Roma İmparatorluğu

[KRSAG=https://forum.mevsim.org/makale/Roman_Empire1.jpg]Roma İmparatorluğu[/KRSAG]
Roma İmparatorluğu, Roma Cumhuriyeti'nin Augustus liderliğinde MÖ 1. yüzyılda yeniden örgütlenmesiyle kurulan Antik Roma devletidir. Uzun yıllar Akdeniz çevresinde hüküm süren Roma İmparatorluğu, 375 yılındaki Kavimler Göçü'yle başlayan karışıklıklardan sonra 395 tarihinde doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrıldı. İmparatorluğun batıdaki kısmı olan Batı Roma İmparatorluğu Kavimler Göçü'yle Avrupa'ya gelen Cermen kavimlerinin saldırıları sonucu 476 yılında yıkılmış, doğu kısmı da varlığını Doğu Roma İmparatorluğu veya Bizans İmparatorluğu olarak 1453'te Osmanlı İmparatorluğu'nun yedinci Padişahı II. Mehmet'in İstanbul'u fethine kadar sürdürmüştür.

"Roma İmparatorluğu" ünlü Latince Imperium Romanum'un Türkçesidir. Bu deyişte imperium sözcüğü bir bölge, vilayet anlamında kullanılmaktadır. Roma İmparatorluğu Avrupa'nın Romalıların egemenliği altında kalan kısmı için kullanılan bir isimdi, denilebilir. Aslında Roma kent sınırlarının aşılması ve yayılma politikası imparatorluk döneminden çok önce başlamıştı. Roma İmparatorluğu en geniş olduğu dönemde yaklaşık 5.900.000 km² büyüklüğündeydi. Avrupa tarihinin "klasik antikite" dönemindeki en geniş imparatorluğuydu.

Augustus'un otokrasisinden yüzyıllar önce Roma (Roma Krallığı ve Roma Cumhuriyeti) zaten İtalyan Yarımadası'nı aşmış, önemli rakiplerini yenilgiye uğratmıştı. Augustus'un reformları Roma Devleti'ni bir imparatorluğa çevirmiş, 3. yüzyılın sonlarındaki Diokletian reformuna kadar sistem büyük oranda değişmeden devam etmiştir. Diokletian reformu imparatorluğu tetrarşiye dönüştürmüştür. Her ne kadar Diokletian'ın sunduğu politik sistem kısa bir süre boyunca varlığını korusa da, imparatorluğun ikiye bölünmesine yol açmıştır. Bu da Roma'nın egemenliğinin iki yüzyıl boyunca daha Doğu ve Batı Roma İmparatorluğu olarak sürdürmesine olanak sağlamıştır.

Batı Roma İmparatorluğu'nun geleneksel çöküş tarihi 4 Eylül 476'dır. Yaklaşık binyıl sonra, 1453'te, daha çok Bizans İmparatorluğu olarak anılan Doğu Roma İmparatorluğu Osmanlıların egemenliğine geçmiştir. Augustus'tan Batı Roma imparatorluğu'nun çöküşüne kadar Roma, Batı Avrasya'da egemen olmuş, nüfusun yarısını barındırmıştır.
Gelişimi
Geleneksel olarak tarihçiler, imparatorluğu Principatus ve Dominatus olarak iki döneme ayırırlar. Principatus Augustus'un iktidara gelmesinden Üçüncü Yüzyıl Krizi'ne kadarki dönemi, Dominatus ise Diocletianus'tan batı imparatorluğunun yıkılışına kadarki dönemi kapsar. Bu ayrıma göre Principate (Latince "birincil vatandaş anlamına gelen princeps kelimesinden gelir) döneminde mutlakıyetin gerçekleri resmî olarak cumhuriyetçi yapının ardında saklanırken Dominate (Latince "sahip" ya da "efendi" anlamına gelen dominus kelimesinden gelir) döneminde altın taçlar ve ihtişamlı imparatorluk törenleriyle açıkça gözler önüne serilmiştir. Daha yakın dönemlerde tarihçiler aradaki farkın daha ince olduğuna karar vermişlerdir. Bazı tarihi yapılar bin yıldan uzun süre devam ederek Doğu Roma dönemine kadar sürmüş ve emperyal ihtişamın görüntüsü imparatorluğun ilk günlerinden itibaren yaygın olmuştur.

Şehir devleti olarak ortaya çıkmış, Yunan şehir devletinden farklı olarak cumhuriyetçi örgütlenme ve yayılmacı bir politika izlemiştir. Bu politika bağlamında elde ettiği askeri zaferlerle geniş bir coğrafyaya yayılmış, kontrolü altına aldığı yerlerde idare kurmadan özerklik tanımıştır.
Siyasi yapı
Roma'ya göre cumhuriyet, bir araya gelmiş küçük bir soylu grubunun kralı tahttan indirmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu cumhuriyetçi dönemde toplum iki gruba ayrılmıştır: patrisler (varlıklı olan kesim) ve pleblenler (halk). Bu iki gruptan biri olan patrisler siyasi boyutta yer alıp söz sahibi olabiliyorken pleblerin böyle bir hakkı bulunmamakta, pleblenler senatodan yer almamakta, kişinin senatoda yer alması için siyasi bir görevde çalışmış olması şartı aranmaktaydı.

Zamanla çıkan ayaklanmalar sonucunda pleblenler bir meclis oluşturarak yasa çıkarma hakkına sahip oldular. Bu meclis, halktaki farklı kesimleri temsil etmek eden yüz kişiden oluşmaktaydı. Mecliste zengin toprak sahipleri ve orta halli çiftçilerin oranı daha yüksekken, zanaatkar ve yoksul olan sınıf daha düşük bir orana sahipti.

Diğerlerine oranla daha varlıklı olan pleblenler, yeni bir sınıf oluşturarak eski patrisyen ailelerle cumhuriyeti yönetmeye başladı. İlerleyen süreçte Augustus, cumhuriyet yönetemine son vererek imparatorluk yönetimini uygulamaya koydu. Bu süreçte soyluların ve seçilmişlerin katılımıyla oluşmuş danışma meclisi olan senatonun ön planda olduğu görülmektedir. Roma'nın hakimiyeti altına alınmış olan yerlere valiler, komutanlar atandı ve bu atamalar, senato tarafından gerçekleştirildi.
İlk imparator
Roma'nın ilk imparatorunun kim olduğuna dair kesin bir yanıt vermek mümkün değildir. Tamamen teknik açıdan bakıldığında net olarak bir "ilk imparator"dan bahsetmek kolay değildir zira bu unvan Roma'nın, anayasal sisteminde bulunan resmî bir konum değil farklı rollerin birleşmesinden oluşan bir pozisyondu.

Bir Dictator perpetuo, Bu Roma Cumhuriyeti'nde resmî bir pozisyon olan diktatörlüğün kural dışı bir biçimiydi. Yasalara göre normalde bir diktatörün yönetimi asla altı aydan fazla olmazdı. Bu yüzden Sezar tarafından oluşturulan diktatörlük biçimi Roma Cumhuriyeti'nin temel ilkeleri ile oldukça çelişiyordu. Ancak ne kadar kural dışı olursa olsun resmî olarak yetkileri bu cumhuriyet unvanına dayanıyordu ve dolayısıyla da kendisi bir cumhuriyet yetkilisi olarak kabul edilir. Hiç değilse kendisi öyleymiş gibi davranıyordu. Aralarında birçoğu kendisi tarafından merhamet göstererek bağışlanmış eski düşmanlarının da bulunduğu bir dizi senatör Sezar'ın kendisini kral ilan edip bir monarşi kurmasından giderek endişe duymaya başlamışlardı. Bu yüzden Sezar'a suikast düzenlemek için bir komplo hazırlamışlar ve MÖ 44 yılının 15 Mart günü diktatör suikastçilerin bıçak darbeleriyle öldürülmüştür.

Sezar'ın siyasi vârisi, ablasının torunu olan Octavianus selefinin hatasından ders çıkarmış ve hiçbir zaman herkesin endişe ettiği diktatörlük unvanı için bir talepte bulunmayarak çok daha dikkatli bir biçimde iktidarını cumhuriyetçi yapıların ardında gizlemiştir. Bunun amacı cumhuriyetin onarıldığı hülyasını beslemekti. Octavianus kendisine Augustus (soylu, yükseltilmiş kişi) ve Princeps ("Roma Cumhuriyeti'nin birinci vatandaşı" ya da "Roma Senatosu'nun baş lideri" anlamında) gibi unvanlar edindi. Princeps devlete iyi hizmette bulunanlara verilen bir unvandı. Pompey de bu unvana sahipti.

