KAYGILARIMIZ NELER

Hamd âlemlerin Rabbi, Maliki, Rahman ve Rahim olan Allah (c.c)’a, Salat O (c.c)’nun kulu ve elçisi olan Hz. Muhammed (s.a.v)’e selam bu kutlu nebinin âline, ashabına ve bugünde O (s.a.v)’nun yolunda ayak izine basan müminlerin ve müminelerin üzerine olsun.

KAYGILARIMIZ

Hamd âlemlerin Rabbi, Maliki, Rahman ve Rahim olan Allah (c.c)’a, Salat O (c.c)’nun kulu ve elçisi olan Hz. Muhammed (s.a.v)’e selam bu kutlu nebinin âline, ashabına ve bugünde O (s.a.v)’nun yolunda ayak izine basan müminlerin ve müminelerin üzerine olsun.

Geçen ki yazımızda kaygılarımızdan bahsetmiş ve bu kaygılarımızın ashab gibi olmadığını genellikle dünyalık kaygılar içerisinde olduğumuzu anlamıştık ve bu yazımızda da bunlardan kurtulmanın yollarına bakacağız. Dileyen nasihatlere kulak verir onlar için faydalı olur, dileyen de kulak kapatır. Bilse de anlamayan ve değişmeyenlerden olur.

Evet, kaygılarımız hep dünyalık. Çünkü kalplerimizde Allah (c.c) yok, çünkü Allah (c.c)’ı hakkıyla tanıyamıyoruz. Dilimiz ne kadar Allah (c.c)’ı seviyorum dese de amellerimiz bizi yalancı çıkarıyor.

Tıpkı bir çocuğun annesine “annemi ben çok seviyorum” deyip de annesini sözlerini dinlememesi ve hatta zıttına hareket etmesi, belki arada bir işine geldiği yerde dediklerini yapması gibi. Sizce o anne o çocuğun seni seviyorum sözüne ne kadar güvenir? Ya da bir karı koca düşünün. Birbirlerine sevdiklerini söylüyorlar ama birbirlerinin istediklerini yapmıyorlar. Bu sevginin kıymeti olur mu? Yoksa sevdiği uğruna dağları delip geçen fedakârlıklar yapan âşıkların mı sevgisi daha kıymetlidir)

Her akıl sahibi sağlıklı düşündüğünde bunun mümkün olmadığını sevdiğini söyleyip de onun uğruna fedakârlık yapmayanların sevgisinin bir kıymetinin olmadığını bilir. İşte bunun gibi kullarında dilleriyle “ben Allah (c.c)’ seviyorum” deyip de Allah (c.c)’ın emirlerine uymayıp yasaklarından kaçınmadığında “ seni seviyorum Allah’ım” demenin hiçbir kıymeti yoktur.

Bu da gösteriyor ki bizim kaygımızın sahabenin kaygısı gibi olmasını istiyorsak öncelikle kalplerimizden başlamalıyız. Çünkü Rasulullah (s.a.v) şöyle buyuruyor:
“Şunu iyi bilin ki; insan vücudun da küçük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa bütün vücud iyi olur, bozulursa bütün vücud bozulur. İşte o et parçası kalptir.” (Buhari, İman)

Demek ki düzelmek istiyorsak, dünyalık kaygılardan kurtulmak istiyorsak kalpten başlamalıyız ki diğer organlarda sağlığına kavuşsun. Peki bunu nasıl yaparız? Bununla alakalı kalbin durumunu İbni Cevziyye (rh.a) çok güzel açıklamış bizlere, sözü ona bırakalım:

“Kalp mahallinde zıt iki şeyin bir arada bulunmadığı, iki sevginin bir kalpte yer etmediği gibi, İtikat ve iradeyle ilgili konularda da zıtlık bulunmaz. Kalpte ki inanç ve sevgi batıl ise, Hakka ve onu sevmeye dair bir inanç o kimsenin kalbinde asla bulunmaz. İşte Allah (c.c)’tan başkasına sevgi besleyen, O’ndan başkasını düşünen, seven, şevk duyan ve dost olan kalp de böyledir. Bu kalpte Allah (c.c)’a olan muhabbet, düşünce, sevgi, kendisiyle karşılaşmaya şevk duymaya da ancak O’ndan başkasına olan bağlılık yok olduğu takdirde gerçekleşir. Diliyle Allah (c.c)’ı zikredip, organlarıyla da hizmet etmek ancak O’ndan başkasını zikretmeyi terketmekle ve ona hizmet etmeyi bırakmakla mümkün olur.

Dolayısıyla kalp yaratılmışlarla dolu olup bunlarla meşgul olmakta ve faydasız, batıl ilimlerle yoğunsa işte bu kimsenin kalbinde Allah Teâlâ’yla meşguliyet, O’nun isimleriyle, sıfatlarıyla ve hükümleriyle dolu bir yer yoktur demektir.

