Kleopatra (Son Firavun) Kimdir?

"Sesi istediği her titreşimi çıkarıp istediği her dili kullanabildiği çok telli bir müzik aleti gibiydi"...

Romalı ünlü tarihçi Plutarkhos Kleopatra'yı böyle tanımlıyordu. Roma halkının bir numaralı düşmanı ilan edilen bu kadınla ilgili sıfatlar İlkçağ'ın en büyük imparatorluğunu kuran devletin resmi sanatçılarının ağzında günümüze kadar çarpıtılarak geldi.

Kimine göre o erkek delisi bir kadındı. Kimine göre ise beyninde her türlü entrikanın dolaştığı kötü ruhlu bir kadın. Romalı şair Horacius Kleopatra'nın öldüğü gün "zafer flamalarının çıkartılıp evlere asılmasını" önermişti.

Aradan bin yıl geçmesine karşın egemen kültür o denli etkin olmuştu ki Dante bile onu "lüks ve şehvet düşkünü" olarak tanımlamıştı. Kuşkusuz "Kleopatra miti"nde Hollywood'un payını da inkâr etmemek gerekir.

Gerek Cecil B. De Mille'in 1934 yapımı "Kleopatra" gerekse de Joseph Mankiewicz'in dev prodüksiyonu 4 Oscar ödüllü 1963 yapımı "Kleopatra" filmi (Liz Taylor Richard Burton ve Rex Harrison) bu miti daha da güçlendirdi.

Her iki ünlü filmde de Mısır kraliçesi erkekleri tuzağına düşüren entrikalar çeviren ve rakiplerini zehirle ortadan kaldırmayı hedefleyen tutkulu ve hırslı bir kadın olarak seyirciye sunulmuştu.

Oysa gerçekte VII. Kleopatra yani son Mısır kraliçesi ve son firavun gerek karakter bakımından gerekse fiziksel açıdan hiç de anlatıldığı gibi bir insan değildi. Ancak ne yazık ki tarihi her zaman kazananlar yazmıştı.

Sezar'dan olan çocuğu Sezarion'un bile kafasını uçurtacak kadar Kleopatra'dan nefret eden Octavius bu mağrur kraliçeyi bir kez dize getirdikten sonra ailesinin kökünü kazımakla yetinmemiş tüm sanatçılarını ve filozoflarını onu karalama kampanyası için harekete geçirmişti.

Son yıllarda ardı ardına Kleopatra üzerine yayımlanan araştırma anı ve roman türü kitaplarda biraz daha objektiflik egemense de "Kleopatra miti" ile ilgili yanlışların bazıları bu eserlerde de varlığını sürdürüyor.

Son 10 yıldır arkeolog Franck Goddio ve İtalyan sanat tarihi profesörü Paolo Moreno Mısır'ın son firavununu yakın takibe aldılar ve onun hayatı alışkanlıkları giyim tarzı ve eğitimi konusunda çok önemli ama resmi tarihe ters düşen bilgilere ulaştılar.

Gerçek Kleopatra nasıl bir insandı? Her şeyden önce kısa boyluydu. Vücudunun çok güzel olduğu söylenemezdi ancak hatları düzgündü. Gözleri ve teni açık renkteydi.

Bütün bu özellikler aslında çok doğaldı. Çünkü Kleopatra bir Mısır kraliçesi olmasına karşın Yunan soyundan geliyordu.

Kleopatra'nın fiziksel özelliklerinin en somut kanıtı ise Sezar'ı daha 23 yaşındayken Roma'da ziyaret ettiği dönemde heykeltıraş Stefanos'a verdiği çalışma...

"Eskilino'lu Venüs" olarak bilinen bu heykelin Kleopatra'nın aslına en sadık heykeli olduğu yaklaşık tüm bilim adamları tarafından kabul görüyor.

Kleopatra'nın yüz yapısına ilişkin en iyi belge ise Berlin Müzesi'nde korunan ve üstünde Kleopatra'nın resmi bulunan madeni para...

Üçgen bir yüz hattına iri ve uzun bir burna dar bir alna sahip...

En tipik özelliği ise alt dudağı... Kalın ve etli alt dudağı Ptolemaios Hanedanı'ndan geldiğinin en somut kanıtı...

Karakterine gelince... Kraliçenin saray entrikaları konusunda uzman olduğunu herkes kabul ediyor.