Bunlara ilaveten Augustus'a meşe ve defne yaprağından yapılmış çelengi giyme hakkı da verilmişti. Ancak şunun altı çizilmeli ki bu unvanların ya da çelengin hiçbiri Augustus'a resmî olarak ilave güçler ya da otorite kazandırmıyordu. Resmî olarak kendisi yalnızca fazlasıyla değer verilen Roma vatandaşı bir konsüldü. Augustus, Marcus Aemilius Lepidus'un MÖ 13'te ölmesinin ardından Pontifex Maximus da oldu. Augustus bir dizi ilave, sıradışı gücü çok fazla unvan talebinde bulunmadan elinde topladı. Nihayetinde ihtiyacı olan şey unvanlar değil yetkinin kendisiydi.
Cumhuriyetten imparatorluğa: Augustus (MÖ 27 - MS 14)
[KRSOL=https://forum.mevsim.org/makale/Augusto.jpg]İmparator Augustus[/KRSOL]
Aktium Savaşı Marcus Antonius ve Kleopatra'nın yenilgisiyle sonuçlanmış ve her ikisi de savaşın ardından intihar etmişti. Octavianus, Kleopatra'nın oğlu ve eş-yönetici Caesarion'u öldürtmüştü. Ceasarion, muhtemelen Jül Sezar'ın tek oğluydu. Dolayısıyla Caesarion'u öldürerek Octavianus, Jül Sezar ile yakın kan bağı bulunan herhangi bir erkek rakip olasılığını da ortadan kaldırmış oldu. Roma'nın tek ve yegane yöneticisi olan Octavianus askerî, malî ve siyasi meselelerin tam kapsamlı bir onarımına girişti. Bu girişimler Roma dünyasını istikrara oturtmayı ve pasivize etmeyi, aynı zamanda da yeni rejimin kabul görmesini sağlamayı amaçlıyordu.

Octavianus'un Roma aleminin yöneticisi olmasının ardından Roma senatosu kendisine Augustus ismini verdi. Bu sırada ilk adı olarak imperator (Baş komutan) unvanını zaten kullanmaktaydı. Bu cumhuriyet döneminden beri kullanılan bir unvandı.

Sezar'ın evlatlık vârisi olan Augustus, Sezar adıyla çağrılmayı tercih etmişti. Sezar aile adının bir parçasıydı. Julio-Claudian yönetimi yaklaşık bir asır sürdü (MÖ 1. yüzyılın ortalarında Jül Sezar'ın iktidara gelmesinden 1. yüzyıl ortalarında imparator Nero'ya kadar). Flavius hanedanı döneminde ve Vespasianus ve oğulları Titus ve Domitianus'un hükümdarlığında Sezar kavramı fiiliyatta bir aile isminden resmî bir unvana dönüşmüştü. Çar, kayzer ve şah gibi bu unvanın türevleri bugüne kadar gelmiştir.

İç savaşlar yüzünden o güne kadar rastlanmamış sayılara ulaşan (50 civarında) Roma lejyonlarının sayısı 28'e düşürüldü. Özellikle içlerinde sadakatleri şüpheli olan bazı lejyonlar dağıtıldı. Bazıları Gemina (ikiz) unvanıyla birleştirildi. Ayrıca Augustus görünüşte İtalya'da barışı muhafaza edebilmek için dokuz özel cohortes oluşturdu ve bunların en azından üçünü Roma'da konuşlandırdı. Bu cohortes sonradan Praetorian muhafızları olarak bilinen birimler haline geldi.
Octavianus otokrasi ve krallığın Romalıların yüzyıllardır tecrübe etmedikleri ve sakındıkları şeyler olduğunun farkındaydı. Octavianus bir tiran olarak görülmek istemiyordu ve anayasal cumhuriyet yanılgısını korumaya çalıştı. Roma Cumhuriyeti anayasasını hâlâ işlevselmiş gibi göstermeye çalıştı. Gaddar Lucius Cornelius Sulla gibi geçmişteki Roma diktatörleri bile Roma'yı asla bir, iki seneden fazla olmamak üzere kısa süreliğine yönetmişti (Jül Sezar haricinde). MÖ 27'de Octavianus resmen tüm tüm yetkilerini Roma senatosuna bırakmaya çalıştı. Dikkatlice kurgulanmış bir şekilde o sırada büyük bölümü kendi taraftarları olan senatörler bu teklifi reddettiler ve Roma cumhuriyeti ve halkının iyiliği için yetkileri elinde tutmaya devam etmesi için yalvardılar. Anlatılana göre Octavianus'un konsüllükten çekileceği önerisi Roma'daki plebler arasında isyanlara neden olmuştu. Senato ve Octavianus arasında "Birinci Uzlaşma" olarak bilinen bir anlaşma sağlandı. Bu anlaşma Augustus'u halkın otokratı olarak meşrulaştırdı ve bir tiran olarak görülmeyeceğini temin ederek Pax Romana olarak bilinen uzun dönemin başlangıcı oldu.
Octavianus eyaletlerin idaresini senatoyla paylaştı. Lejyonların büyük bölümünün konuşlandığı sınırlardaki huzursuzluk yaşanan eyaletler imparator tarafından seçilen imparatorluk legatusları tarafından yönetiliyordu. Bu eyaletler imparatorluk eyaletleri olarak sınıflandırılıyordu. Senato eyaletlerinin valileri ise senato tarafından seçiliyordu. Bu eyaletler genellikle huzurluydu. Afrika senato eyaletinde yalnızca bir lejyon vardı.

