Doğu Müslümanları adına çalışıyordu. Toplantılarda Enver Paşa’nın İslami söylemleri sansürleniyordu. Rusya diğer devletler tarafından tanınmaya başlandıkça Enver Paşa’ya olan ihtiyaç da azalacaktı. Zeki Velidi Togan, Paşa’ya Afganistan’a gitmesi konusunda ikna etmeye çalıştıysa da faydalı olmadı. Togan Bolşeviklerle ilgili acı tecrübelere sahipti ve Paşa’ya Pan-İslamist ve Pan- Türkist olmakla suçlanacak olduğu uyarısında bulunarak, Afganistan’da Türkistan mücadelesine daha iyi destek olabileceğini söyler. Enver Paşa İslam İttihat ve İhtilal Cemiyeti’nin başındaydı. Sovyet Ruslar iki yıldan uzun bir süre bu cemiyeti finanse etmişlerdi. O halde Enver Paşa’nın milli mücadeleye katılması, Bolşeviklerce niçin bir anda Pan-İslamist bir hareket olarak görüldü? Buhara’dan ayrılmadan önce Enver Paşa şu açıklamada bulundu: ” Türkistan’ın bağımsızlığı için savaşmak şart oldu. Hürriyetimiz için savaşmalı gelecek nesillerin kölelikten ve boyundurluktan arınmış halde yaşaması için ölümü göze almalıyız.”
8 Kasım 1921 tarihinde Enver Paşa 74 Türk subayı ile birlikte ava gitme bahanesiyle Buhara’dan ayrılarak Doğu Buhara bölgesine gitti. Burada mücadele eden yiğitlerle görüşe görüşe ilerlerken İbrahim Bek’in faaliyette olduğu Karamendi Köyünde İbrahim Bek tarafından saygıyla karşılandıktan sonra adamları tarafından ablukaya alındı. Bek Paşa’yı Rus ajanlığıyla suçluyordu. Afganistan Emin Amanullah Han meseleye müdahale ederek, Paşa’nın serbest bırakılmasını istemiştir. İbrahim Bek mücadeleler neticesinde Enver Paşa’yı serbest bırakmış, Paşa’nın 3 ay süren esareti son bulmuştur.
Serbest kalan Paşa, hemen savaş hazırlıklarına başlamıştır. Duşanbe’deki çatışmanın kumandasını hemen üstlenerek Rusları uzaklaştırmıştır. Ruslar merkezden yardım istiyor, geri çekilmek zorunda kalacaklarını belirtiyorlardı.
14 Aralık 1921 tarihinde Negorni Enver Paşa’ya mektup yazmıştı: ” Rus cumhuriyeti birliklerini Buhara’dan geri çekmek istiyor hatta Rus hükümeti Duşanbe’den, Belçiva’dan, Garm’dan ve diğer yerleşim birimlerinden Kızıl Ordu’yu geri çekmeye başladı bile. Paşa 16 Ocak 1922’de Negorni’ye şöyle yazmıştı: ” Eğer Rusya’yı bir felaketten korumak istiyorsanız size tavsiyem işgal edilmiş topraklardan geri çekilmeniz ve Türkistanlılar ile Buharalılara kendi işlerini halletme imkanını tanımanızdır.
Enver Paşa 1922 Mayısına kadar Buhara’yı diğer liderlerle beraber kurtarmayı başarmıştır. Cüneyd Han da Hive’yi geri almıştır. Fergana’da Kızıl Ordu’yu yenilgiye uğratmışlardı. Bundan hemen önce Buhara’daki faal komünist liderlerden Alimcan Akçurin 1922 yılının Mart ayında Enver Paşa’ya bir mektup yazmış ve ” siz Türksünüz ve ülkeniz düşman işgali altında askeri gücünüzü oraya yoğunlaştırırsanız sizin için daha iyi olur” demiştir. Enver Paşa cevaben ” Türkiye’yi kurtarabilecek vasıflara sahip bir çok arkadaşım var. Bundan hiç şüpheniz olmasın. Orada arkadaşlarımız bütün imkanlarını seferber ederek mücadele ediyorlar. Bu ülke benim anavatanımın bir parçasıdır. Buradaki hemşehrilerimin damarlarında akan kan ile benim kanım aynıdır. Bu ülke Rusların değil sadece Türklerindir. Türkler her nerede olursa olsunlar hür ve bağımsız olmalıdırlar.
