Siyonizm, İttihatçılar, İsrail, Ergenekon ve sonra

1901’de Wamberg isimli bir Macaristan Yahudisi, Osmanlı Devleti’nden Filistin’i satın almak için Sultan II. Abdülhamid’e muazzam bir meblağ, Yahudi devletinin fikir babası Thedor Herzl de aynı gaye için milyonlarca İngiliz altını teklif etmişti. Sultan Abdülhamid, bunu teklif edenlere şu cevabı vermişti: “Devletin borca girmesi utanılacak bir şey değildir. Diğer Devletler de -mesela Fransa’da- borca girmiştir. Bizim borçlarımız zamanla namerde muhtaç olmadan ödenecektir. Kudüs’ü Müslümanlara teslim eden Hz. Ömer’dir. Onun emanetine ihanet ederek Osmanlı ailesini lekeleyemem. Bahusus Devlet-i Aliye, İslam düşmanlarının paralarıyla yapılacak tahkimatın arkasına sığınmaya asla tenezzül etmez.”
Osmanlı padişahından Filistin topraklarını alamayan Siyonist Yahudiler, milli tarih kitaplarında bize çarpıtılarak veya farklı anlatılan 31 Mart olayını tertiplediler. 31 Mart hadisesi Siyonistlerle işbirliği yapan İttihat ve Terakki’nin bir tertibiydi. 31 Mart Vakası’nın sahneye konmasında, Selanik’li Emanual Karasso vardı. Emanual Karasso, İtalyan Bankası’ndan aldığı 400.000 liralık altınları, 31 Mart olayının meydana gelmesi için sarf etmişti. Emanuel Karasso, Selanik doğumlu Musevilerdendi. 31 Mart’ın ardından II. Abdülhamit’e tahttan indirildiğini bildiren kurulda yer aldı. II. Meşrutiyet ilan edildikten sonra Meclis-i Mebusan’a girdi. Birinci Dünya Harbi sırasında iaşe müfettişliğine getirildi. Bu görevi sırasında büyük çapta yolsuzluklar yaptığı anlaşıldı. Sonra İtalya’nın Trieste şehrine kaçtı. Emanuel Karasso, Libya’nın İtalyanlar tarafından işgal edilmesine de yardımcı olmuştu. Bu yardımından dolayı Osmanlı topraklarından kaçınca kolaylıkla İtalyan vatandaşlığına alındı.
“31 Mart ayaklanmasını bastırmak üzere İttihatçılar tarafından Mahmut Şevket Paşa komutasındaki ordunun, Siyonistlerin esrarengiz direktifleriyle İstanbul’a yürümesinden çok evvel, 15 Şubat 1908’de Selanik’de Emanuel Karasso’nun evinde o devrin en gizli toplantılarından biri yapılmıştı.
Siyonistler, Türk ordusundaki mason subayları manen ve maddeten destekleyeceklerine dair teminat verirlerken şu şartları da ileri sürerek kabul ettirdiler. Bazı araştırmacılara göre burada alınan kararlardan bazıları şunlardı:
1) Sultan İkinci Abdulhamid tahttan indirildiğinde idare-i mülkiye ve idare-i askeriye, farmason ve dönmelerin kontrolüne terk edilecektir.
2) Devlet-i Osmaniye, laiklik prensibini kabul edecek.
3) Arap harflerinde tadilat yapılacak.
4) İttihat ve Terakki Fırkası, Filistin’de 38 bin km’lik bir arazide kurulması düşünülen “Siyon Devleti” için Siyonistlere maddi ve manevi yardımlarda bulunacaktır.