Augustus imparatorluk eyaletlerinden toplanan vergilerin kendisi tarafından seçilen ve yalnızca kendisine hesap veren kişilerin idaresindeki fiscusa gönderilmesini emretmişti. Senato eyaletlerinden toplanan vergilerin senatonun kontrolündeki aerariuma gönderilmesine devam edildi. Bu durum Augustus'u senatodan daha zengin hale getirdi. Lejyonerlerin maaşlarını daha rahat ödeyebilir hale gelen Augustus böylece askerlerin sürekli saadetini de sağlamış oldu. Bu durum son derece zengin olan ve aynı zamanda tüm imparatorluğun en önemli hububat tedarikçisi olan Mısır imparatorluk eyaleti ile garanti altına alınmıştı. Senatörlerin bu eyaleti ziyaret etmeleri bile yasaktı zira büyük ölçüde imparatora ait olduğu kabul ediliyordu
Augustus MÖ 23 yılında konsüllükten feragat etti ancak consular imperium konumunu koruyarak "ikinci uzlaşma" olarak bilinen Augustus ve senato arasında ikinci bir anlaşmaya yol açtı. Augustus'a tribunate (tribunicia potestas) yetkileri verildi (unvanın kendisi değil yalnızca yetkileri). Bu yetkilere göre senato ve halkı kendi isteğiyle toplayabiliyor, meclis ya da senatonun eylemlerini veto edebiliyor, seçimlere başkanlık edebiliyor ve tüm toplantılarda ilk konuşma hakkına sahip oluyordu. Ayrıca Augustus'un tribunate yetkileri içinde censuraya ait güçler de vardı. Buna göre genel ahlâkı teftiş edebiliyor, yasaları halkın çıkarına olduğunu garanti altına almak için tetkik edebiliyor, nüfus sayımı yaptırabiliyor ve senatodaki üyelikleri belirleyebiliyordu. Roma tarihinde hiçbir tribunate bu güçlere sahip olmamıştı ve Roma sisteminde tribunate ve censuranın güçlerini tek bir konumda toplandığı görülmemişti. Augustus hiçbir zaman cansura görevine seçilmemişti. Censura yetkilerinin kendisine tribunate yetkilerinin bir parçası olarak mı yoksa kendi kendisine mi bu sorumlulukları üstlendiği hâlâ bir tartışma konusudur.
Tüm bunlara ilaveten Augustus Roma şehrinin yegane yetkilisi ilan edildi. Evvelce praefectusların kontrolünde olan şehirdeki tüm askerî güçler artık Augustus'un emrindeydi. Ayrıca tüm prokonsüllerin üzerinde iktidar yetkisi verildi. Bu yetkiyle Augustus herhangi bir eyalete müdahele etme ve herhangi bir valinin kararlarnı geçersiz kılma hakkını elde ediyordu. Yine bu yetkiyle Augustus görünürde tüm Roma ordusunun lideri olduğundan başarılı bir generale zafer bahşedebilecek tek birey olmuştu.
Roma Cumhuriyeti ve Roma İmparatorluğu'nun yayılımı:
Kırmızı - MÖ 133
Turuncu - MÖ 44 (Cumhuriyetçi generallerin zaferlerinden sonra)
Sarı - 14 (Augustus'un ölümü)
Yeşil - 117 (en geniş dönemi)
Bu reformlar Roma cumhuriyeti geleneğine göre alışılmadık şeylerdi. Ancak senato artık Sezar'ı öldürme cesaretini gösteren cumhuriyetçi patricilerden oluşmuyordu. Bu senatörlerin büyük bölümü iç savaşlarda ölmüştü ve senatodaki muhafazakâr cumhuriyetçilerin Cato ve Cicero gibi liderleri çoktan ölmüşlerdi. Octavianus senatoyu şüpheli unsurlardan temizlemiş ve kendi taraftarlarıyla doldurmuştu. Tüm bu işlemler sırasında senatonun ne kadar özgür olduğu ve perde arkasında ne tür anlaşmaların yapıldığı bilinmemektedir.
Tuna ve Elbe nehirleri boyunca imparatorluğun sınırlarını güvenlik altına almak amacıyla Octavianus İllirya, Moesia, Pannonia ve Germania'nın işgal edilmesini emretti. Başta her şey planlandığı gibi gittiyse de sonrası felaketle sonuçlandı. Ayaklanan İlliryalı kabileler bastırılmak zorunda kaldı ve Publius Quinctilius Varus komutasındaki üç lejyon pusuya düşürüldü ve 9 yılında Varus Savaşı'nda Arminius liderliğindeki Germen barbarlar tarafından yok edildiler. Tedbirli davranan Augustus Ren'in batısındaki tüm toprakları güvenlik altına aldı ve karşı baskınlarla kendini tatmin etti. Ren ve Tuna nehirleri Roma İmparatorluğu'nun kuzeydeki kalıcı sınırları haline geldi.
Kaynakça
Augustus dönemi öncesindeki cumhuriyet dönemine oranla çok daha zayıf bir şekilde kaydedilmiştir. Bu dönemle ilgili önemli başlıca kaynaklar şunlardır:
  • Res Gestae Divi Augusti, Augustus'un fazlasıyla gayretkeş otobiyografisi,
  • Velleius Paterculus'un Historiae Romanae adlı kitabı Augustus döneminin yıllık olaylarını en iyi aktaran ancak dezorganize birçalışmadır,
  • Yaşlı Senca'nın Controversiae ve Suasoriae adlı kitapları.
Julio-Claudian Hanedanı (14-68)
Augustus'un kızı Julia'dan üç torunu vardı. Hiçbiri Augustus'un yerine geçebilecek kadar uzun yaşamadı. Dolayısıyla yerine karısı Livia'nın ilk evliliğinden olan üvey oğlu Tiberius geçti. Augustus Roma'nın en eski patrici ailesi olan Julius ailesinden geliyordu. Diğer tarafta Tiberius ise Julius ailesi kadar eski olmayan Claudius ailesinden geliyordu. Onların haleflerinin hepsi de Tiberius'un kardeşi Nero Claudius Drusus dolayısıyla Claudius ailesinden ve Augustus'un ilk evliliğinden olan kızı Yaşlı Julia (Caligula ve Nero) veya Augustus'un kızkardeşi Küçük Octavia (Claudius) vasıtasıyla Julius ailesindendi. Bu yüzden tarihçiler bu hanedandan "Julio-Claudian" adıyla bahseder.
Tiberius (14-37)
Tiberius'un yönetiminin ilk yılları huzurlu ve nispeten tehlikesizdi. Roma'nın tüm gücünü güvence altına aldı ve hazineyi zenginleştirdi. Ancak çok geçmeden Tiberius'un salatanatına paranoya ve iftira hâkim oldu. 19 yılında birçok kimse tarafından yeğeni Germanicus'un ölümünden sorumlu tutuldu. 23 yılında oğlu Drusus öldü. Tiberius giderek kendi içine çekildi. Bir dizi ihanet davası ve idam başlattı. İktidarını muhafız komutanı Lucius Aelius Sejanus'a bıraktı. Kendisi 26 yılında Capri adasındaki villasında yaşamak üzere emekli oldu. Yönetimi bıraktığı Sejanus iştahla zulmetmeye devam etti. Sejanus 31 yılında Tiberius'un yanında eş konsül olarak ve imparatorun yeğeni Livilla ile evlenerek gücünü pekiştirdi. Bu noktada kendi kazdığı çukura düştü. O güne kadar kendi çıkarına kullandığı imparatorun paranoyası kendi aleyhine döndü. Aynı yıl Sejanus birçok yakınıyla birlikte idam edildi. Zulüm 37 yılında Tiberius'un ölümüne kadar sürdü.
Caligula (37-41)
Tiberius öldüğü sırada yerine geçebilecek kişilerin büyük bölümü gaddarca öldürülmüştü. Akla yatkın olan vâris (ve Tiberius'un kendi tercihi) küçük yeğeni Germanicus'un oğlu Gaius'tu (daha bilinen adıyla "Caligula" ya da "ufak papuçlar"). Caligula zulme son verip amcasının kayıtlarını yakarak iyi bir başlangıç yaptı. Ancak ne yazık ki çok geçmeden hastalığa yakalandı. 37'nin sonlarında Caligula aklî dengesizlikler göstermeye başladı. Modern yorumcular hastalığının aklî dengesizliğe, hipertiroidi ve hatta sinir krizine (belki de Caligula'nın konumundan ötürü) yolaçan ensefalit olduğunu düşünmektedirler. Sebebi ne olursa olsun o noktada hükümdarlığında bariz bir değişim olmuş ve hayatını ele alanların kendisinin deli olduğunu düşünmelerine neden olmuştur.

Caligula'nın hayatıyla ilgili bilinenlerin çoğu Suetonius'un Oniki Sezar'ın hayatları adlı çalışmasında anlattıklarıdır. Suetonius'a göre Caligula bir keresinde en sevdiği atı Incitatus'u Roma senatosuna atamaya kalkmıştı. Deniz tanrısı Neptün ile savaşmaları için askerlerine Britanya'yı işgal etmelerini emretmiş ama son dakikada fikrini değiştirip Fransa'nın kuzeyinde deniz kabuğu toplatmıştı. Kız kardeşleriyle ensest ilişkilere girdiğine inanılmaktadır. Heykelinin Kudüs'teki tapınağa dikilmesini emretmişti. Eğer arkadaşı kral Herod tarafından bu fikrinden vazgeçirilmemiş olsa şüphesiz bir isyana sebep olacaktı. İnsanları gizlice öldürtüp, sonra da sarayına davet ederdi. Gelmediklerinde ise şaka yollu intihar etmiş olabileceklerini söylerdi. 41 yılında Caligula muhafız komutanı Cassius Charea tarafından öldürüldü. İmparatorluk ailesinden göreve gelebilecek tek kişi amcası Tiberius Claudius Drusus Nero Germanicus'tu.
Claudius (41-54)
Claudius uzun süre ailenin geri kalanı tarafında zayıf ve aptal biri olarak görülmüştü. Oysa ne amcası Tiberius gibi paranoyak, ne de yeğeni Caligula gibi deliydi. Bu yüzden de imparatorluğu makul bir dirayetle yönetebilme becerisine sahipti. Bürokrasiyi iyileştirmiş ve vatandaşlık ve senato tutanaklarını daha etkin hale getirmiştir. Ayrıca Büyük Britanya'nın işgaline ve kolonileştirilmesine devam etmiş (43) ve imparatorluğa doğuda yeni eyaletler katmıştır. Ostia'da Roma için kışlık bir liman inşa ettirmiş böylece kötü hava koşullarında imparatorluğun diğer kısımlarından hububatın gelmesi için bir yer sağlamıştır.

