Neden Aşık Oluruz? Aşkın Bilimsel Nedeni

Fineas

Epik
Kullanıcı
Katılım
14 Mar 2018
Mesajlar
4,287
Tepkime puanı
4,885
Puanları
0
Konum
İzmir
Cinsiyet
Erkek
Aşk tıpkı diğer duygularımız gibi biyolojik ve fizyolojik bileşenlerin etkisi ile ortaya çıkar. Aşkın başlangıcında beynimizde meydana gelen süreçler, aşağıdaki sistemler tarafından yönetilir: Cinsel dürtü, romantik sevgi, bağlanma ve ödül sistemleri.


Aşkın bilimsel bakış açısı ile değerlendirilmesi, onu cansız mekanik süreçlere indirgemez. Bu makale tam tersine aşkın görkemli, ışık saçan doğasının ardındaki biyolojik ve fizyolojik süreçleri anlayarak, günümüzün dijital ve hızlı gündelik yaşamında saman alevi gibi parlayıp sönen bu olağanüstü duygunun, uzun süreli sağlıklı bir bağlılığa dönüşmesi konusunda doğrulanmış bilimsel bilgileri aktarmak için kaleme alınmıştır.

1595922495795.png




Aşkın İşaretleri


En belirgin üç işareti vardır. Birincisi, âşık olunan kişiye karşı ilginin artması hatta odaklanmaya varması. İkincisi, duygu yelpazesinin aşırı genişlemesi. İşler yolunda giderken aşırı coşkulu mutluluğun yerini işlerin yolunda gitmemesi durumunda derin endişelerin ve kederlerin alması. Üçüncüsü, âşık olunan kişiye karşı hissedilen irrasyonel (mantıksız) sahiplenme duygusunun ortaya çıkması hatta bunun takıntı haline gelmesi.


Ancak bu üç temel işaretin âşık olan kişilerde nasıl görüleceği ile ilgili bir genelleme yapmak mümkün değildir. Çünkü aşk, birlikte çalışan birçok sistemin eşleşmesi ve çoğalması ile gelişen bir süreçtir.

Beynin Aşktaki Rolü

İlgili Sistemler


Aşkın ortaya çıkmasına neden olan biyolojik ve fizyolojik bileşenler, beynimizdeki bazı sistemler tarafından yönetilir. Bu sistemler;


  1. Cinsel dinamik: Cinsel hazza karşı duyulan daimî karşı konulması zor bir arzu olarak tanımlanır.
  2. Romantik sevgi: Bu sistem, aşkın başlangıç döneminde hissedilen sevinç ve mutluluk duygusunun ortaya çıkardığı takıntıları ve heyecanları yönetir.
  3. Bağlılık: Uzun süreli ilişkilerin kurulmasını sağlayan bağlılık sisteminin temel duygusu güven ve huzurdur.
  4. Ödül: Aşkın ürettiği coşkulu duygulardan sorumlu olan ödüllendirme sistemi, beynimizin ilkel bölümünde salgılanan hormonlarla aktive olur.


Sistemler nasıl çalışır?

Bu sistemler bir grup kimyasal ve vagus siniri tarafından yönlendirilir. Burada en önemli doğal uyarıcı dopamindir. Dopamin, beynin bu sözü edilen ilkel bölgesinin ihtiyaç duyduğu tatmin duygusunu sağlar. Bu süreç, beynimizdeki ödül sisteminin aktive olmasıdır. Bu sistem, arzulanan şeye ulaşmak için harekete geçme güdüsüne neden olarak arzu nesnesine odaklanmamıza yol açar. Ödül sistemi, istediğimizi elde edemememiz durumunda daha da aktifleşir. Hatta ulaşılmak istenen amaç yaşamın yegâne ereği haline bile gelebilir. (Reddedilmenin neden olduğu saplantılar, aşk uğruna dağları delmeler işte tam da bu sistemin aşırı aktive olmasıdır.)


Diğer önemli oyuncular ise oksitosin, vasopressin ve serotonindir. Bunlar romantik duygu ve davranışlara yol açarlar. Bunların kökleri bağlanma sistemine dayanır. Bağlanma sistemi annenin bebeğini emzirmesi sırasında bu hormonların salgılanması ile de ortaya çıkar. Anne ve bebek arasında yaşam boyu süren güçlü bağların kurulması işte bu sistemin aktive olması sayesinde gerçekleşir.


Vagnus siniri adeta beyni kalbe bağlar, ince yüz kaslarımızı uyarır. Âşık olduğumuz kişi ile göz teması kurmamıza ve yüz ifadelerimizi onun yüz ifadesi ile senkronize etmemize neden olur. Âşık olduğumuz kişiyi kalabalık içinde kolaylıkla seçmemizi, gürültü içinde onun sesini diğer seslere göre daha kolay ayırt etmemizi sağlar.

Neden “O”?

Sinir bilimcilerin ve antropologların üzerinde ısrarla durdukları bir soru, birçok alternatif varken niçin spesifik olarak “o” kişiye âşık olduğumuzdur. Tek eşlilik sadece insan türünde değil birçok başka hayvan türünde de gözlenir. Bu türler arasında kurtlar ve kuğular sayılabilir. Kurtların ve kuğuların çiftleşmeyi tercih ettikleri favori eşleri olur.


İnsanlar, çocukluklarından başlayarak yaşam boyu kendilerine çekici gelen özelliklerin listesini bilinçsizce oluştururlar. Bu bilinçsizce oluşturulmuş listeye uyan biri ile karşılaştığımızda da organik ve biyolojik yapımız gereği aşk duygusuna yol açan hormonları salgılarız.


Bilimsel araştırmalar, “tek eşlilik” ve “gerçek aşk” kavramlarının, organik ve biyolojik yapımıza uygun olmadığını ortaya koymuştur. Yani “ölümsüz aşk” kavramı aslında bir mittir. Biyolojik yapımız gereği ölümsüz bir aşk mümkün değildir. Çünkü aşk duygusuna yol açan hormonların örneğin dopaminin salgılanması coşkulu duygulara neden olur ancak coşkunun devam edebilmesi için tıpkı uyuşturucu maddelerin verdiği hoşluğun devam edebilmesi için dozu artırmak gerekmesi gibi bir süre sonra beynimizin dopamin ile uyarılan bölgesi mevcut doza karşı tolerans geliştirir. Cicim aylarının bitmesinin nedeni de işte budur. Cicim ayları bitmeye yüz tuttuğunda, bağlılık sisteminin devreye girmesi ve bunu yoğun ve devamlı çabanın (emeğin) izlemesi, evlilik ya da uzun süreli birliktelik gibi sosyal kontratların doğmasını sağlar.


İnternetin yaygınlaşması ile ortaya çıkan eş bulma programları sayesinde iletişimin neredeyse hiç çaba harcamadan gerçekleşiyor olması, ölümsüz aşk mitinin neden olduğu yanlış beklentiler, doğamızın bize sunduğu görkemli aşk duygusunu yaşamamızın önündeki ciddi engellerdir. Aşk aslında başımıza gelen bir şey değil, bizzat bizim ürettiğimiz muhteşem bir duygu durumudur.

Kaynaklar

 
Üst
Alt