5) Bu akit, Siyonistler, Filistin’de Siyon kolonilerini ve müteakiben de Siyon Devletini teessüs edinceye kadar yürürlükte olacak.
Bu tarihlerden yaklaşık 40 sene önce 1869’da, Siyonizm’in henüz şahlanmaya başladığı ve Yahudilerin, her memlekette itilip kakıldığı bir tarihte, Prag’da Haham Reichorn, ölü Başhaham Smeon Ben Yuda’nın mezarı başında şu nutku vermişti:
“Biz İsrail din adamları; Tanrının bize vaad ettiği Dünya Hakimiyetine doğru kaydettiğimiz ilerlemeyi ve Yahudi olmayanlara karşı hazırladığımız zaferleri gözden geçirmek üzere her yüz senede bir toplantıyı adet edinmişizdir. Bu sene (1869) bizim muhterem Smeon Ben Yuda’nın mezarı başında toplanan bizler, geçen asrın bizi gayemize yaklaştırdığını ve ona kavuşmamızın pek yakın olduğunu gurur ve sevinçle temin edebiliriz.”
“Başlıca bankalar, bütün dünyanın borsaları, bütün hükümetlerin kredileri, bugün elimizde bulunuyor. Büyük kuvvetlerden biri de matbuattır (medya-basın). Matbuat, istenilen herhangi bir fikri tekrar ede ede nihayet doğru imiş gibi kabul ettirir. Her tarafta basın, tiyatrolar, bizim talimatımıza hizmet ederler. Demokratik rejimi, durmadan övmek suretiyle, Yahudi olmayanları siyasi partilere ayıracak, milli birliklerini yok edecek, aralarına nifak sokacağız. Onlar nihayet aciz kalacak ve daima müttehit ve davamıza sadık olan bankalarımızın kanunlarına boyun eğeceklerdir. Yahudi olmayanların gurur ve ahmaklıklarını istismar ederek harplere sürükleyeceğiz. Onlar birbirini boğazlayarak bizimkilere yer açacaklardır.” Haham Reichorn, 1869’da böyle diyordu.
14 Mayıs 1948’de İsrail Devleti’nin kuruluşundan hemen sonra ilk başbakanları Ben Gurion şunları söylemişti: “Bu, giriştiğimiz mücadelenin sonu değildir. Bugün başlamış bulunuyoruz. Nil’den Fırat’a kadar olan sahaları içine alan Büyük İsrail davasının gerçekleşmesi için bu mücadeleye devam edeceğiz.”
Dünya Siyonist Örgütü tarafından Kudüs’te çıkarılan Kivunim Dergisi Şubat 1982’de 14. sayısında 80’li yıllarda İsrail’in stratejisi isimli bir makale yayınlanmıştı. Bu yazıda Arap devletlerinin nasıl parçalanacağı anlatılmakta ve şöyle denilmekteydi: ‘Nükleer bir çağa girdiğimiz bir sırada
üçte iki Yahudi halkının dar bir kara şeridinde birbirinin üzerine yığılarak yaşayamayacağı ve bu topluluğun bir gün mutlaka patlayacağı bilinmelidir. Bu yığına yer bulmak bizim iç politikamızın en önemli sorunudur.’”
İsrail’li askeri lider ve siyasetçi Muşe Doyan, 1968’de The Sunday Times gazetesine verdiği mülakatta ise şöyle diyordu: “Halkımız son yüzyıl sadece bu ülkeyi ve bu ulusu kurmayı hayal etti. Yayılmayı, her gün daha çok Yahudiyi buraya getirmeyi, sınırlarını genişletmek için daima daha fazla yerleşim bölgeleri maydana getirmeyi amaç edindi. Hiçbir Yahudi bu işin sona erdiğini söyleyemez. Hiç bir Yahudinin yolun sonuna geldiğimizi söylemesine izin vermeyiz.”
İsrail birkaç bin sene sonra 1948’de elde ettiği devletin etrafına ısrarla kan, kin ve nefret duvarları ördü. Paranın, medyanın, silahın gücüyle ebediyen var olacağını ve çevreye hükmedebileceğini zannediyor. Ancak devir hızla değişiyor. İsrail dramatik sona doğru ilerliyor.. Türkiye’de son İttihatçılar olan Ergenekon ve derin yapılar temizlenirken, Mısır halkı yönetime el koyarken, Ürdün, Suriye, Lübnan Suudi Arabistan yeni döneme hazırlanırken, önümüzdeki dönemde İsrail, bu günleri bile çok arayacaktır..
 
Üst
Alt