Kendi aile yaşantısında ise Claudius o kadar başarılı değildi. Karısı Messalina kendisini aldatıyordu. Claudius bunu öğrendiğinde Messalina'yı idam ettirdi ve yeğeni Genç Agrippina ile evlendi. Agrippina beraberindeki bir dizi azledilmişle birlikte Claudius'un üzerinde aşırı derecede bir nüfuz oluşturdular ve her ne kadar ölümüyle ilgili çelişkili anlatımlar olsa da Claudius'u 54 yılında karısının zehirlemiş olması kuvvetle muhtemeldir. Claudius'un ölümü Agrippina'nın kendi oğlu 17 yaşındaki Luciuc Domitius Nero'nun önünü açmış oldu.
Nero (54-68)
Nero 54 yılında 68'e kadar iktidarda kaldı. Hükümdarlığı sırasında dikkatini daha fazla diplomasi, ticaret ve imparatorluğun kültürel sermayesinin arttırılmasına verdi. Tiyatroların inşa edilmesi için emirler verdi ve spor oyunlarını destekledi. Hükümdarlığı sırasında Partlara karşı başarılı bir savaş yürütüldü ve barış antlaşması yapıldı (58-63), Briton isyanı bastırıldı (60-61) ve Yunanistan ile kültürel bağlar geliştirildi. Ancak Nero bir tiran ve 64 yılında "Roma yanarken lir çalan imparator" olarak hatırlanır. Askeri bir darbe sonucunda Nero gizlenmek durumunda kaldı. Anlatılanlara göre Roma senatosu tarafından idam edilmesi söz konusu olunca 68 yılında intihar etti. Son sözleri "İçimde nasıl bir sanatçı ölüyor" idi.
Dört İmparator Yılı
Nero'nun 68 yılında intihar etmek zorunda kalmasının ardından "dört imparator yılı" olarak bilinen kısa bir iç savaş (MÖ 31'de Antonius'un ölümünden beri yaşanan ilk iç savaş) yaşandı. 68'in Haziran ayı ile 69'un Aralık ayı arasında Roma Vespasianus'un Flavius Hanedanı’nın ilk hükümdarı olarak başa geçişine kadar Galba, Otho ve Vitellius'un iktidara gelip gitmelerine tanık oldu. İç savaş Roma İmparatorluğu tarihinde döngüsel siyasi huzursuzluğun simgesi olmuştur. İç savaş nedeniyle yaşanan askerî ve siyasi anarşinin Batavia'daki isyan gibi çok ciddi sonuçları olmuştur.
Flavius Hanedanı (69-96)
Vespasianus Roma İmparatorluğu'nun doğusunun büyük bölümünün yönetiminden sorumlu son derece başarılı bir Roma generaliydi. Kendisi Galba'nın imparator olma talebini desteklemiş, Galba'nın ardından da tahtın en büyük müsabığı haline gelmiştir. Otho'nun intihar etmesinin ardından Vespasianus Roma'nın kışlık hububat tedarikçisi Mısır'ı kontrolü altına almayı başararak rakibi Vitellius'u yenebileceği güçlü bir konuma gelmişti. 20 Aralık 69 günü Vespasianus'un taraftarları Roma'yı işgal ettiler. Vitellius kendi askerleri tarafından öldürüldü ve ertesi gün altmış yaşındaki Vespasianus Senato tarafından imparator olarak onaylandı.

Muhalif senatörleri kovdu. Aynı zamanda Nero'nun eylemleri ve takip eden yıllardaki krizler nedeniyle 200'e düşen senatör sayısını 1.000'e çıkardı. Yeni senatörlerin çoğu Romalı değil, daha ziyade İtalya ve batı eyaletlerindeki şehir merkezlerindendi.

Roma'yı Nero'nun aşırı harcamaları ve iç savaşlar yüzünden oluşan malî yükten kurtardı. Bunu yapmak için yalnızca vergileri artırmadı aynı zamanda yeni vergiler de koydu. Ayrıca censura yetkileriyle tüm şehirlerin ve eyaletlerin malî yapılarını dikkatlice inceleme fırsatı buldu. Bu eyalet ve şehirlerin çoğu bir asırdan fazla zaman öncesine dayanan bilgi ve yapılandırmalara göre vergi vermekteydi. Bu sağlam malî politikalar vasıtasıyla hazineyi kâra geçirmeyi başardı ve bayındırlık işlerine girişti. Amphitheatrum Flavium'un (Kolezyum) yapım emrini ilk Vespasianus vermişti. Ayrıca bir forum ve ortasında da bir Huzur tapınağı inşa ettirmişti. İlave olarak sanata hatırı sayılır miktarda sübvansiyon ayırdı.

Vespasianus görev süresince eyaletlerde de etkin bir imparatordu. Hispania'ya ayrıca önem vermiş ve üç yüz kasaba ve şehre Latin hakları vermişti. Bu şekilde batı eyaletlerinde yeni bir şehirleşme dönemini teşvik etti. Senato'ya yaptığı ilavelerle senatoda eyaletlerin daha fazla nüfuz sahibi olmalarını sağladı ve bu sayede imparatorlukta birliği teşvik etti. İmparatorluğun sınırlarını da genişletti. Bu genişlemelerin çoğu Vespasianus'un başlıca hedeflerinden biri olan sınır savunmalarının güçlendirilmesi için yapılmıştı. 69 yılındaki kriz orduda düzensizliğe neden olmuştu. En belirgin sorunlardan biri eyalet leyonlarının eyaletlerinin isteklerini temsil ediyor olması gerekenlere sadakatiydi. Bunun başlıca nedeni destek birliklerinin askere kaydoldukları memleketlerinde konuşlandırılmış olmasıydı. Vespasianus bu uygulamayı değiştirdi. Destek birliklerini imparatorluğun diğer bölgelerinden adamlarla karıştırdı ya da birlikleri başka bölgelere gönderdi. Ayrıca yeni bir askerî darbe ihtimalini iyicene azaltmak için lejyonları sınır boyunca dağıttı. Belki de en önemli askerî reformu İtalya dışında Galya ve Hispania'dan da, bu bölgelerin Romanizayonu ile paralel olarak lejyoner toplamasıydı.
Titus (79-81)
Vespasianus'un büyük oğlu Titus hükümdar olmak üzere hazırlanmıştı. Babasının yanında başarılı bir general olarak hizmet vermiş, doğunun güvenlik altına alınmasına yardımcı olmuş ve sonunda Suriye ve Yahudiye'deki Roma ordularının komutanı olarak o sırada devam etmekte olan Yahudi isyanını bastırmıştı. Bir süre babası ile birlikte konsül olarak görev yaparak tecrübe kazandı. Başa geçtiğinde Roma toplumunun saygın bulmadığı bazı ilişkileri yüzünden endişeye sebep olmuşsa da kısa sürede erdemli biri olduğunu ispat etmiş, tevekkülünün göstergesi olarak babası tarafından sürgüne gönderilen birçok kişiyi bile geri çağırmıştır.

Ancak kısa süreli saltanatına iki felaket, 79'da Pompeii'deki Vezüv yanardağının patlaması ve 80 yılında Roma'nın büyük bölümünü yerle bir eden yangın damgasını vurmuştur. Bu trajedilerin ardından yapılan yeniden inşa faaliyetlerindeki cömertliğiyle son derece popüler hale gelmiştir. Titus babasının zamanında başlanan büyük amfi tiyatro ile son derece gurur duyuyordu. 80 yılında henüz tamamlanmamış yapıda açılış törenleri düzenledi. 100 gün süren müsrif gösterilerde 100 gladyatör yer aldı. Titus 81 yılında 41 yaşında tahminen bir hastalık yüzünden öldü. Kardeşi Domitianus tarafından yerine geçmek için öldürüldüğü iddia edilmiş de bu iddianın pek bir dayanağı yoktur.
Domitianus (81-96)
Flaviusların otokratik yönetimlerinden ötürü hepsinin senato ile ilişkileri zayıftı ancak içlerinde yalnızca Domitianus ciddi sorunlarla karşılaşmıştı. Konsül ve censura olarak sürekli hâkimiyetinin daha evvelden bir örneği yoktu. Ayrıca genellikle bir imperator olarak tamamıyla askerî kıyafetler giyiyordu. Bu Principatus dönemi imparatorlarının gücünün dayanağının, princeps'ten gelen imparatorluk gücü olduğu fikrine tersti. Senatodaki itibarı bir yana Domitianus, Roma halkını Roma'daki tüm ev sahiplerine yardım yapılması, yeni tamamlanan Kolezyum'daki sıra dışı gösteriler ve babası ve ağabeyi döneminde başlanmış olan bayındırlık ilerinin devam ettirilmesi gibi çeşitli yollarla memnun etmişti. Ayrıca babası gibi malî işlere kafasının yattığı anlaşılmaktadır zira müsrifliğine rağmen haleflerine iyi durumda bir hazine bırakmıştı.