Ancak unutmayalım ki 18 yaşındayken kokuşmuş bir krallığın iplerini elinde tutuyordu. Üstelik bütün bölgenin tek hakimi olan Romalılar'ı da göz ardı etmemek gerekiyor.

Bu bağlamda kendisini her zaman ünlü Mısır firavunlarının varisi olarak görmesine rağmen Kleopatra böylesine karmaşık dengelere sahip bir ortamda Yunan geleneğinden gelen gerçekçi ve ayakları yere basan bir politika izlemek zorunda kalmıştı.

Entrikalar çevirmek siyasal rakiplerini zehirlemek komplolar kurmak ve ihanet aslında Mısır kraliçesinin politik öncelikleri değildi.

Bunların hepsi İlkçağ'ın ve özellikle Roma sarayının vazgeçilmez siyasal numaralarıydı. Ancak Kleopatra'nın bunları yapmasının yanı sıra çok büyük sulama kanalları inşa ettirdiğini özellikle köylülerin yaşam düzeyini yükseltmek için önemli iyileştirmeler yaptığını ne yazık ki çok az tarihçi yazıyor.

Kleopatra Petra kralı Abdül ve Romalı bir ressamla yaşadığı küçük birkaç kaçamak dışında sevdiği insanlara (Sezar ve Antonius) hep sadık kaldı.

O zayıflamış Mısır Krallığı'nın özellikle doğudan gelen Pers tehlikesi karşısında Roma ittifakı olmadan kendi başına varlığını koruyamayacağını görmüştü. Roma ile her zaman bir ittifak aradı.

Ama bunun asla tam boyun eğme anlamına gelmemesi için çabaladı. Amacı Roma ile birlikte eski Mısır'ın Firavunlar Mısırı'nın gücünü yeniden yaratmaktı. Büyük İskender'in hayali olan bu büyük imparatorluğun başına da Sezar'dan olma oğlu Sezarion'u uygun görüyordu.

Kleopatra gerçeği tablosunu eğitimiyle tamamlayalım. Mısır kraliçesi tarihçi Plutarkhos'un belirttiği gibi "güzel olmaktan çok zeki ve kültürlüydü"...

54 yaşının tüm olgunluğu ve şöhretinin zirvesini yaşayan Sezar'ı sadece güzelliğiyle baştan çıkardığını ileri sürmek tarihi biraz zorlamak olur. Kleopatra tam 12 dili mükemmel derecede konuşuyordu.

Mısır'a 300 yıl boyunca hükmeden Ptolemaios Hanedanı'nın hükümdarları arasında Mısır diliyle konuşan tek kişi Kleopatra'ydı. Ötekiler sarayda Yunanca konuşmayı tercih ederlerdi.

Kleopatra efsanesine ilişkin mutlaka düzeltilmesi gereken son bir nokta da engerek yılanıyla intihar etmesi... Rakotisli eski köle Eudomon'un ona gönderdiği incir sepetinin içinde bir yılan vardı ama ölüm engerek yılanından değil gerçek bir kral kobradan geldi.

Kızkardeş Arsione: Gölgede kalan kadın...

Roma sokakları tıklım tıklım doluydu. Sezar'ın zafer arabası çiçek yağmuru altında ağır ağır ilerledi. Arkasından Galya ormanlarından Afrika çöllerinden ve Pontos dağlarından koparılıp alınmış yüzlerce çıplak kadın köle geliyordu. Bir centurio'nun taşıdığı pankartta şu on iki altın harf vardı: "Veni vidi vici" (Geldim gördüm yendim)...

Ünlü tutuklular görüldüğünde halk Afrikalı kabile reislerini Ortadoğu krallarını İspanya soylularını doğu rahiplerini görmek için birbirini ezmeye başladı.

Tutuklular arasında bir kız çocuğu vücudunun inceliğine sahip omuzlarından aşağı yele gibi sallanan sarı saçlarıyla Romalı askerlere bile kendini kabul ettiren bir kadın vardı.

Zincirlere bağlı bir şekilde yarı çıplak dolaştırılırken bakışlarına müthiş bir meydan okuma ve tavırlarına da kırılmaz bir gurur egemendi.

Bu insan Kleopatra'nın kızkardeşi Arsinoe'ydi. Erkek kardeşi Ptolemaios ile birlikte Kleopatra'nın kraliçeliğine karşı çıkmış ve Mısır'ın Sezar'a teslim edilmesini onaylamamıştı.