Enver Paşa bu mücadele ve vatan sevgisi ile 15 Nisan 1922’de Türkistan Türk Müstakil İslam Cumhuriyeti’nin ilanında çok önemli rol oynamıştır. Enver Paşa’nın başarıları Rusları çıkmaza sokuyordu. Rusya asker sayısını arttırmış anlaşma yolları aramıştır.
Enver Paşa ve mahiyetindekiler savaşı sürdürürken saf değiştirmeler olmuştur ki bu savaşın seyrini değiştirmiştir. 29 Mayıs Ramazan bayramıdır. Enver Paşa çeşitli cepheleri dolaşır bayramlaşır. Sürekli takviye alan Rus birlikleri Korbaşıları bir bir saf dışı etmeye başlamıştır. Bu arada Semerkant’lı Korbaşı Adil Bey’in şehadet haberi gelir.
Ruslar operasyonunu genişleterek 1 Haziran 1922’den itibaren iki koldan ilerlemeye başlar. Buradaki sorun taraf değiştirilip askeri güçlerini çekenlerin verdiği zararlar olmuştur. Baysun kuşatması sırasında İbrahim Bey’in 7000 kişilik savaşçısını geri çekmesi gibi olaylar yüzünden Enver Paşa geri çekilmek zorunda kalır. Bu sırada Afgan Emir, Paşa’yı sürekli çağırmaktadır. Enver Paşa ise gün gün çarpışarak geri çekilmek zorunda kaldığı halde Afganistan’a gitmez.
Operasyonlar iki koldan ilerleyerek Basmacı kuvvetlerini bir çevirme harekatı ile yok etme temeline dayanmaktadır. Nitekim operasyonlar böyle gelişmiş ve Enver Paşa Belcivan’da sıkıştırılmıştır. Paşa, silah seslerinin duyulduğu yere doğru atıyla ve mahiyetindekilerle birlikte giderek mücadele ruhunu elden bırakmamıştır.
Ancak Rusların elinde mitralyöz, Türklerin elinde ise kılıç vardır. Togan’a göre: ” Enver Paşa, mitralyöz yuvasının üzerine doğru kılıcını çekerek saldırır. Basın! Basın! diye bağırarak hücum eder. Siperlerdeki bir kaç Rus askeri kılıç darbesi alır. Bazıları tüfeklerinin namlularını aşağıya çevirerek teslim olur. Mitralyözler teslim alınır. At üstünde koşarken yandan gelen bir mitralyöz ateşi ile Enver Paşa vurulur. Yanındaki diğer yiğitler de şehit olur. Halk büyük yas içindeyken Buhara Halk Cumhuriyeti Hükümeti ise Ruslarla birlikte Paşa’nın ölümünü kutlar.”
[BASLIK2]Mücadelenin Enver Paşa’sız ve Son Safhası 1922-1934[/BASLIK2][BASLIK2][/BASLIK2]Enver Paşa’dan sonra mücadele yer yer güçlenerek devam etmiştir. Paşa’dan sonra yerine Hacı Sami Paşa geçer. Disiplinli bir şekilde işleyişin sürmesi sağlanır. Ancak Hacı Sami Paşa beklenmedik bir zamanda 1923’te Afganistan’a geçerek bilinmeyen bir sebepten ötürü mücadeleyi bırakır.
Hacı Sami Bey’in Afganistan’a geçmesinden sonra da Doğu Buhara’daki Korbaşılar mücadeleye devam ettiler. Ancak giderek artan kayıplar vererek etkilerini ve mücadele imkanlarını yitirdiler. Basmacı Hareketi 1930’lu yıllara kadar sürdü. Bazı yazarlar Lakay reisi İbrahim’in teslim olduğu tarih olan 1931’de hareketin sona erdiğini kabul eder.