Tevâzû ve alçak gönüllülük

Kulu Hakk’a en çok yaklaştıran, Cenâb-ı Hakk’ı en çok râzı eden, Hak Teâlâ’nın kulunda görmekten hoşnud olduğu hâllerin başında “tevâzû” gelir. Zira aslı yokluk ve hiçlik olan insanın haddini bilmesi, Cenâb-ı Hakk’ın kudret ve azameti karşısında aczini îtiraf etmesi ve nihayet varlık ve benlik iddiâsından kurtulması, en büyük kulluk edebidir.

Şu hadis-i şerifin ışığında düşünelim.. Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:

“Kim Allah Teâlâ’nın rızâsı için (Allâh’ın kullarına karşı) bir derece tevâzû gösterirse, bu sebeple Allah onu bir derece yükseltir…” (İbn-i Mâce, Zühd)

Allah dostları da nefislerindeki varlık ve benlik iddiâlarını bertaraf edip ilâhî azamet karşısında her an hiçlik iklîminde yaşadıklarından, kendilerini dâimâ “abd-i âciz / Allâh’ın âciz kulu” olarak görmüş ve böyle ifâde etmişlerdir.

Ecdâdımızın, “şeref avlayan bir avcı”ya teşbih ettiği “tevâzû” hakkında Hz. Ali (ra):

“Yüksekliği istedim, onu alçakgönüllülükte buldum” buyurmuş; Şeyh Sâdî-i Şîrâzî:

“Yükselmek isteyen, mütevâzı olmalı. Yücelik damına çıkmak için, alçakgönüllülükten başka merdiven yoktur” demiştir.

Gönüller sultânı Mevlânâ Hazretleri de şu tavsiyelerde bulunmuştur: “Kardeşim! Bütün yücelikler ve mânevî dereceler; tevâzû ve alçak gönüllülüktedir.”

“Cenâb-ı Hak, hidâyet ve inâyete mazhar olan kullarını, Kur’ân-ı Kerîm’de “Yeryüzünde mütevâzı olarak, ağır ağır yürürler” (Furkân, 63) diye vasfediyor.

Köle ol, yani köle gibi mütevâzı ol da at gibi yerde yürü. Omuzlarda yürüyen tabut gibi yükselmeye kalkışma.

Tevâzû sebebiyle sûretâ alçalsan bile, Allah senin gözlerine, doğru görmek basîretini ihsân eder.” Nitekim Hüdâyî Hazretleri, kadılık ihtişâmı içinde iken, büyük bir nefis mücâdelesine girdi. O debdebeden kendisine gelebilecek en ufak bir kibir esintisini bile bertaraf edebilmek için Bursa sokaklarında süslü kaftanıyla ciğer sattı. Nefsin benlik iddiâlarını bertaraf edip hiçlik ve yokluğa erdikten sonra ise gönüllere sultân oldu. Cihâna yön veren pâdişahlar, ardınca yürüdü…

Şüphesiz ki bütün îmânî meziyetler, ahlâkî fazîletler, güzel hasletler ve ihlâslı ameller; kulun mânen yükselerek Hakk’a yaklaşmasına vesîledir. Bu meyanda, merhamet, şefkat, cömertlik, diğergâmlık, hizmet, edep ve benzeri nice haslet sayılabilir. Fakat âcizâne kanaatimizce kula en çok yakışan haslet “tevâzû”dur.

Kulu Hakk’a en çok yaklaştıran, Cenâb-ı Hakk’ı en çok râzı eden, Hak Teâlâ’nın kulunda görmekten hoşnud olduğu hâllerin başında “tevâzû” gelir. Zira aslı yokluk ve hiçlik olan insanın haddini bilmesi, Cenâb-ı Hakk’ın kudret ve azameti karşısında aczini îtiraf etmesi ve nihayet varlık ve benlik iddiâsından kurtulması, en büyük kulluk edebidir.

Nitekim ârif zâtlar da:

“Kişi noksanını bilmek gibi irfân olmaz” buyurmuşlardır.
 

lalala

Moderator
Moderator
Katılım
9 May 2019
Mesajlar
833
Tepkime puanı
877
Puanları
0
Yaş
35
Cinsiyet
Kadın
Alçak gönüllü insanlar benlik duygusundan arınmış, göze değil öze önem veren kişilerdir. Gerek kişilik ve gerekse bulunduğu mevkii dolayısıyla kendisini dev aynasında gören kişiler maalesef kişiliğini yeterince kazanamamış insanlardır.. Bunların büyük bir bölümü de kendi durumlarıyla ilgili gerçekleri algılayabilmekten çok uzaktadırlar.Ayrıca, güçsüz durumda iken tevazu göstermek bir meziyet değildir. Ama zirvede iken, tevazu göstermek ender rastlanan erdemli bir davranıştır.
 
Üst
Alt