Selçuklu Sonrasında Dönemin Kültür ve Sanat Ortamı
1243 tarihli Kösedağ Savaşı’na kadar Anadolu’da Türk boyları, Selçuklu yönetimi altında sınır boylarına yerleşmiş olarak bulunuyorlardı. Dolayısıyla kültürel ve edebî ortam, daha çok Selçuklu şehir merkezlerinde oluşmaktaydı. Selçuklu Devleti, resmî dil olarak Arapça ve Farsçayı benimsemişti. Nitekim uygulamada da bilim dili Arapça, edebiyat dili ise Farsçaydı. Dolayısıyla bu dönemde Türkçe, bu iki dilin gölgesinde kalmış; bilim, din ve edebiyat dünyasında daha çok Arapça ve Farsça eserler verilmiştir.
Diğer taraftan Selçuklu Devletinin egemen olduğu dönemde Anadolu’nun önemli yerleşim merkezlerinde hanlar, kervansaraylar, medreseler, bîmârhâneler, hamamlar, su kanalları, saraylar inşa edilmiştir. Bu döneme ait eserler, gerek mimarî yapıları gerekse süsleme biçimleri açısından Türk kültür ve sanat tarihinde, bugün de rağbet çeken önemli bir yer tutmaktadır.
1243 tarihinde Moğollara karşı kaydebilen Kösedağ Savaşı, Selçuklu Devletinin Anadolu’da egemenliğini kaybetmesiyle sonuçlanmıştır. Selçuklu Devletinin Anadolu’da egemenliği kaybetmesi ve sonrasındada bütünüyle ortadan kalkması süreci, sınır boylarındaki Türk beyliklerinin tek tek bağımsızlıklarını ilan etmeleriyle sonuçlanmıştır. Siyasî ve askerî anlamda egemenliğin Selçuklu Devleti gibi merkezi bir otoriteden mahallî yönetimler olarak algılanabilecek beyliklere geçmesi, kültürel faaliyetlerin de niteliğinin önemli biçimde değişmesine sebep olmuştur.
Yeni kurulmuş olan Türk beyliklerde Arapça ve Farsçadan çok Türkçeye önem ve değer verilmiştir. Çünkü hem yöneticiler hem de halk, medrese eğitiminden geçmemiş olduğundan, Arapça ve Farsça yerine Türkçe ön plâna çıkmıştır. Bu beyliklerin beylerinin teşvik ve talepleri, Moğol istilâsından kaçıp Anadolu’ya gelen ve Türkçeyi edebî dil olarak belirli ölçüde de olsa işlemiş bulunanların da katkısı ile, Anadolu Beylikleri Devrinde Anadolu’da Türkçe ağırlıklı yeni bir kültürel ortam oluşmuştur.
Bu ortamda edebî faaliyetler, evvela çeviri ve telif eserler oluşturulması sureti ile gerçekleşmiştir. Arapça ve Farsça yazılmış başta dinî eserler ve mesneviler dahil olmak üzere bir çok önemli eserin uyarlama ya da bir kez daha yazım yolu ile Türkçeye aktarımı gerçekleştiği gibi Türkçe olarak da önemli telif eserler verilmiştir. Bu dönemde ister telif ister çeviri olsun, Türk dilinin geleceği bakımından bugün bile önemini koruyan eserler kaleme alınmıştır.
-Alinti-