TÜrkÇe

  • Konbuyu başlatan Eqe
  • Başlangıç tarihi
E

Eqe

Guest
BÖLÜM 1: TÜRKÇE
Dinsel açıdan, Batı Avrupa’dan Doğu Asya’ya kadar uzanan geniş bölgede, kimi yerde yoğun, kimi yerlerde dağınık olarak yaşayan Türk asıllı halkların konuştuğu dile genel olarak Türkçe denir.
Türkçe üzerinde yapılan çalışmalarda, Ana Türkçe’nin bir kolu olan ve tarihi süreç içinde yazı (veya edebiyat) dili olarak gelişme gösterenlere dil (Türk dili), henüz sözlü dil durumunda olanlara lehçe (Türk lehçesi) adı verilmektedir.Ana Türkçe’nin kollarına dil denilmesine politik düşüncelerle karşı çıkanlar da vardır.Buna karşılık, ister dil, ister lehçe, ister şive terimi kullanılsın, bunların Ana Türkçe’nin tarihsel süreç içinde gelişen kolları olduğu konusunda bugün herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.
Türkçe, son yıllardaki bilimsel araştırmalara göre Altay dillerine bağlanmaktadır.Ancak bu görüş de henüz kesinlik kazanmış değildir.Bitişken dillerden olan Türkçe’nin, ilginç özellikler gösteren dil ve lehçeleriyle, bağımsız bir dil ailesi olarak da değerlendirilmesi de söz konusudur.
1.1 Türkçe’nin Yapısı
Türkçe, dillerin yapı bakımından sınıflandırılmasında, bitişken diller öbeğine girer.Sözcük yapımı ve çekimi sırasında köklerde değişiklik olmaz.Türkçe’nin önemli özelliklerinden biri de kelime köklerinin tek heceli oluşudur (tek heceli fiil kökleri 200 dolayındadır).
Türkçe’nin başka ayırıcı özelliği ses uyumudur.Bu da ünlüler (kalınlık-incelik, düzlük-yuvarlaklık), ünsüzler (titreşimlik-titreşimsizlik), ünlü ve ünsüzler arasında görülür.Türkçe’ye giren bazı yabancı kelimeler de uyumdan etkilenmiştir (Fars. Nerdban >merdiven, Ar. Sahife >sayfa, Ar. Kitab >kitap, Ar. Merd >mert, vd.).
Türkçe’de, çeşitli dillerde (Arapça, Almanya, Fransızca) görülen cinslik yoktur.Cinslik, bazen erkek ve dişi kelimeler yardımıyla (erkek kedi / dişi kedi) veya ayrı kelimelerle belirtilir (tavuk / horoz, koyun / keçi).Sözcüklerin cinsliklerini belirleyen tanımlık ve erkekler de yoktur.
Türkçe hafif vurgulu dillerdendir.Bileşik sözcüklerde, vurguyu belirleyen özel kurallar yoktur.Türkçe’nin söz dizimi de büyük bir düzenlilik gösterir.Cümleler genellikle <özne + tümleç(ler) + yüklem > sıralanışı uygundur.
1.2 Türk dil ve lehçelerinin kökeni ve sınıflandırılması
Türk ve Türkçe kelimeleri ilkin 7.y.y.’da Çin ve Türk kaynaklarında (Orhon ve Yenisey Yazıtları)geçmesine rağmen, bilim adamları Türkçe’nin en eski uygarlık dillerinden biri olduğu konusunda görüş birliği içindir.Türk dil ve lehçelerinin kökeni ve sınıflandırılması konusunda uzmanlarca farklı görüşleri sürülmüştür: yakın zamanlara kadar Türk dil ve lehçeleri Ural-Altay dil ailesi Altay dalında, Moğolca ve Tunguzca ile birlikte ele alınmıştır.Son yıllarda Altayistik çalışmalarının ilerlemesiyle, Türk dil ve lehçelerinin bağımsız bir dil Altay dilleri ailesinden olduğu görüşü ağırlık kazanmaktadır.
Türk dil ve lehçelerinin bilimsel açıdan sınıflandırılması çalışmalarına 16.y.y.’da başlanmıştır.11. y.y.’da ünlü Türk dilcisi Kaşgarlı Mahmud, Türk lehçelerini sınıflandırılmaya çalışmıştı.Sınıflandırma denemeleriyle ilgi gören bilim adamları arasında W. Radloff, G. J. Ramstedt, A. N. Samoyloviç, L. Ligeti,S. E. Malov, R. R. Arat, N. A. Baskakov, J. Benzing, K. H. Menges, T. Tekin özellikle anılabilir.
Türk dil ve lehçelerinin coğrafi ölçüte göre sınıflandırılmasında dört öbek ayırt edebilir:
1. Güneybatı öbeği: Türkiye Türkçe’si, Gagavuzca, Kırım Osmanlıca’sı, Kerkük ağzı, Kıbrıs ağzı, Rumeli ağzı;
2. Kuzeybatı öbeği: Karaimce, Karaçayca, Balkarca, Kumukça, Tatarca, Başkırtça, Kazakça, Karakalpakça, Nogayca, Kırgızca;
3. Güneydoğu öbeği: Özbekçe, Yeni Uygurca;
4. Kuzeydoğu öbeği:Altayca, Hakasça, Tuva, Sayan ağzı;
5. Yakutça
6. Çuvaşça
7. Halaçça
Reşit Rahmetli Arat da fonetik açıdan yaptığı sınıflandırmada lehçe ve şive gruplarını belirtmiştir:
A-Türk lehçe grupları: 1)r grubu (Çuvaş); 2)t grubu (Yakut);
B- Türk şive grupları: 1)d grubu (Sayan); 2)z grubu (Abakan); 3)tav grubu (Kuzey); 4)taglı grubu (Tom), 5)taglık grubu (Doğu); 6)dağlı grubu (Güney).
1.3 Türk dilinin tarihsel gelişimi
Türk dilinin tarihsel gelişimi açısından aşağıdaki dönemlere ayırabiliriz:
1.3.1 En Eski Türkçe Dönemi:Türkçe’nin henüz lehçelere ayrılmadığı,tek bir Türk dilinin konuşulduğu, yazılı dönemlerden çok önceki karanlık bir dönemi gösterir.Türkçe’nin bu dönemdeki yapısı ve fonolojisi bilgiyi ancak, bugünkü Türk dil ve lehçelerinin karşılaştırılmasından ve bir takım komşu dillere bu dönemlerde geçen sözcüklerden kuramsal olarak çıkarabiliriz.Üzerinde pek az bilgimiz olan Hazar Türkçe’sinin de bu dönemde Türkçe’den ayrılmamış olduğu varsayılır.
1.3.2 Eski Türkçe Dönemi:6.-10. yy’lardaki Göktürkçe ve Uygurca dil anıtlarını içine alan dönemin dilidir.Bu dönemden kalan belgelerde Göktürk, Uygur, Brahmi, mani, soğdak, tibet, süryani gibi çeşitli yazı sistemleri kullanılmıştır.Şamanlık, buddhacılık, manicilik, hristiyanlık ile ilgili metinler vardır.
1.3.3 Orta Türkçe Dönemi:11.-15. yy’ları içine alır.Türklerin islamiyeti kabul etmeleriyle başlayan bu dönem, Türkçe’nin çeşitli yazı dillerine ayrıldığı bir dönem olduğundan ayrı ayrı adlarla adlandırılır:
a) Karahanlı Türkçe’si:11.-13. yy. orta Asya yazı dilidir.Eski Türkçe ile orta Türkçe arasında bir köprü niteliğindedir.Bu yüzden de bir çok bilgin, Karahanlı Türkçe’sini Eski Türkçe içinde değerlendirir.Türk dil tarihinin incelenmesi açısından son derece önemli olan Divanü lügat it-türk ve Kutadgu bilig gibi iki önemli yapıtın bulunması, bu döneme büyük bir önem verilmesine neden olmuştur.
b) Harizm Türkçe’si:13.-14. yy.’lar Doğu Türkçe’si metinlerini içine alır.
c) Çağatay Türkçe’si:14. yy.’dan 19. yy.’a kadar süren Çağatay yazı dilinin başlangıç ve orta dönemini içine alır.Bu dönemde Ali Şir Nevai gibi büyük bir şair yetişmiştir.
d) Eski Anadolu Türkçe’si:13.-15.yy.’lar arasındaki Anadolu Türkçe’si metinlerini içine alır.Yunus Emre, Sultan Velet, Ahmet Fakih, Şeyyat Hamza, Gülşehri, Hoca Mesut, Ahmedi, Ahmet Dai gibi şairlerin yetiştiği bu dönemde Oğuz lehçesine dayanan bir yazı dili kurulmuştur.
e)Kıpçak Türkçe’si:14.-15.yy.’ları içine alan bu dönemden özellikle memluk alanında yazılmış sözcükler, dil bilgisi kitapları kalmıştır.
f)Azeri Türkçe’si:Eski Anadolu Türkçe’sinden kesin çizgilerle ayrılmamakla birlikte Kadı Burhanettin, Bağdatlı Ruhi gibi şairlerin başlattığı ve 16. yy.’da Fuzuli gibi büyük şair yetiştiren Azeri Türkçe’sinin ilk yapıtları bu dönem içerisinde verilmiştir.Azeri Türkçe’sinin Çağatayca’nın etkisi altında geliştiği doğu kolunda ise Kişveri, Şah İsmail gibi ünlü şairler yetişmiştir.
1.3.4 Yeni Türkçe Dönemi:16.-19. yy.’ları kapsar.Çeşitli alanlarda ayrı yazı dilleri halindeki bu döneme Osmanlı, Azeri, Çağatay ve Özbek yazı dilleri verileri girer.Bu dönem yazı dillerinin tek ortak özelliği Arapça ve Farsça’dan çok sayıda sözcük ve kuralın Türkçe’ye geçmiş olmasıdır.Ayrıca bütün bu yazı dilleri birbirinden farklı bir yol izlemişlerdir.
1.3.5 Çağdaş Türkçe Dönemi:Bugün yaşayan her biri birer tazı dili olarak gelişen Çağdaş Türk dil ve lehçeleri içine alır:Türkiye Türkçe’si, Azeri Türkçe’si, Türkmence, Özbekçe, Kırgızca, Kazakça, Tarançı, Yeni Uygurca, Sarı Uygurca, Kazan Tatarcası, Hogayca, Çuvaşça, Yakutça gibi Türk dil ve lehçeleri 20. yy.’da ayrı birer yazı ve edebiyat dili olarak gelişmeye başlamıştır.Türkçe gibi üç kıtada çok geniş bir coğrafya alanına yayılan bir dilin kolları arasında büyük farklılıkların ortaya çıkması kaçınılmaz bir durumdur.Özellikle günümüzde her biri birer yazı dili olarak gelişen bu lehçelerin hızla birbirinden uzaklaşması da doğal bir sonuçtur.Biz burada “dil” ve “lehçe” tartışmasını bir yana bırakarak ülkemizde eskiden beri süren geleneğe uyarak “lehçe” terimini kullanacağız.


