Peygamberimizin Omuzundaki Aslan

İraşe’den Mekke’ye gelen bir adam deve satıyordu. Müşteriler içinde Ebû Cehil de vardı. Ebû Cehil, adamın devesini beğenip satın aldı. Ancak götürdüğü devenin parasını getirmedi. Deve sahibi beklemekten usanınca parasını almak için vasıta aramaya başladı. Etrafa bakınırken Kabe’nin yanında toplanmış olan müşrikleri gördü, yanlarına vanp ricada bulundu:

– Sizin büyüklerinizden olduğu söylenen Ebû Cehil benden deve satın aldı, ama paramı getirmedi. Ben köyünde işi gücü olan bir adamım. Ne olur araya girin de paramı versin, bir an evvel köyüme gidip işime gücüme bakayım.

Müşrikler düşünmeye başladılar. Kimse ortaya çıkıp da, “Hakkını Ebû Cehil’den alman için vasıta olu* rum,” diyemedi. Ortalıktaki sessizliği bir müşrikin alaycı sözleri bozdu. Şöyle diyordu müşrik:

– Şu ilerde namaz kılan bir adam var. onu görüyor musun? Onun adına Muhammed derler. Sen O’na git, O ndan ricada bulun. Zira O, Ebû Cehil’le çok yakın dosttur. Hakkını alır, bir an evvel köyüne dönmeni sağlar.

Hiçbir şeyden haberi olmayan deve sahibi yabancı, gösterilen tarafa doğru ümidle gitti. Arkasından müşrikler gülüşmeye başladılar. Yine bir cümbüş çıkacak bakın, diye alay ettiler.

Mâsum adam, namaz kılmakta olan Resûlüllah ın yanma vanp derdini aynen anlatü:

– Ebü Cehil devemi alıp götürdü, parasını da getirmedi. Ben buranın yabancısıyım, kimim, kimsem yok, ne olur vasıta olsanız da paramı alıp beni çocuklarımın yanma elimde parayla gönderseniz.

Resülüllah Hazretleri fakir köylünün kimsesiz hâline acıdı. Çoluk çocuğunun neler beklediğini düşündü. Hemen ayağa kalkıp işaret etti:

– Benimle gel, senin hakkını almak için Ebû Ce-hil’in kapısını çalacağım.

Durumu uzaktan seyreden müşrikler, yeniden gülüşmeye başladılar.
İçlerinden birini olup biteni anlaması için peşlerine takmak istediler.:

– Git, Ebû CehiTin Muhammed’e nasıl hakaret edeceğini gözlerinle gör, sonra da gel bize zevk ile anlat, dediler.

Adam peşlerine takılıp takibe başladı.

Resûlüllah Aleyhisselâm, Ebû CehiTin kapışma gelmiş ve sert yumruklarla kapıyı vurmuştu. İçerden bir ses geldi:

– Kim o?
– Ben Muhammedim.

– Anlamadım, sen kimsin?

Resûlüllah Hazretleri sesini daha da sertleştirerek cevap verdi:

~ Ben Muhammedim!

Birkaç dakika sonra kapı yavaşça açıldı. Gözleri faltaşı gibi açılan Ebû Cehil, karşısında Resûlüllah’ı görünce ne yapıp, ne diyeceğini şaşırdı. Resûlüllah’ın İkazı başında patladı:

– Bu kimsesiz adamın parasını hemen ver. Bunu almak için geldim buraya!

Resûlüllah’ın omuzlarına doğru gözleri dikilmiş olan Ebû Cehil kekeleyerek cevap verdi:

– Derhal, derhal. Sadece bir-iki dakika bekleyin o k kadar!..

Evin içteki odasma giden Ebû Cehil, devenin paralı smı getirip adama bir, iki diyerek saydı, borcunu öde-• di. Sonra da titreyen sesiyle:

– Tamam mı? diye sordu. Kimsesiz adamın tamam işaretinden sonra hemen kapıyı kapayıp kilitledi. Garip köylünün yüzü gülmüş, çocuklarına hediye alarak gideceği hayâli kendini sevindirmişti. Doğruca müşrik topluluğunun yanma vardı. Gönderdikleri zâtın Ebû Cehil den hakkını aldığını söylerek, o zâta karşı duyduğu sevgiyi anlattı. Şaşıran müşrikler birbirlerine bakarken gönderdikleri adam da gelip köylünün söylediklerini aynen te’yid etti.

– Muhammed, Ebû CehiTden tek kelime ile parayı aldı, ben de hayretle seyrettim durumu, dedi.

Bir de baktılar ki, pürtelâş Ebû Cehil de kendilerine doğru geliyor. Kızgınlıklarını yenemeden çıkıştılar:
– Ey Ebû’l-Hakem, sana ne oldu ki, Muhammed’in karşısında tek kelime itirazda bulunmadan istediğini hemen yaptın, köylünün kendisine sevgi duymasına sebeb oldun. Biz seni Muhammed’den korkmaz sanırdık!

Ebû Cehil hâlâ üzerinden atamadığı hayretle cevap verdi:

– Ben, Muhammed’den aslında korkmazdım, ama bu defa korkulacak bir durumla karşılaştım. Vallahi deve parasını değil, evimdeki paranın tümünü de istese kuzu kuzu verecektim.

– Hayrola ne gördün?
– Ne olacak, aslan.
– Ne aslanı?
– Ne aslanı olacak, Muhammed’in aslanı.
– Neredeydi bu Muhammed’in aslanı?

– Omuzlan üzerinde. Kapıyı açıp da bakınca Muhammed’in omuzlan üzerinde oturmakta olan aslanı şu iki gözlerimle gördüm. Âdeta bana doğru fırlamaya hazırlanmış halde bekliyor, Muhammed’in bir işaretine bakıyordu. Paraya itiraz edecek olsaydım, bir işaretle üzerime atılacak, beni parça parça edecekti. Bunun için köylünün parasını tek kelimeyle verip aslandan kurtuldum.
 
Üst
Alt