Han

En Güzel Edep Güzel Ahlaktir...!
Kullanıcı
Katılım
20 Ocak 2021
Mesajlar
7,620
Tepkime puanı
6,991
Puanları
0
Konum
Huzur🧿
Cinsiyet
Erkek

Kültürleşme Nedir?​

Farklı iki kültürün etkileşimi neticesinde her iki tarafın da değişikliğe uğramasıdır. Ancak asıl değişiklik kültürel baskıya maruz kalan tarafta olur. Az gelişmiş ülkelerin Batılılaşması tipik bir kültürleşme örneğidir.

Birbirinden farklı iki kültürün farklı şekillerde temas etmesiyle alışveriş içerisine girmeleri, bu alışveriş neticesinde birbirinden alıp verdikleri öğelerin gittikçe birbirine karışması ve kökenlerinin bilinemez hale gelmesi ile ortaya çıkan bir süreçtir.

Bu sürece giren iki kültürün ikisi birden, birbirlerinden etkilenerek değişmektedir. Biz bu değişimler neticesinde, değişen öğelerin kökenini unuturuz ve böylece o öğe girdiği kültürün özelliği haline gelir.

Kültürleşmeye maruz kalmamış kültür çok azdır. Coğrafî olarak yalıtılmış veya dünyanın ücra bölgelerinde saklı kalmış kültürler dışındaki kültürlerin tamamı, başka kültürlerle temasa girmiş ve kültürleşmeye uğramıştır.

Tarihte görmüş olduğumuz en büyük kültürleşme hareketlerinden birisi İÖ. 4. Yüzyılın sonlarında başlayan Helenizm hareketidir. Büyük İskender’in doğu seferleri ile başlayan bu süreçte Helen kültürü bir yandan İran, Mezopotamya ve Hint kültürlerinden etkilenerek değişime uğrarken doğu kültürleri de belirli ölçülerde Helen kültürünün etkisi altına girmiştir.

Benzer biçimde Osmanlı kültürü Balkanlar’a girdiğinde oradaki Slav kültürleri üstünde çok büyük bir etki yarattı; Slav dillerine bir çok Türkçe kelime geçti, kahvenin Osmanlılar üstünden Balkanlar’a yayılmasıyla, Türkiye’dekine benzer kahve alışkanlıkları ortaya çıktı; diğer yandan Balkan kültürleri de Osmanlı kültürünü etkiledi.

Pek çok Balkan yemeği Osmanlı mutfağına girdi; müzik, halk oyunları vs. Gibi halk kültürüne ait bir çok öğe, hemde Balkanlarda yaşamakta olan Türkçe konuşan toplulukların kültür fonksiyonları haline geldi.

Nereye baksanız ya da hangi konuya el atsanız bir yanından insan ile alakalı bir boyut ortaya çıkıyor ve insanın gündeme gelmesi ile birlikte de Kültürleşme kavramı önem kazanıyor. Kültürleşme kavramının temelinde insan olgusu yatmaktadır. İnsan bir canlı olarak vardır, doğar, yaşar ve ölür.

Tüm canlıların geçtiği aşamalardan doğal olarak insan da geçer. Kültürleşme’nin temelinde yatan insan kavramı sadece biyolojik anlamda insan değildir.

Akıl taşıyan, düşünen ve hemde psikolojik varlık olarak insanın, yalnızca insan olması sebebiyle, doğuştan bazı haklarının var olduğu savı, Kültürleşme düşüncesinin başlangıcı olmuştur. İnsan, doğanın olduğu kadar toplumsal yaşamın da ürünüdür. İnsanların birer birer bir araya gelmesi nasıl ki toplumları yarattıysa, günümüz anlamında insanı da bu toplumlar ortaya çıkarmışlardır.

İnsanın hem doğadan gelen bir yanı, hem de toplumdan gelen bir yanı bulunur. İnsan genel olarak bu iki kaynaktan gelen boyutları ile anlam ve kişilik kazanmaktadır. İnsanı, insan yapan doğa ve toplum kaynakları, Kültürleşme’nin genel boyutlarının belirlenmesinde de en önemli göstergelerdir.

İnsan üzerine her bilim dalı tarafından değişik tanımlar geliştirilmiştir. İnsan için getirilen her tanımın değişik yanları gerçekliğe uygun ve doğrudur. Ne var ki, hiçbir tanım yeterli bir açıklama getirememiş ve insan olgusunu bütün boyutlarıyla ortaya koyamamıştır.