BÖLÜM 2:TÜRKİYE TÜRKÇESİ
Ana Türkçe’nin güneybatı (oğuz) öbeğinde özellikle Anadolu’da 18. yüzyılda ortaya çıkan Türkiye Türkçe’si, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dilidir.Eski Anadolu dilleriyle köken bakımından hiçbir ilgisi, bağı yoktur.
Türkiye Türkçe’sinde, çeşitli yöresel ağızların varlığına rağmen, 20. yüzyıl başlarında İstanbul ağzı üzerine temellendirilen standart konuşma ve yazı dili, toplumsal iletişime büyük kolaylık getirmiştir.Bunda, eğitim-öğretim kurumlarıyla kitle iletişim araçlarında bu standart dilin kullanılmasının ve bir de Latin kökenli yeni Türk alfabesinin fonetik (ses bilgisel) ve kolay öğrenebilir olmasının payı büyüktür.
Türkiye Türkçe’si, son yıllarda bağımsızlıklarını kazanan Orta Asya Türk cumhuriyetlerine de, özellikle Batı dünyasına, açılmada örneklik edebilecek birikime sahiptir.
Bugün, Türk dil ve lehçeleri arasında bilim ve kültür dili olarak en gelişmişi kabul edilen Türkiye Türkçe’sinin karşı karşıya olduğu sorunların başında, yabancı dillerden, özellikle Amerikan İngilizce’sinden borç alınan kelimeler gelmektedir.Yabancı dille eğitim ve öğretim yapan orta ve yüksek dereceli okulların son yıllarda artması, bu sorunu daha da karmaşıklaştırmaktadır.
2.1 Türkiye Türkçe’sinin Tarihsel Gelişimi
Türkiye Türkçe’sinin tarihi gelişimi kuramsal olarak iki devrede incelenir:
2.1.1 Eski Anadolu Türkçe’si (Eski Türkiye Türkçe’si)
biggrin.gif
iğer adıyla eski Türkiye Türkçe’sidir.18. yüzyıl Anadolu’sundaki Türk beyliklerinin dilini anlatmak için kullanılır.Selçuklular döneminde resmi dili Farsça,öğrenim dilinin Arapça olması, Anadolu beyliklerini hemen hiç etkilememiş, dahası tepkilere yol açmıştır.1277’de Karamanoğulları beyi Mehmed Bey’in < Bugünden sonra divanda, dergahta, mecliste, meydanda Türkçe’den başka dil konuşulmayacak...> anlamına gelen fermanı çok anlamlıdır.
Osmanlıların, Anadolu beyliklerini birer birer kendine bağlayarak egemenlik alanını genişlettikten sonra, Doğu Roma’nın başkenti İstanbul’u fethetmeleri Batı dünyasını sarsmıştır.Bu tarihi olgunun yanı sıra Anadolu’da yeni bir devletle birlikte yeni bir kültür ve uygarlık serpilip gelişmeye başlıyordu.İstanbul, hem yeni devletin başkenti, hem de kültür ve3 sanat merkezi olmuştu.
2.1.2 Osmanlıca:Osmanlıca, Türkçe, Arapça ve Farsça’dan olma bir dildi.Osmanlı bürokrasisinde, bilim, kültür ve sanat çevrelerinde yalnızca yazı dili olarak kullanıldı.Halk diline karşıt olarak yalnızca seçkinci çevrelerde gelişmesi, devletin bir tür resmi dili olması, Osmanlı Devleti’nin bir imparatorluk yapısıyla da ilgiliydi.15. yüzyılda Aydınlı Visali’nin 16. yüzyılda Tatavlalı Mahremi ve Edirneli Nazmi’nin bu dile tepkileri sonuç vermemiştir.Osmanlı ve kısmen de Batı kültürünü edinmiş olan Tanzimat aydınlarının iyi niyetli, fakat temelsiz ve programsız çalışmaları, sorunun daha açık seçik görünmesini sağladı, fakat çözümü için yeterli olamadı
.
 
Üst
Alt