EUPHRAT
Yönetici
- Katılım
- 3 Ocak 2017
- Mesajlar
- 1,197
- Tepkime puanı
- 2,691
- Puanları
- 113
Bu mevsim hep hazan mevsimi değil. Bunda yapraklar sararıp dökülürken gönülleri yeşerten dersler ve sohbetler de başlıyor. Sonbahar da olsa adı bahar. Bu günler hem örgün eğitimin başlama günleri hem de yaygın eğitim diyebileceğimiz ders halkalarının yeniden başladığı günler.
Sosyal medyadaki ilanlara bakınca insanın göğsü kabarıyor; hemen her ilde tefsir, hadis siyer gibi dersler yapılıyor. Bu özel derslerin avam düzeyinde olanı da var, en yüksek ihtisas düzeyinde olanı da. Bazı vakıflar ileri düzeyde entelektüel konuları alan kabul edip onlar üzerinde yoğunlaşıyor. Bu farklılık eşyanın da insanın da tabiatında var. Zaten başka türlü de olamaz.
Biz de bu yıl akademiden bağımsız böyle bir ders başlattık; Kısa açıklamalı tefsir sohbetleri, fıkhi sorular ve cevaplar. Üsküdar Belediye Başkanı, Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde bize yer imkânı sağladı ve biz de dün itibariyle başladık. Sevgili başkanımıza teşekkür borçluyuz. Muvaffak olabilmek için sizin dualarınıza da ihtiyacımız var. Daha önce muvaffak olma ile başarmanın farklı şeyler olduğunu yazmıştım.
Muvaffak, Tevfik, vifak ve muvafık kelimeleriyle aynı kökten. Eğer bir işte Allah’ın yardımını alarak, O’nun rızasına muvafık/uygun olan kırata ulaşırsanız muvaffak olmuş olursunuz. Bunun bir sebebi Allah’ın rızasını hedeflemek, bir sebebi de yapılacak olanı bilinçle yapmak. Onun için çalışmak bizden Tevfik Allah’tandır deriz. Bunu hesaba katmaz ve kendi belirlediğiniz bir ‘başa ermeyi’ hedefleyip ona ulaşırsanız başarmış olursunuz. Ama başarmak her zaman Allah’ın rızasına uygun olmayabilir. Yani başarmış, ama muvaffak olmamış olabilirsiniz.
Bu vesile ile düşündüklerimi böyle dersler başlatan hocalarımızla paylaşmak istiyorum. Ta ki, kalite sürekli yükselsin ve bu dersler yaygınlaştıkça yazboz resminin parçalarıyla tamamlandığı gibi bu derslerle de ümmet bilinci ve birliği sağlanmış olsun. Yani bu dersler parçalamayı ve fırkalaşmayı değil vahdeti ve Cemaat’i oluştursun. Malum, İslam’da tek bir cemaat vardır, cemaatler yoktur. Diğer bir deyişle İslam’ın birliği, sıhhati ve gücü el-Cemaa’dır.
Bu da Şer-i şerifi koruyup uygulayan yönetim ve bunun denetimini sağlayan ehlü’l-hal ve’l-akd, ya da ulema birliği etrafında toplanan İslam Ümmetidir. Buna katılmayan oluşumlar fırkadırlar. Fırka olmanın en önemli belirtisi, tek kişi önderliğinde yürümektir. Bu konuyu farklı yönleriyle birkaç kez yazdım, derli toplu olarak bir daha özetleyeceğim inşallah.
O halde, tabii ki, imam bildiğini okur, herkes kendi yapabileceği dersi yapar, öyle yapmalıdır. Ancak şu noktaların önemli olduğunu tecrübe ile gördüm:
Bu derslerde Allah’ın rızası dışında hiçbir hedef olmamalıdır, kimseden bir muavenet beklememelidir. Bir şahsın ya da makamın rızasını değil, Allah’ın rızasını hedeflemeli ve kişi bu istikamette olup olmadığını, kısaca niyetinin sıhhatini zaman zaman test etmelidir.
Bir şeyler anlatabilme gücünde olan bütün hoca, vaiz, imam ve öğretmenlerin mutlaka en az haftada bir böyle düzenli derslerinin olması ve bunu ciddiyetle sürdürmeleri gerekir. Bu bir iman ve aşk meselesidir, bunlarda eksiklik varsa onu da telafi etmenin yolunu arayıp bulmalıyız.