İnsan kavramının çağımızdaki içeriğine kavuşmasında, insanın doğuştan gelen bazı haklarını araması, ve bunları zaman içinde toplumsal gerçeklik içinde kazanmasının önemli işlevleri bulunur.

Her dönemin değişen şartlarında, insan kendi kişiliğini bulmaya ve beğendiğini toplumsal gerçeklik içinde kanıtlamaya çaba göstermiştir. Toplumların olduğu kadar, dönemlerin de şartları birbirlerinden farklı olmuş ve bunlar insan kavramı ile Kültürleşme anlayışlarına belirli etkiler yapmışlardır.

Kültürleşme’nin düşünsel temelleri, çok eski dönemlere kadar uzanır. Dört yüz sene önce başlayan Kültürleşme anlayışı, çağımızda de sürmektedir. Bu arayış daima çok daha iyiye, daha gelişmişe ve daha yeniye doğrudur.

Nitekim günümüzde artık global bildiriler ile belirlenen Kültürleşme’nin daimi olarak yeni haklar çağdaş belgelerle ve sözleşmelerle eklenmektedir. İnsan gibi yaşama isteği ile başlayan bu savaş giderek Kültürleşme üstünde bireyler arası ve global etkin bir kamuoyu yaratılmasını sağlamıştır. Bu da kamuoyunun giderek bilinçlenmesine ve Kültürleşme sorununu daimi olarak gündemde tutulmasına neden olmuştur.

Dünya ülkelerinde evrensel Kültürleşme; kamuoyu, baskı ve teröre yönelen ülkelerdeki siyasal rejimleri fazlası ile etkilemiş ve uygar ülkelerin önde gelen kuruluşlarıyla toplum kesimleri, daimi olarak geri kalmış ülkelerdeki baskı ve terör rejimlerini denetleyerek, onların Kültürleşme’nin çiğnemelerine izin vermemiştirler.

Ekonomik gelişimlerin yeni aşamaya ulaşması ve özellikle ekonomi alanında görülen tekelleşme eğilimleri de Kültürleşme’nin olumsuz yönde etkilemiştir. Ekonomik çıkarlar doğrultusunda işbaşına gelen iktidar ve yöneticilerin, Kültürleşme’nin umursamaz tutumları karşısında, baskı ve terör altında ezilen dünya halkları, Kültürleşme kavgasını giderek çoğalan bir bilinçle yürütmüşlerdir.

Herkesin çok daha iyi, gelişmiş ve refah içinde bir dünya düzeni kurulmasını istediği çağımızda, artık Kültürleşme’nin bugün varmış olduğu seviyeden geri dönülmesini beklemek boş bir düştür. Ne var ki, Kültürleşme ve özgürlüklerine dayalı dünya nimetlerinin ve ulusal gelirlerin dengeli dağıldığı, adil ve korkusuz bir dünyanın gerçekleşmesinde, ülkeleri ve halkları yönetenler birleşmedikçe insanların hakları konusunda kendilerini güvence altında görebilmeleri oldukça zor görünmektedir.

İnsanlığı, kitleler halinde ezmeye ve yok etmeye yönelik silahlanma yarışı sürdükçe, insanlık ne yoksulluktan, ne de bunun gibi tehlikelerden kurtulamayacak ve Kültürleşme, hiçbir zaman güvence altında olmayacaktır.

Her ülkenin halkı, özgür ve bağımsız biçimde, dünya kamuoyu önünde ağırlığını koymadıkça; Kültürleşme’nin çağdaş anlamda bir düzene kavuşabilmesi ve güvenceli bir düzene geçebilmesi biraz zor görünmektedir.

Büyük ülkelerin ekonomik ve siyasal üstünlükleri, teknolojik devrimin yarattığı olanaklar ve üstün silah gücü insan haklarının belli başlı düşmanları olarak varlıklarını sürdürmektedirler.

Zamanla ortaya çıkan haklar, belirli bir süreç içinde global bildiriler ve sözleşmelerle hukuksal bir nitelik kazanmış ve evrensel seviyede geçerliliğe sahip olabilmiştir. Uluslararası bildiri ve sözleşmelerin yarattığı dayanışma, güvence konusunda yeni bir aşama sağlamış ve demokratik ülkeler, bu alanda kararlı bir örgütlenmeye giderek, Kültürleşme’nin çiğnenmesine karşı evrensel bir tavır geliştirebilmişlerdir.

-Alinti-
 
Üst
Alt