Ancak hükümdarlığının sonlarına Domitianus son derece paranoyak bir hale gelmiştir. Bu paranoyanın temelleri muhetemelen babasından gördüğü muamele ile bağlantılıydı. Geçmişte kendisine önemli sorumluluklar verilmişse de önemli konularda başkalarının gözetimi olmadan kendisine güvenilmemiştir. Germania valisi ve komutanı Antonius Saturnius'un 89 yılındaki isyanının ardından bu paranoya şiddetli ve hatta marazı seyirmelere dönüştü. Paranoyası yüzünden çok sayıda kişinin tutuklanmasına, idam edilmesine ve birçok mülke el konmasına (ki bu müsrifliğini açıklayabilir) yol açtı. Sonunda iş öyle bir noktaya geldi ki en yakın danışmanları ve aile üyeleri korku içinde yaşar hale geldi. 96 yılında senatodaki düşmanları, Stephanus (Julia Flavia'nın kâhyası), Praetor muhafızları ve imparatoriçe Domitia Longina tarafından düzenlenen bir suikastle öldürüldü.
Antoninler (96-180)
Sonraki yüzyıl "Beş İyi İmparator" dönemi olarak bilinir. Bu dönemde imparatorluk makamı barışçıl bir şekilde el değiştirmiştir. Bu dönemin imparatorları selefleri henüz hayattayken halef olarak evlat edinilmişlerdi. Haleflerin belirlenmesi seçilecek bireylerin meziyetlerine bağlı olsa da evlatlık sisteminin başarıyla devam etmesinin ardındaki esas nedenin sonuncu hariç bu dönemdeki imparatorların hiçbirinin doğal vârisinin olmaması gösterilmiştir.
Nerva (96-98)
Başa geçtikten sonra Nerva yeni bir tarz ortaya koydu. İhanetten hapsedilmiş olanları serbest bıraktı, ihanetten kovuşturma açılmasını yasakladı, haczedilmiş mülkleri sahiplerine geri verdi ve Roma Senatosu'nu yönetimine dahil etti. Muhtemelen bu şekilde davranmasının sebebi nispeten popüler (dolayısıyla da hayatta) kalmak içindi ancak yine de bu yaklaşımı tam anlamıyla yardımcı olmadı. Ordu içinde Domitianus'a destek hâlâ çok güçlüydü ve 97 yılının Ekim'inde Praetor Muhafızı Palatin tepesindeki imparatorluk sarayını kuşatarak Nerva'yı rehin aldı. Nerva ordunun taleplerini kabul etmeye zorlandı, Domitianus'un ölümünden sorumlu olanları teslim etmeyi kabul etti ve hatta isyancı muhafızlara teşekkür eden bir konuşma yaptı. Bu olaydan kısa süre sonra yönetimini güçlendirmek için Germen sınırındaki orduların komutanı olan Trajan'ı evlat edindi. Nerva'ya yönelik ayaklanmanın sorumlusu muhafız Casperius Aelianus daha sonra Trajan'ın iktidarı sırasında idam edildi.
Trajan (98-117)
112 yılında Partların Nero'nun devrinden beri elli yıldır Romalılar ile egemenliğini paylaştıkları Ermenistan tahtına kabul edilemez birini getirme kararları üzerine Trajan, Ermenistan'a sefere çıktı. Kralı devirdi ve ülkeyi Roma İmparatorluğu'nun kontrolüne soktu. Ardından güneye Part İmparatorluğu üzerine gitti ve Babil, Selevkeia ve son olarak da başkent Tizpon'u ele geçirdi. Basra körfezine doğru devam ederek burada imparatorluğun yeni eyaleti Mezopotamya'yı ilan etti ve Büyük İskender'in yolundan gitmek için çok yaşlı olmasına hayıflandı. Ama durmadı. 116 yılında Susa'yı ele geçirdi. Part kralı I. Osreos'u devirdi ve yerine kendi kuklası Parthamaspates'i getirdi. Roma İmparatorluğu doğuda bir daha onun zamanındaki kadar genişlemedi.
Hadrianus (117-138)
Askerî idare bakımından mükemmeliği bir yana Hadrianus'un hükümdarlığına büyük çaplı askerî çatışmalardan ziyade imparatorluğun geniş topraklarının savunulması ağırlık koydu. Savunulmasının mümkün olmadığını düşünerek Tarajan'ın Mezopotamya'da ele geçirdiği topraklardan geri çekildi. 121 yılında Partlarla savaşın eşiğine gelindi ancak Hadrianus barış yapılmasını sağladı. Hadrianus'un ordusu Simon Bar Kokhba önderliğinde Yahudiye'de çıkan büyük Yahudi isyanını (132-135) bastırdı.

Hadrianus eyaletleri kapsamlı bir şekilde gezen ilk imparatordu. Gittiği yerlerde yerel inşaat projelerine para yardımlarında bulundu. Britanya'da meşhur Hadrianus Duvarını inşa ettirdi. Ayrıca Kuzey Afrika ve Almanya'da benzer savunma hatları yaptırdı. İç politikaları barış ve refah üzerine kuruluydu. Hadrianus bu ziyaretlerden birini Edirne'ye yapmıştı.Yerel Trak kralların önemli bir şehri olan Edirne'ye bir kale yaptırmıştı.Hadrianus ya da Adrianus'a ithafen şehrin adı Adrianopolis olarak değiştirilmişti. Adrianopolis adı zamanla Adrian'a oradan da Edirne'ye dönmüştür.

Antoninus Pius (138–161)
Antoninus Pius'un dönemine tamamen barış hâkimdi. Mauretania, Yahudiye ve Britanya'da kimi askerî huzursuzluklar olduysa da hiçbiri ciddi değildi. Antoninus Duvarının Britanya'daki huzursuzluk üzerine inşa edildiği sanılmaktadır.

Marcus Aurelius (161–180)
Bu dönemde Germen kabileler ve diğer halklar kuzey Avrupa sınırına birçok saldırıda bulundular. Doğudaki savaşçı kabileler yüzünden özellikle Galya ve Tuna'nın öteki yakasına yöneldiler. Marcus Aurelius'un bu kabilelere karşı yaptığı seferler Marcus Aurelius sütununda anılmıştır. Asya'da canlanan Part İmparatorluğu yeni saldırılarda bulunmuştur. Marcus Aurelius bu saldırıları karşılamak için eş imparatoru Verus'u doğudaki lejyonlara komuta etmesi için gönderdi.
Commodus (180-192)
Marcus Aurelius'un oğlu olan Commodus'un 180 ile 192 yılları arasındaki hükümdarlığı ile "Beş İyi İmparator" dönemi son erdi. Bir yüzyıl aradan sonraki ilk doğrudan vâris olarak gayet iyi işlemiş olan evlatlık vâris sistemini sonlandırmıştır. 177'den itibaren babasıyla birlikte eş imparator olmuştur. 180 yılında babasının ölümünün ardından tek başına imparator olduğunda ilkin Roma halkının gözünde ümit vadetmişti. Ancak babası ne kadar cömert ve bağışlayıcıysa Commodus da tam tersiydi. Edward Gibbon, Roma İmparatorluğu'nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi adlı eserinde Commodus'un ilk yıllarında iyi bir yönetim gösterdiğini belirtir. Ancak aralarında ailesinden kimselerin de bulunduğu bir suikast girişiminin ardından Commodus paranoyaklaşmış ve akıl sağlığını kaybetmiştir. Pax Romana (Roma barışı) Commodus'un hükümdarlığı ile sona ermiştir. Bir anlamda suikast girişiminin Roma İmparatorluğu'nun uzun soluklu çöküşünü başlattığı da söylenebilir.
Severuslar hanedanı (193-235)
Severuslar dönemi Septimius Severus (193-211), Caracalla (211-217), Macrinus (217-218), Elagabalus (218-222) ve Alexander Severus'un (222-235) giderek sorunlu hale gelen hükümdarlıklarını kapsar. Hanedanın kurucusu Luciuc Septimius Severus Afrika'daki Leptis Magnus şehrinin önde gelen ailelerinden birindendi. Julia Domna ile yaptığı evlilikle Suriyeli seçkin bir aile ile ittifak kurmuştu. Elagabalus ve Alexander Severus gibi Suriye kökenli imparatorlara iktidar yolunu açan taşralı geçmişleri ve kozmopolit ittifakları Roma İmparatorluğu'nun Antoninler döneminde elde ettiği geniş siyasi yapıyı ve ekonomik kalkınmayı ortaya koyar. Genelde başarılı bir yönetici olan Septimius Severus ordunun desteğini tam sadakat için verdiği sağlam ücretlerle sağladı ve equestrian subayları yönetimdeki kilit pozisyonlardaki senatörlere vekil tayin etti. Bu şekilde imparatorluk yönetiminin iktidar merkezini başarılı bir şekilde imparatorluğa yaydı.

Septimius Severus'un oğlu "Caracalla" takma adlı Marcus Aurelius Antoninus 212 yılında Roma vatandaşlığını Roma İmparatorluğu'nun tüm özgür sakinlerine sağlayan Constitutio Antoniniana yasasını çıkartarak İtalyalılarla taşralılar arasındaki tüm yasal ve siyasi ayrıcalıkları kaldırdı. Ayrıca Caracalla Roma'daki meşhur Caracalla Kaplıcalarını yaptırdı. Kaplıcanın tasarımı sonradan yapılan birçok anıtsal kamu binasına örnek olmuştur. Giderek dengesizleşen ve otokratikleşen Caracalla praefectus praetorio Macrinus'un 217 yılındaki suikastine kurban gitti. Macrinus kısa süreliğine senato sınıfından olmayan ilk imparator olarak görev yaptı. Ancak imparatorluk sarayındaki kadınların komplosuyla 218 yılında Elagabalus 218 yılında başa geçti. Ardından 222 yılında hanedanın son üyesi Alexander Severus imparator oldu. Severuslar döneminin son aşamasında senato az da olsa eski gücüne kavuşmuş ve bir dizi malî reformlar yapılmıştı. Doğuda Sasani İmparatorluğu'na karşı ilk başlarda elde edilen başarılara karşın Alexander Severus'un orduyu kontrol altında tutmaktaki yetersizliği sonunda ayaklanmaya ve 235 yılında suiakaste uğramasına neden oldu. Alexander Severus'un ölümü art arda gelen asker-imparatorların ve neredeyse yarım yüzyıl süren iç savaş ve çekişmelerin önünü açtı.
Üçüncü Yüzyıl Krizi (235-284)
Üçüncü Yüzyıl Krizi 235 ile 284 yılları arasında Roma İmparatorluğu'nun parçalandığı ve yıkılmanın eşiğine geldiği dönem için kullanılan bir isimlendirmedir. Bu döneme "askerî anarşi" dönemi de denir.

