TASAVVUF NEDİR?

İslam şeriatı dört bölümden ibarettir.
1. Fıkıh.
2. Kelam.
3. Ahlak.
4. Tasavvuf.
Fıkıh; helal ile haramı, sahih ile batılı açıklayan ilimdir, konusu namaz, zekat, oruç, hacc, alış-veriş, icare, vakıf, vasiyyet, feraiz, nikah, talak, hudud, hilafet gibi mükelleflerin fiil ve sözlerdir.

Kelam, dini inançları isbatlamak için belgeleri serdederek varid olan şüpheleri izale eden ilimdir. Konusu, Allah`ın zat ile sıfatları ve ahiret ahvalıdır.

Ahlak, iyi meziyetler edinmek, kötülerden korunmak için iyi ve çirkin davranmış ve hususiyetleri inceleyen ilimdir. Konusu; cömertlik, cimrilik, müsamaha, intikam, isar - başkasını kendinden üstün tutma - ve hodkâmlık. Güler yüzlülük ve suratın asık olmaması...

Tasavvuf; kemale ermek için ruhu, ibadet, zikir ve fikir gibi şeylerle terbiye ettirip nefsi kalb hastalıklarından tezkiye etme yolunu gösteren ilimdir. Konusu, zikir, fikir, ahlak, riya, muhabbet, buğz, tevazu ve kibir, hırs, mürakabe, mücahede ve tevekkül gibi şeylerdir. Yukarda yapılan açıklamadan anlaşıldığına göre şeriat dört dallı bir ağaç gibidir.

Şeriata -İslama- inanan herkesin mutlaka onun muhtevası olan bu dört dala da inanması gerekir. Çünkü ilm-i kelama ait olan Allah ve sıfatlarına ve fıkha ait olan namaz ve oruca iman etmek gerektiği gibi tasavvufa ait olan zikir, fikir ve ihlas gibi şeylere iman etmek de gerektir. Demek kelam ve fıkhı ilahi olduğu kadar tasavvuf da ilahidir. Zira Kur`an-ı Kerim kelam ve fıkıh meselelerinden söz ettiği gibi zikir, fikir ve ihlas gibi tasavvuf meselelerinden de söz etmiştir. Tasavvufu Hz. Ebubekir veya Hz. Ali`ye isnad etmek doğru değildir. Ayrıca "Herkesin mutlaka bir şeyhe intisab etmesi gerekir" diye bir şart yoktur. Böyle olsaydı mutlaka Kur`an veya sünnet bunu kesin olarak açıklayacak ve Islam`in farzlarından biri kabul edecekti.

Mesela kelam ve fıkhı için bir kelamcıya veya bir fakihe intisab etmek icab eder mi? Etmez. Etmediğine göre tasavvuf için de bir mutasavvıfa intisab etmek de icab etmez. Ve bunun için delil yoktur. İslam’ın kaynakları meydandadır.

Ancak herkes için bilinmesi gereken kelam ve fikhi meseleleri öğrenmek zorunlu olduğu kadar tasavvufi meseleleri öğrenmek de zorunludur. Yani kelamdan Allah’ı ve sıfatlarını bilip O`na iman etmek, fıkıhtan namaz, zekat, oruç ve hacc gibi meseleleri öğrenmek ve uygulamak vacib olduğu kadar zikri, fikri, ihlası, muhabbeti, öğrenmek ve onu uygulamak, riyakârlığı ve Müslümanlara karşı buğzun haram olduğunu bilmek ve ondan uzaklaşmak da vacibtir.

Ancak bir kimse kelamcı veya fakih olmak isterse bir kelamcıdan veya fakihten mutlaka ders almak ve derse devam etmek mecburiyetindedir. Yoksa ne kelamcı ne fakih olur. Kezalik bir kimse mutasavvıf olmak istiyorsa mutlaka bir tasavvuf mürşidine devam etmesi lazımdır.

Yalnız bugün mutasavvıf denilen kimselerin bazıları, mutasavvıf olmaktan ziyade birer tüccar, birer siyasidir. Gaye servet, şan, şeref ve makamdır. Bir mevlithan veya bir duahan veya sanatkârın gayesi ne ise piyasada mevcut ehli tasavvufun bazıları da aynı gayeyi taşıyor. Dikkat edilsin hepsini kasd etmiyorum. Bir kısmı diyorum. Bakınız Cüneyd-i Bağdadi ne diyor: Tasavvuf Hakkın sendeki seni öldürmesi ve kendisiyle yaşatmasıdır. Yani insanın nefsini yok etmesi ve yalnız Hakk’ın irade ve ihtiyarıyla hareket etmesidir. Ma`ruf Kerhi de şöyle diyor: Tasavvuf, hakikatleri almak ve yaratılmışların elinde her ne varsa hepsinden ümidi kesmektir.

Tasavvuf iddiasında bulunan kimse bunların sözleriyle kendini ölçsün. Böyle olursa zaten ona sözümüz yoktur. Yoksa onun da söylemeye hakkı olamaz.

Tasavvuf ilmi, fıkıh ve kelam ilminden sonra ortaya çıkmıştır. Çünkü Peygamberin (sav) irtihalinden sonra ilk önce Kuran-ı Kerim bir araya getirildi. Bilahare uydurmaca ve yalancılardan korunmak gayesiyle hadislerin derlemesine başlandı. Sonra gün geçtikçe genişleyen İslam aleminde vaki olan hadis ve olaylara cevap vermek için ehli ilim, fıkıh ve kelamla meşgul olup bu sahada çok eser verdiler. Ve uzun zaman ulema sadece bununla iktifa ettiler.

Fakat Gazali`nin dediği gibi sadece aliş-veriş, icare, selam, nikah ve talak gibi meselelerle uğraşmak kalbe kasavet veriyor. Bunun için ulema ve mutasavvıflar İslam`ın bir bütünü olan zikir, fikir, mücahede, riyazet, ihlas muhabbet ve Allah korkusu gibi mefhumların üzerine durup zıtlarıyla birlikte açıklayıp hakkında eser yazdılar. Ve böylece tasavvuf ilmi de metotlu bir şekilde ortaya çıkmış oldu.

Tasavvuf şahsında yazılmış eserlerin en güzeli Gazali`nin kitaplarıyla Ebu Talib al-Mekki`nin Kutü`l-Kulub ismindeki kitabıdır. Bu hususta Ihyaül-Ulum kafi ve vafidir.

Hülasa her Müslüman - yani İslam’ı bilen ve onunla amel eden- hem kelamcı, hem fakih, hem ahlakçı, hem mutasavvıftır. Çünkü İslam bunlardan ibarettir. Başka bir şekilde tasavvufu izah etmek doğru değildir. Agamin hurafe ve hikâyelerine ehemmiyet verilmemesi lazımdır.
 
Üst
Alt