Topladığı Mısırlı askerlerden ve çöl bedevilerinden oluşan bir orduyla Sezar'a saldırmış ama yenilmişti.

Tarihi gerçekten de kazananlar yazıyordu. Mısır tahtı için mücadeleyi de Sezar'ın gücüyle Kleopatra kazandığı için tarih onun bu akıllı ve gizemli kardeşinden ne yazık ki fazla söz etmiyor.

Babaları Ptolemaios'un cenaze töreninde bir lahdin başında toplanan 4 kardeş arasında iktidar savaşı daha o anda başlamıştı.

Geleneklere göre erkek kardeşi Ptolemaios ile evlenmek zorundaki Kleopatra en büyük kardeş olarak Mısır tahtına geçecekti.

Babasının sürekli "asla Roma'ya karşı gelme" biçimindeki uyarılarını hiç unutmayan Kleopatra iktidarın Roma olmadan koparılamayacağını da kavramıştı.

Ancak Roma'ya kimin hakim olduğu kesin değildi.

Senato'nun güvendiği isim Pompeius ile Sezar ciddi bir iç savaşta karşı karşıya gelmişlerdi ve ilk günlerde ibre Pompeius'tan yana dönmüştü.

Ancak Pharsalos Savaşı'yla birlikte Roma'nın geleceğine damgasını vuracak isim belli olmuştu:

Sezar. Şimdi Mısır sarayındaki iktidar kavgasında iki isim Ptolemaios ve Kleopatra Sezar'ı kazanmak zorundaydılar. Küçük kız kardeş Arsinoe ise farklı düşünüyordu.

Tarihçiler tarafından engin bir coğrafya ve tarih bilgisine sahip olduğu belirtilen Arsinoe hem bir kadının dişiliğine hem de bir erkeğin cesaretine ve coşkusuna sahipti.

Onun hedefi Eski Mısır uygarlığını yeniden yaratmak Ortadoğu'yu kapsayan büyük bir imparatorluk kurmaktı. Bunun için de kendi halkına yani Mısırlılar'a ve Ortadoğu'daki sayısız krallığa bölünmüş halklara güveniyordu. Arsinoe'ye bu fikirleri aşılayan lalası Ganimede'ydi.

Eski bir Yukarı Mısırlı köle olan Ganimede doğup büyüdüğü topraklar üzerinde Roma askerlerinin çizmesini görmeye katlanamıyordu.

Arsinoe Kleopatra'ya karşı açıkça ağabeyi Ptolemaios'u desteklemekle birlikte aslında kendi iktidarını planlıyordu.

Kleopatra'ya karşı hiçbir zaman gerçek bir sevgi beslemeyen Arsinoe zeki ve hassas bir kadındı.

Tarihçiler onun vahşi bir kişiliği olduğunu söylüyorlar.

Gerçekten de ablasına karşı giriştiği iç savaşta silah kuşanıp askerlerinin önünde çatışmalara katılmaktan çekinmemişti.

Arsinoe Kleopatra ile giriştiği iktidar savaşını Sezar'ın ablasına verdiği destek nedeniyle yitirdi. Roma'da bir esir gibi teşhir edildi.

Daha sonra Kleopatra'nın araya girmesiyle Efes'teki Artemis Tapınağı'na sürgüne yollandı. Ancak Arsinoe burada da rahat durmadı.

Sezar'ın katilleri Cassius ve Brutus ile bağlantıya geçti. Kıbrıs kralı Serapion'un da katıldığı geniş bir muhalefet cephesi oluşturmaya çalıştı.

Öte yandan Arsinoe'nin Mısır'da hâlâ önemli sayıda taraftarı vardı. Bu durum hem Kleopatra'yı hem de artık kaderini onun ellerine bırakan Antonius'u kaygılandırıyordu.

İşte o nedenle Arsinoe Antonius'un emriyle Artemis Tapınağı'nın basamaklarında müttefiki Kıbrıs ve Girit kralı Serapion ise Knidos'ta Romalı lejyonerler tarafından öldürüldü.

Antonius'un adamları Kleopatra'nın erkek kardeşi olduğunu ilan eden bir başka isyancının izini de Finike'de bulmuş ve kurdukları pusuda öldürmüşlerdi. Kleopatra artık rahat bir nefes alabilirdi.