Augustus'un MÖ 1. yüzyıldaki iç savaşlara son vermesinin ardından imparatorluk sınırlı sayıda dış istilaların yaşandığı, iç barışın ve ekoonomik refahın hâkim olduğu bir dönem (Pax Romana) yaşamıştı. Ancak üçüncü yüzyılda imparatorluk askerî, siyasi ve ekonomik krizler yaşayarak çökmeye başladı. Sürekli barbar akınları, iç savaş ve hiperenflasyon vardı. Sorunun bir bölümü Augustus'un kurmuş olduğu düzenden kaynaklanıyordu. Augustus konumunu önemsiz göstermek için imparatorların veraseti ile ilgili kurallar koymamıştı.

1. ve 2. yüzyıllarda veraset yüzünden çıkan anlaşmazlıklar kısa süreli iç savaşlara neden olmuştu. Fakat 3. yüzyılda bu iç savaşlar sürekli hale geldi ve imparator adaylarının hiçbiri rakiplerine üstünlük sağlamayı ya da imparator olarak konumunu uzun süre muhafaza etmeyi başaramadı. 235 ve 284 yılları arasında 25 farklı imparator Roma'yı yönetti. İkisi dışında bu imparatorların hepsi de ya cinayete kurban gitti ya da savaş alanında öldürüldü. Roma ordusu sınırlara teksif edilmişti. Bu yüzden istilacılar bir kere sınırı geçtikleri vakit onları durdurmak mümkün değildi. Vatandaşların yerel yönetimlere iştirakının azalması imparatorları müdahale etmeye zorladı ve bu da giderek merkezî hükümetin sorumluluklarını artırdı.

Bu dönem Diocletianus'un başa geçmesiyle sona erdi. Diocletianus becerisiyle ya da şansıyla kriz döneminde yaşanan derin sorunların büyük bölümünü çözdü. Ancak temel sorunlar devam edecek ve sonunda batı imparatorluğunun yıkılmasına neden olacaktı. Bu dönemdeki değşim Geç Antik Çağ'ın başlangıcı ve Klasik Antikitenin de sonudur.
Diocletianus ve Tetrarşi (285-305)
İmparatorluğun batı ve doğu imparatorlukları olarak ikiye ayrılması aşamalı bir süreçti. 285'in Temmuz ayında Diocletianus rakibi Carinus'u yendi ve tek başına imparator oldu.

Diocletianus iç baskılara ve iki cephedeki askerî tehditlere karşı imparatorluğun tek bir imparator tarafından yönetilmesinin mümkün olmadığını gördü. Bu nedenle imparatorluğu ikiye böldü ve Augustus unvanıyla hüküm sürecek eşit iki imparator mevkii yarattı. Diocletianus imparatorluğun doğusunun, eski arkadaşı Maximianus ise batının imparatoru oldu. Bu şekilde ileride Batı Roma ve Doğu Roma imparatorluklarına dönüşecek yapıları oluşturmuş oldu.

293 yılında her iki Augustusun da kendilerine idarî meselelerde yardımcı olmaları ve bir verâset sistemi oluşturmak için Sezar adıyla birer alt imparator atamalarıyla imparatorluk biraz daha bölündü. Galerius Diocletianus'un altında, Constantius Chlorus da Maximianus'un altında Sezar oldular. Bu yapı modern uzmanların tetrarşi (Yunanca: "dörtlü yönetim") adını verdikleri yapıyı meydana getirdi. Roma'da yıllarca en yetkilli kişinin kim olacağı ile ilgili kanlı tartışmalar imparatorlar barışçıl bir yolla başa geçmelerini sağlayan bu yapıyla sona erdi. İmparatorluğun iki yarısında da her Sezar kendisini seçen Augustusun yerine geçecek ve kendine yeni bir Sezar seçecekti. 1 Mayıs 305'te Diocletianus ve Maximianus konumlarından feragat ettiler. İki Sezar'ı da Galerius seçti. Kendisi için yeğeni Maximinus'u, Constantius için ise Flavius Valerius Severus'u seçti. Bu düzenleme Diocletianus ve Maximianus döneminde ve onların ardından kısa bir süre işledi. Roma devleti içindeki gerilimler eskisine göre daha az şiddetliydi. Roma İmparatorluğu'nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi adlı eserinde Edward Gibbon bu düzenlemenin dört yönetici arasındaki evlilik bağları nedeniyle iyi işlediğini belirtir. Gibbon yeni düzenlemeyi "müziğin koro bölümüne" benzetir. Diocletianus ve Maximianus'un çekilmeleriyle armoni bozulmuştur.

Ateşli bir pagan olan Diocletianus başlangıçta bir süre tolerans gösterdiyse de imparatorluk içinde sayıları sürekli artan Hristiyanlar’dan rahatsızdı. Bu nedenle onları Nero'dan beri görülmemiş bir şekilde cezalandırdı. Bu tarihte Hristiyanlar’ın maruz kaldığı en büyük zulümlerden biriydi.
Konstantin hanedanı (305-363) Konstantin ve oğulları
Tetrarşi 25 Temmuz 306'da Constantius Chlorus'un ölümüyle sona erdi. Constantius'un Eboracum'daki askerleri ve oğlu Konstantin'i hiç vakit kaybetmeden Augustus ilan ettiler. 306'nın Ağustos ayında Galerius Severus'u Augustus pozisyonuna atadı. Roma'da ise Maximianus'un oğlu Maxentius 28 Ekim 306'da Augustus ilan edildi. Maxentius'u prateor muhafızı desteklemişti. Bu durumda imparatorluğun beş yöneticisi olmuştu. Dört Augustus (Galerius, Konstantin, Severus ve Maxentius) ve bir Sezar (Maximinus).

307 yılında Maximianus oğlu Maxentius'un yanında Augustus mevkine döndü. Böylece imparatorluğun yönetici sayısı altıya çıkmış oldu. Galerius ve Severus İtalya'ya Maximianus ve Maxentius'un üzerine sefere çıktılar. Severus 16 Eylül 307'de Maxentius tarafından öldürüldü. İtalya'daki iki Augustus Konstantin'i Maximianus'un kızı ve Maxentius'un kızkardeşi Fausta ile evlendirerek Konstantin ile ittifak kurdu. 307 yılı sonunda imparatorlukta dört Augustus (Maximianus, Galerius, Konstantin ve Maxentius) ve bir Sezar vardı.

311 yılında Galerius Hıristiyanlara yönelik zulme resmen son verdi ve Konstantin 313 yılında Milano fermanıyla Hıristiyanlığı yasal hale getirdi.

Konstantin'in ölümünün ardından imparatorluk üç oğlu arasında bölündü. Batı en büyük oğlu II. Constantinus ve en küçük oğlu Constans arasında paylaşıldı. Doğu ise Konstantinopolis de dahil olmak üzere II. Constantius'un oldu.

II. Constantinus 340 yılında en küçük kardeşi ile girdiği çatışmada öldü. Constans ise ordunun Augustus ilan ettiği Magnentius ile girdiği çatışmada 18 Ocak 350 tarihinde öldürüldü. Magnentius'a ilk muhalefet Roma'da kendini Augustus ilan etmiş olan Constans'ın baba tarafından kuzeni Nepotianus'tan geldi. Nepotianus annesi Eutropia ile birlikte öldürüldü. Diğer kuzeni Constantia, Vetriano'yu Magnentius'a karşı kendini Sezar ilan etmeye ikna etti. Vetriano 350 yılının 1 Mart'ından 25 Aralık'a kadar kısa bir süre başta kaldı. Daha sonra meşru Augustus Constantius tarafından çekilmeye zorlandı. Mütegallibe Magnentius Constantius ile çatışma halinde 353 yılına kadar batıda hüküm sürmeye devam etti. En son yenilgisinin ardından intihar etti ve böylece Constantius yegane imparator konumuna geldi.