El-ehem fe’l-ehem, yani en önemli olanı en öne alma kuralına göre hareket etmelidir. Genel olarak ümmetin, özel olarak da toplumumuzun öncelikli ihtiyaçlarına göre dersler yapmalı değil miyiz? Mesela önce Kuranıkerim’in bugün acilen bilmemiz gereken ayetlerinin, Sünnet, Siyer ve fıkıh bütünlüğü ile ders konusu yapmalıyız. Bunu Kuranıkerim’in tamamı için de yapabiliriz. Bu merhaleyi aşmış olanlar için İhtisasın gerektiği yerlerde Hadis, Fıkıh, Siyer, Akide ve Kelam gibi dersler yapmak da elbette güzeldir. Bunlarda önemli olan geçmişi tekrar değil, bunları günümüzle irtibatlandırmadır. Aksi takdirde bina okumaya devam ederiz. Mesnevi gibi sanatı ve estetiği ilgilendiren dersler ise Boğaza nazır bir villada, koltuklara kurulup otantik fincanlarla kahve yudumlama zevki gibidir. Bunun da elbet talipleri vardır, helal çerçevede olmasın diyemeyiz. Ama yangından ilk kurtarılacak eşya bizim önceliğimiz olmalı değil midir?
Bu dersleri yapan ya da büyük ölçekte organize eden âli-himmet insanlar zaman zaman birbirlerinden haberdar olmalı, tecrübelerini paylaşmalı ve işbirliği alanları bulmalıdırlar. Aksi halde tabir caiz ise, insandaki ulûhiyet geni onu kendisinin kutup olduğu düşüncesine götürür, yanlışlarında ısrar eder, kemikleşir, sonuçta da sapar ve saptırır da farkında bile olmaz. Böyle olunca da bu dersler ümmeti birleştireceğine parçalar. Her ilde böyle dersler yapan hocalar en güzeli ayda bir, olmazsa altı ayda bir, bir araya gelip neyi nasıl yaptıklarını, daha güzelinin ne olması gerektiğini tartışmalıdırlar.
Bizim bu ilk dersimize neleri anlatarak başladığımızı yazacaktım, mesele başka tarafa kaydı. Onu da yaparız inşallah.
Sosyal medyadaki ilanlara bakınca insanın göğsü kabarıyor; hemen her ilde tefsir, hadis siyer gibi dersler yapılıyor. Bu özel derslerin avam düzeyinde olanı da var, en yüksek ihtisas düzeyinde olanı da. Bazı vakıflar ileri düzeyde entelektüel konuları alan kabul edip onlar üzerinde yoğunlaşıyor. Bu farklılık eşyanın da insanın da tabiatında var. Zaten başka türlü de olamaz.
Biz de bu yıl akademiden bağımsız böyle bir ders başlattık; Kısa açıklamalı tefsir sohbetleri, fıkhi sorular ve cevaplar. Üsküdar Belediye Başkanı, Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde bize yer imkânı sağladı ve biz de dün itibariyle başladık. Sevgili başkanımıza teşekkür borçluyuz. Muvaffak olabilmek için sizin dualarınıza da ihtiyacımız var. Daha önce muvaffak olma ile başarmanın farklı şeyler olduğunu yazmıştım.
Muvaffak, Tevfik, vifak ve muvafık kelimeleriyle aynı kökten. Eğer bir işte Allah’ın yardımını alarak, O’nun rızasına muvafık/uygun olan kırata ulaşırsanız muvaffak olmuş olursunuz. Bunun bir sebebi Allah’ın rızasını hedeflemek, bir sebebi de yapılacak olanı bilinçle yapmak. Onun için çalışmak bizden Tevfik Allah’tandır deriz. Bunu hesaba katmaz ve kendi belirlediğiniz bir ‘başa ermeyi’ hedefleyip ona ulaşırsanız başarmış olursunuz. Ama başarmak her zaman Allah’ın rızasına uygun olmayabilir. Yani başarmış, ama muvaffak olmamış olabilirsiniz.