Edebiyat ve sinemada Kleopatra

İhanet Roma lejyonları tutkulu aşklar cinayet meydan savaşları intiharlar...

Böylesine bir konunun ve kahramanların sanatın dikkatini çekmemesi mümkün mü? Tarihçilerden tiyatro yazarlarına şairlerden romancılara Kleopatra çok geniş bir edebi etkinliğin ana temalarından biri...

Octavius'un emriyle onu karalamak için kaleme sarılan Cassius Plutarkhos Horacius Flavius Lucanus gibi Romalı tarihçileri bir yana koyarsak Kleopatra üzerine yazanlar en genel hatlarıyla ikiye ayrılıyor:

Mısır kraliçesinin kadın yönünü ön plana çıkaranlar ve onun siyasi kimliğiyle ilgilenenler.

Çelişkiler öylesine açık ki... Örneğin bir numaralı Sezar düşmanı olan Lucanus Sezar-Kleopatra aşkını bir entrika birliği olarak tanımlarken Ortaçağ'ın ünlü şairi Boccaccio bu ilişkiyi eşitler arasında bir birlik ve aşkın yeni yüzü olarak sundu.

Bernard Shaw ise "Sezar ve Kleopatra" (1901) oyununda Kleopatra'yı Sezar'ın en tehlikeli fethi olarak görüyordu.

Epik tiyatronun büyük ustası Bertold Brecht de onun isminden etkilenmiş ve Üç Kuruşluk Opera (1928) oyununun sonunda org çalan kahramanının ağzından "Kleopatra büyük güzelliğin hiçbir şeye yaramadı.

Kölen yaptığın iki imparatorluktan geriye sadece küller kaldı..." demişti. Kısacası Brecht bile onun hakkında yanıltıcı bir portre çizmişti.

Oysa gerçek bir Kleopatra kimliği için 1607 yılında William Shakespeare'in yazdığı "Antonius ve Kleopatra" oyununa bir göz atabilirdi.

Shakespeare bu oyunda Kleopatra'nın güzelliğini değil zekâsını ve insancıl büyüklüklerini ön plana çıkarmıştı.

Ancak Kleopatra hakkındaki tarihsel yanılgılarda kuşkusuz en büyük rolü yedinci sanat oynuyor.

Sinema bu tarihi isimle daha 19. yüzyılın sonlarında ilgilenmişti. Sessiz sinemanın büyük ustası Melies'in en önemli filmlerinden biri Kleopatra'ydı.

Sessiz sinemanın 1907-1917 yılları arasında çok sayıda Kleopatra filmi çekildi. Ancak bunların içinde en önemlisi J.G. Edwards'ın imzasını taşıyan Amerikan yapımı "Kleopatra" filmiydi. Mısır kraliçesini sinemanın o tarihteki en büyük vamp oyuncusu olan Theda Bara canlandırmıştı.

Far çekilmiş gözleriyle süzgün süzgün bakan göğüsleri açık Kleopatra imajı bu filmle doğmuştu. Tabii bu imajı güçlendiren yılanları da unutmayalım.

1934 yılında Cecil B. De Mille'in yönettiği "Kleopatra" filmi o tarihe kadar gerçekleştirilmiş en pahalı yapımdı. Ama o da Kleopatra portresine vamplık dışında yeni bir renk getirmiyordu.

1945 yılında İngiliz yönetmen Gabriel Pascal'in "Sezar ve Kleopatra" filminde ilk kez Bernard Shaw'un müdahalesiyle vamplıktan farklı bir Kleopatra izliyoruz. Ancak bu uzun sürmüyor.

Bir yıl sonra Meksikalı yönetmen Roberto Garvadon "Antonius ve Kleopatra'nın Son Saatleri" filminde vamplık mitine erotizmi de karıştırıyordu.

1953 yılında Joseph L. Mankiewicz Kleopatra filminin oyuncularını saptarken Antonius rolü için önce Marlon Brando'yu düşünmüştü.

Senaryoyu beğenmeyen Brando "hayır" yanıtı verince ibre Richard Burton'a döndü. Kleopatra için ise zaten başından beri aklında bir tek isim vardı: sayısız kez evlenip boşanan yani tam bir erkek öğüten değirmen olan Elizabeth Taylor. Öyle ya tarihteki yanlış imajıyla kim Kleopatra'ya daha uygun olabilirdi ki...
 
Üst
Alt