Ancak 360 yılında Constantius'un yönetimine yeniden muhalefet geldi. Constantius baba tarafından kuzeni ve üvey kardeşi Julianus'u 355 yılında batının Sezar'ı ilan etmişti. Sonraki beş yıl boyunca Julianus aralarında Alamanların da bulunduğu istilacı Germen kabilelere karşı bir dizi zafer kazanmıştı. Bu sayede Ren sınırını güvenlik altına almış ve muzaffer Galyalı askerleri boşta kalmıştı. Constantius o sırada Pers hükümdarı II. Şapur'a karşı başarısız giden harekâtında ordusunu güçlendirmek için Julianus'un askerlerinin doğuya gönderilmesini emretti. Bu emir üzerine Galyalı askerler ayaklandı. Julianus'un Augustus ilan ettiler. Gerek Constantius, gerekse Julianus bir iç savaşa hazır değildi. Constantius'un 3 Kasım 361'de ölmesi bu savaşın yaşanmasını engelledi.

Julianus ve Jovianus (361-364)
Julianus iki yıl boyunca tek başına hüküm sürdü. Yıllar önce Hristiyan olarak vaftiz edilmişti ancak kendisini Hristiyan olarak görmüyordu. Hükümdarlığı döneminde amcası ve üvey babası Konstantin ve kuzenleri ve üvey kardeşleri II. Constantinus, Constans ve II. Constantius tarafından paganlığa getirilen kısıtlamalar ve cezalandırmalar kaldırıldı. Aksine Hristiyanlığa yönelik benzer kısıtlamalar ve gayri resmî cezalandırmalar getirildi. 362 yılında pagan tapınakları yeniden açıldı ve tapınak mülkleri yeniden tesis edildi. Önceden sürgüne gönderilmiş olan Hıristiyan piskoposlar geri çağrıldı. Geri gelen Ortodoks ve Ariusçu piskoposlar sürtüşmelerine kaldıkları yerden devam ettiler ve bu da kiliseyi büsbütün zayıflattı.

Julianus'un kendisi geleneksel bir pagan değildi. Kişisel inançları büyük ölçüde neoplatonizm ve antik Yunan ayinlerinden oluşuyordu. Rivayete göre Büyük İskender'in reenkarnasyonu olduğuna inanıyordu. İnançlarını anlatan felsefe çalışmaları yapmıştı. Ancak kısa süreli paganizmi diriltme çabaları ölümüyle sona ermiştir. Julianus II. Şapur ile olan savaşa devam etmiştir. Savaşta ölümcül bir yara almış ve 26 Haziran 363 günü ölmüştür. Gibbon'ın Roma İmparatorluğu'nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi kitabına göre okla ölümcül bir yara aldıktan sonra kampına götürülmüş ve burada bir veda konuşması yapmış ancak bu konuşmada bir vâris göstermeyi reddetmiştir. Ardından generalleriyle ruhun doğası üzerine tartışmış, ardından bir bardak su istemiş, suyu içtikten kısa süre sonra da ölmüştür. Döneminin pagan kaynakları tarafından bir kahraman, Hıristiyan kaynakları tarafındansa hain olarak gösterilmiştir. Gibbon Julianus'tan olumlu bahsetmiştir. Çağdaş tarihçiler kendisini tartışmalı biri olarak görür.

Julianus'un hiç çocuğu yoktu ve bir vâris de göstermemişti. Subayları biraz muğlak bir subay olan Jovianus'u imparator seçtiler. Perslere Trajan döneminde kazanılan toprakları bırakan antlaşmayla tanınır. Hristiyanların imtiyazlarını geri vermiştir. Hristiyan kabul edilmesine karşılık inançları ile ilgili çok fazla şey bilinmemektedir. 17 Şubat 364 günü ölmüştür.
Valentinianus Hanedanı (364-392)
Valentinianus ve Valens

Yeni Augustus'un seçimi yine subaylara kaldı. 28 Şubat 364 günü Pannonialı subay Valentinianus Bitinya'da Nikaia'da Augustus seçildi. Ancak ordu bir yıl içinde iki kere lidersiz kalmıştı, bu yüzden subaylar Valentinianus'tan bir eş yönetici seçmesini talep ettiler. 28 Mart'ta Valentinianus küçük kardeşi Valens'i eş yönetici olarak seçti ve imparatorluğu Diocletianus'un yaprığı şekilde böldü. Valentinanus Batı Roma'nın, Valens ise Doğu Roma'nın başına geçti.

Valens'in seçilmesi çok geçmeden tartışmalara neden oldu. Julianus'un anne tarafından Kilikyalı bir kuzeni olan Procopius'un Julianus'un muhtemel vârisi olacağı düşünülmüş ancak hiçbir zaman böyle bir belirleme yapılmamıştı. Jovianus'un seçilmesinden beri saklanmaktaydı. 365 yılında Valentinianus Paris'te ve ardından da Reims'te Alamanlara karşı seferdeyken Procopius Konstantinopolis'teki iki lejyonu rüşvet yoluyla yanına alıp Doğu Roma başkentinin kontrolünü ele geçirdi. 28 Eylül'de Augustus ilan edildi ve çok geçmeden Trakya ve Bitinya'yı kontrolüne aldı. İki muhalif Doğu Roma imparatorunun savaşı Procopius'un yenilgisine kadar sürdü. Valens Procopius'u 27 Mayıs 366'da idam ettirdi.

4 Ağustos 367 tarihinde Valentinianus ve Valens tarafından üçüncü bir Augustus daha ilan edildi. Valentinianus'un sekiz yaşındaki oğlu Gratianus, vekâleti güvence altına almak için kâğıt üstünde eş yönetici seçildi.

375'in Nisan ayında Valentinianus Pannonia'yı istila etmiş olan Germen kabilelerin üzerine sefere çıktı. Tuna üzerine bugün Slovakya sınırları içinde olan Komarno'da elçilerle yapılan bir görüşmede Valentinianus öfkeli bir şekilde bağırırken kafasındaki damarlardan biri çatladı ve 17 Kasım 375'te bu rahatsızlıktan ötürü öldü.

Gratianus o sırada henüz 16 yaşında olduğu ve imparator olmak için hazır değildi. Buna karşılık Pannonia'daki askerler henüz üç yaşında olan kardeşini II. Valentinianus adıyla imparator ilan ettiler.

Gratianus bu kararı kabu etti ve Batı Roma'nın Galya bölümünün idaresini üstlendi. İtalya, İllirya ve Afrika resmî olarak kardeşi ve üvey annesi Justina tarafından idare ediliyordu. Ancak esas yetki yine de Gratianus'un ayağındaydı.

Edirne Savaşı (378)
Bu sırada Doğu Roma İmparatorluğu da Germen kabilelerle sorunlar yaşıyordu. Bir doğu Germen kabilesi olan Teuringi Hun istilasından kaçmak için topraklarını terk etmişti. Liderleri Alavivus ve Fritigern ile Doğu Roma'ya sığınmışlardı. Valens onları müttefik olarak 376 yılında Tuna'nın güneyine yerleşmelerine izin vermişti. Ancak eyalet kumandanlarıyla sorunlar yaşayan kabile Romalılara karşı ayaklandı.

Sonraki iki yıl boyunca çatışmalar devam etti. Valens bizzat kendisi 378 yılında bir sefer düzenledi. Gratianus amcasına Batı Roma ordusundan destek gönderdi. Ancak sefer Romalılar açısından felaketle sonuçlandı. İki ordu Edirne yakınlarında karşılaştı. Valens sayısal üstünlüğünden ötürü kendine çok güveniyordu. Bazı subayları Gratianus'u beklemesini önerdiyse de diğerleri Valens'i hemen saldırmaya ikna ettiler. 9 Ağustos 378'de savaş Romalıların bozguna uğraması ve Valens'in ölümüyle sonuçlandı. Tarihçi Ammianus Marcellinus savaşta Roma ordusunun üçte ikisinin yokolduğunu hesaplamıştır. Ordunun kalan üçte biri geri çekilmeyi başarmıştır.

Savaşın çok uzun vadeli sonuçları olmuştur. Kayıpların içinde tecrübeli askerler ve değerli yöneticiler vardı. Yerlerine geçebilecek çok fazla kimsenin olmaması imparatorlukta liderlik sorunu doğrmuştu. Ayrıca Roma ordusu asker toplamakta da zorlanmaya başlamıştı. Sonraki yüzyılda ordunun büyük bölümü Germen paralı askerlerinden oluşacaktı.