Bu vesile ile düşündüklerimi böyle dersler başlatan hocalarımızla paylaşmak istiyorum. Ta ki, kalite sürekli yükselsin ve bu dersler yaygınlaştıkça yazboz resminin parçalarıyla tamamlandığı gibi bu derslerle de ümmet bilinci ve birliği sağlanmış olsun. Yani bu dersler parçalamayı ve fırkalaşmayı değil vahdeti ve Cemaat’i oluştursun. Malum, İslam’da tek bir cemaat vardır, cemaatler yoktur. Diğer bir deyişle İslam’ın birliği, sıhhati ve gücü el-Cemaa’dır.
Bu da Şer-i şerifi koruyup uygulayan yönetim ve bunun denetimini sağlayan ehlü’l-hal ve’l-akd, ya da ulema birliği etrafında toplanan İslam Ümmetidir. Buna katılmayan oluşumlar fırkadırlar. Fırka olmanın en önemli belirtisi, tek kişi önderliğinde yürümektir. Bu konuyu farklı yönleriyle birkaç kez yazdım, derli toplu olarak bir daha özetleyeceğim inşallah.
O halde, tabii ki, imam bildiğini okur, herkes kendi yapabileceği dersi yapar, öyle yapmalıdır. Ancak şu noktaların önemli olduğunu tecrübe ile gördüm:
Bu derslerde Allah’ın rızası dışında hiçbir hedef olmamalıdır, kimseden bir muavenet beklememelidir. Bir şahsın ya da makamın rızasını değil, Allah’ın rızasını hedeflemeli ve kişi bu istikamette olup olmadığını, kısaca niyetinin sıhhatini zaman zaman test etmelidir.
Bir şeyler anlatabilme gücünde olan bütün hoca, vaiz, imam ve öğretmenlerin mutlaka en az haftada bir böyle düzenli derslerinin olması ve bunu ciddiyetle sürdürmeleri gerekir. Bu bir iman ve aşk meselesidir, bunlarda eksiklik varsa onu da telafi etmenin yolunu arayıp bulmalıyız.
El-ehem fe’l-ehem, yani en önemli olanı en öne alma kuralına göre hareket etmelidir. Genel olarak ümmetin, özel olarak da toplumumuzun öncelikli ihtiyaçlarına göre dersler yapmalı değil miyiz? Mesela önce Kuranıkerim’in bugün acilen bilmemiz gereken ayetlerinin, Sünnet, Siyer ve fıkıh bütünlüğü ile ders konusu yapmalıyız. Bunu Kuranıkerim’in tamamı için de yapabiliriz. Bu merhaleyi aşmış olanlar için İhtisasın gerektiği yerlerde Hadis, Fıkıh, Siyer, Akide ve Kelam gibi dersler yapmak da elbette güzeldir. Bunlarda önemli olan geçmişi tekrar değil, bunları günümüzle irtibatlandırmadır. Aksi takdirde bina okumaya devam ederiz. Mesnevi gibi sanatı ve estetiği ilgilendiren dersler ise Boğaza nazır bir villada, koltuklara kurulup otantik fincanlarla kahve yudumlama zevki gibidir. Bunun da elbet talipleri vardır, helal çerçevede olmasın diyemeyiz. Ama yangından ilk kurtarılacak eşya bizim önceliğimiz olmalı değil midir?
Bu dersleri yapan ya da büyük ölçekte organize eden âli-himmet insanlar zaman zaman birbirlerinden haberdar olmalı, tecrübelerini paylaşmalı ve işbirliği alanları bulmalıdırlar. Aksi halde tabir caiz ise, insandaki ulûhiyet geni onu kendisinin kutup olduğu düşüncesine götürür, yanlışlarında ısrar eder, kemikleşir, sonuçta da sapar ve saptırır da farkında bile olmaz. Böyle olunca da bu dersler ümmeti birleştireceğine parçalar. Her ilde böyle dersler yapan hocalar en güzeli ayda bir, olmazsa altı ayda bir, bir araya gelip neyi nasıl yaptıklarını, daha güzelinin ne olması gerektiğini tartışmalıdırlar.
Bizim bu ilk dersimize neleri anlatarak başladığımızı yazacaktım, mesele başka tarafa kaydı. Onu da yaparız inşallah.