Bir diğer sorun ise Valens'in ölümüyle Gratianus ve II. Valentinianus'un yegane iki Augustus olarak kalmış olmalarıydı. Bu durumda Gratianus fiilen tüm imparatorluktan sorumlu hale gelmişti. Ancak Gratianus Doğu Roma için bir Augustus arayışına girmişti. Eski bir seçkin general olan Kont Theodosius'un oğlu Theodosius'u seçti. Kont Theodosius bilinmeyen bir nedenle 375'te idam edilmişti. Theodosius 19 Ocak 379'da Augustus ilan edildi.
Theodosius hanedanı (379-457)
Batıda huzursuzluk

Gratianus Batı Roma'yı bir süre başarıyla yönettiyse de giderek kayıtsızlaştı. Zamanla Frank generali Merobaudes ve piskopos Milanolu Ambrose'nin kuklası haline geldiği kabul edilir. Gratianus Roma'da geleneksel paganlığı yasaklayarak ve Pontifex Maximus unvanından feragat ederek Roma Senatosunun bir bölümünün desteğini kaybetti. Romalı askerler arasında da barbar kabul edilen kimselerle yakınlığından ötürü popülaritesini yitirdi. Anlatılanlara göre kişisel hizmetleri için Alanları işe alıyor ve halk önüne İskit savaşçısı kılığında çıkıyordu.
Bu arada Gratianus, II. Valentinianus ve Theodosius'a dördüncü bir Augustus daha katıldı. Theodosius büyük oğlu Arcadius'u 383'ün ocak ayında Augustus ilan etti. Arcadius bu sırada beş veya altı yaşındaydı ve gerçek anlamda bir yetkisi yoktu. Yine diğer üç Augustus tarafından da eş yönetici olarak tanındı.

Gratianus'un azalan popülaritesi yılın sonraki bölümlerinde dört Augustus içinde sorunlar yaratacaktı. Britanya'da bulunan İspanyol Kelt general Magnus Maximus 383 yılında askerleri tarafından Augustus ilan edildi ve Gratianus'a karşı ayaklanıp Galya'yı işgal etti. Gratianus Lütes'ten Lugdunum'a kaçtı ve burada 25 Ağustos 383'te 25 yaşında öldürüldü.

İznik itikatını benimsemiş olan Maximus dine aykırı düşüncelere karşı cezalar getirdi. Bunun sonucunda Augustusun kilise üzerinde bir yetkisinin olmadığını savunan Papa Siricius ile arası açıldı.

Gratianus'un ölmünün ardından Maximus, o sırada on iki yaşında olan II. Valentinianus ile mücadele etmek zorunda kaldı. İlk birkaç yıl Alpler iki rakip Batı Roma imparatoru arasında sınırdı. Maximus Britanya, Galya, Hispania ve Afrika'yı kontrol ediyordu. Maximus kendisine başkent olarak Augusta Treverorum'u (Trier) seçmişti.

Maximus çok geçmeden resmen tanınmak için II. Valentinianus ve Theodosius ile müzakerelere başladı. 384 yılına gelindiğinde müzakereler sonuçsuz kalmıştı. Maximus yalnızca meşru bir imparatorun yapabileceği bir şeyi yaptı ve çocuk yaştaki oğlu Flavius Victor'u Augustus ilan etti. O yılın sonunda imparatorluğun başında beş Augustus (II. Valentinianus, Theodosius, Arcadius, Magnus Maximus ve Flavius Victor) vardı.

Theodosius 385 yılında karısı Aelia Flaccilla'nın ölümünün ardından II. Valentinianus'un kız kardeşi Galla ile evlendi ve böylece iki Augustus arasındaki ilişkiler güçlendi.

386 yılında Maximus ve Victor sonunda Theodosius taafından resmen tanındı. Ancak Valentinianus ikisini de tanımadı. 387 yılında Maximus rakibinden kurtulmaya karar vererek Alpleri üzerinden Po vadisine geldi ve Milano'yu doğrudan tehdit etmeye başladı. Valentinianus ve annesi Selanik'e kaçtılar ve burada Theodosius'tan yardım istediler. Theodosius 388 yılında batıya sefere çıktı ve Maximus'u yendi. Maximus 28 Temmuz 388 günü Aquileia'da yakalandı ve idam edildi. Magister militum Arbogast Falvius Victor'u öldürmek üzere Trier'e gönderildi. Theodosius Valentinianus'u yeniden başa getirerek kendisini desteklemeye ve diğer taht gaspçılarına karşı korumaya devam etti.
İmparatorluğun son kez bölünmesi
II. Valentinianus 392 yılında Viyana'da öldürüldü. Arbogast Eugenius'u imparator yapmayı planlıyordu. Ancak doğu imparatoru Theodosius Eugenius'u imparator olarak tanımayı reddetti ve batıyı işgal ederek Arbogast ve Eugenius'u Frigidus Savaşında yenilgiye uğratıp öldürdü. Böylece imparatorluğu kendi yönetimi altında birleştirmiş oldu.
Roma İmparatorluğu'nun bölünmesinin nedenleri:
  • Paralı askerlerin ayaklanması
  • Valilerin ayaklanması
  • Ekonomik sıkıntılar
  • Savaşların uzaması
  • Hristiyan halkın ayaklanması
  • Kavimler göçünden gelen kavimlerin Roma savunmasını çökertmeleri
Theodosius imparatorluğun tümünü yöneten son imparatordur. 395 yılında ölümünün ardından imparatorluğu oğulları Arcadius ve Honorius arasında bölüştürüldü. Arcadius başkenti Konstantinopolis olmak üzere doğunun imparatoru, Honorius da başkenti önceleri Milano sonradan ise Ravenna olan batının imparatoru oldu. Roma devleti beşinci yüzyıl boyunca farklı iktidar merkezlerinde iki farklı imparatora sahip olmaya devam etti. Doğuda, Latince resmî yazışmalarda, Yunanca halk arasında konuşuluyordu (Bu durum daha sonra değişecek ve Yunanca Doğu Roma İmparatorluğunun resmi dili olacaktır). İki imparatorluk siyasi olarak değilse de ismen, kültür bakımından ve tarihî bakımdan aynı devletti.
Batı Roma İmparatorluğu (395-476)
395'ten sonra Batı Roma'nın başındakiler genellikle kukla imparatorlardı. Çoğu zaman imparatorluğun gerçek yöneticileri magister militum ve patrici unvanlarını almış güçlü askerlerdi. (395-408 yılları arasında Stilicho, 411-421 yılları arasında Constantius, 433-454 yılları arasında Aetius ve 457-472 yılları arasında Ricimer).

Roma şehri 410 yılında isyancı Vizigotlar tarafından üç gün boyunca, 455 yılında da daha önce görülmemiş bir şekilde Vandallar tarafından on dört gün boyunca yağmalanmıştı.

474 yılının Haziran ayında Julius Nepos Batı Roma imparatoru oldu. 475 yılında magister militum Flavius Orestes ayaklandı ve oğlu Romulus Augustus'u Roma imparatoru yaptı. Nepos Dalmaçya'ya kaçtı. Öte yandan Doğu Roma imparatoru Zeno kendisini tanımadığı için Romulus teknik olarak bir gaspçıydı ve Nepos hâlen yasal olarak Batı Roma'nın imparatoruydu. Yine de Romulus Augustus son Batı Roma imparatoru olarak bilinir.

476 yılı genel olarak Batı Roma İmparatorluğu'nun sona erdiği tarih olarak kabul edilir. O yıl Orestes hizmetindeki Germen paralı askerlerinin İtalya'dan toprak edinme taleplerini reddetti. Aralarında Herulilerin de olduğu askerler ayaklandı. Ayaklanmanın başında Germen Kralı Odoacer vardı. Odoacer ve adamları Orestes'i yakalayıp idam ettiler. Birkaç hafta içinde Ravenna ele geçirildi ve Romulus Augustus tahttan indirildi. Odoacer çok geçmeden İtalya'nın geri kalan kısmını da ele geçirdi.
Doğu Roma İmparatorluğu (395-1453)
Batı Roma İmparatorluğu'nun 5. yüzyılda yıkılmasına karşılık daha zengin olan Doğu Roma İmparatorluğu ayakta kalmayı başardı ve 6. yüzyılda imparator I. Justinianus yönetiminde İtalya ve İllirya'nın bir bölümünü Ostrogotların, kuzey Afrika'yı Vandalların ve Hispania'nın güneyini de Vizigotların elinden almayı başardı. Güney Hispania'nın işgali kısa süreli olduysa da kuzey Afrika bir yüzyıl kadar Doğu Roma'nın elinde kaldı. 1453 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun Konstantinopolis'i (İstanbul) fethetmesiyle Doğu Roma İmparatorluğu yıkıldı.
 

lalala

Moderator
Moderator
Katılım
9 May 2019
Mesajlar
833
Tepkime puanı
877
Puanları
0
Yaş
35
Cinsiyet
Kadın
İtalya'nın minik Roma'sı büyüyerek Anadolu topraklarına kadar yol almıştır, Ekonomik sıkıntılar ve kavimlerin saldırısı etkisi altında kalmışlardır.Ta ki 1453de İstanbu'un Fatih'i roma imparatorluğunu, devirene kadar. Bu cografyada hemen her buyuk devlet romanin mirascısı oldugu iddiasinda bulunmustur.Hala Ayasofya Camimizin açılışında çırpındıkları gibi...Geçti Bor'un pazarı....eeeey Roma :)
 
Üst
Alt