İşte İmam Cevziyye (rh.a)’nin gösterdiği pencere çok net ki kalpler temizlenmeli, önce kalplerimizden Allah (c.c)’dan başka şeyleri silmemiz gerek. O’dan başkasının ne dediğini bir kenara bırakmak gerek, hayatımızdaki tüm batılları önce belirleyip sonra da hepsine “La – hayır” balyozunu indirmek gerek, indirmek gerek ki kalp temizlensin ve yerini Allah (c.c) sevgisi alsın.

Çünkü Allah (c.c) temizlenen kalplere hükmeder kirli, kibirli, hasetçi, şirk bulaşmış kalplere Allah (c.c) sevgisi girmez ve hükmetmez.

Rabbimiz Teâla ne buyuruyor;

“Ancak Allah’a temiz bir kalple gelenler o günde (kurtuluşa erer.)” (Şuara 89)

İbn Kesir (rh.a) tefsirinde burada ki kalbi selimi Muhammed İbni Sirin: Allah’ın Hakk olduğunu, hiç şüphe olmaksızın kıyametin mutlaka geleceğini, Allah (c.c)’ın kabirdekileri diriltecek olduğunu bilmesidir.” Diye açıklanmıştır. İbni Abbas da bu ayetle ilgili şöyle diyor;

-Kalbi selim, Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet etmektir. Mücahid, Hasan ve başkaları da; kalbi selimin, şirkten kurtulmuş bir kalp olduğunu söylerler. Said ibni Müseyyeb, kalbi selimin sıhhatli bir kalp olduğunu ve bunun müminin kalbi olduğunu söyler. Zira münafığın kalbi hastadır. Allahu Teâla onlar hakkında: “Kalplerinde bir hastalık vardır.” (Bakara 10)buyurmuştur. Ebu Osman en-Neysaburi de der ki: O, bid’at’ten soyulmuş kurtulmuş, sünnette huzur bulmuş olan kalptir.

Evet, âlimlerimiz bizlere çok güzel açıklamış, bu gerçekleri görmemiz de kendimizi tembellikten silkeleyip okumaya, araştırmaya vermemizle olur. Maalesef bugün bizler her şeyi araştırıp da güya inandığımızı söylediğimiz İslam’ı bir kenara bırakmışız. Herkes kolaylıkla ben Müslümanım diyor ama İslam ne demek onu bilmiyor. Düşünmüyoruz, Akletmiyoruz bu yüzden de gerçekleri göremiyoruz. Bir kişi Yahudiliği bilmeden Yahudi olamıyor hatta doğmasa da olamıyor, Hristiyanlar da dinlerini biliyor ama nedense İslam’a gelince bilmeye gerek yokmuş gibi bakılıyor. Söyler misiniz dille papağan ben Hristiyan’ım dese Hristiyan olur mu ki ben Müslümanım demekle de Müslüman olsun. Papağanın ne söylediğini bilmeden tekrarlaması gibi bizlerde ne söylediğimizi bilmeden Kelime-i Şehadeti söyleyerek Müslüman olacağımızı zannetmişiz. Peki, Müslüman olmak bu kadar kolaydı, sadece dille bunu söylemeye bağlıydı da Ebu Cehil’in zoru neydi ki reddetti hem de o kadar güzel tekliflere rağmen. Ya da ashabın derdi neydi ki bu kelime uğruna o kadar işkenceye maruz kaldı.

Ya Hz. Muhammed (s.a.v), O niye o kadar imtihana tabi tutuldu, iman ettim demekle kurtuluyordu madem, neden iman ettim deyip yerinde oturmadı, köşesine çekilmedi de mücadele etti? Madem Müslüman olmak bu kadar kolaydı da neden Ebu lehep ve onun gibiler bunu reddetti hem de ahiret inancı olmalarına rağmen, cennete ve cehenneme inanmalarına rağmen, neden Müslümanım diyemedi, neden Kelime-i Şehadeti getiremedi? Dile zor geldiğinden mi? Hâlbuki o Arap’tı ve Kur-an ilk Arap kavme indiği için dili de Arapçaydı. Düşünelim lütfen! İslam’ı düşünelim, Müslümanları düşünelim, yaşadıklarını araştıralım. Okuyalım, anlamaya çalışalım da bakalım ondan sonra da bu kadar kolay

Müslümanım diyebilecek miyiz?

İşte buyurun bizim kaygımız bu olsun.

Acaba ben Müslüman mıyım?

Acaba Müslüman olarak ölebilecek miyim?

İslam ne demektir? Neden İslam dinini seçtim?

Sahi ben neden İslam’ı bilmiyorum?

Ya bu halimle ölüp cehenneme gidersem?

Cennet için garantim var mı?

Neden ilk Müslümanlar Kelime-i Tevhidi söylediklerinde işkenceye maruz kaldılar da ben bu kadar çok söylememe rağmen hala rahat rahat yaşayabiliyorum? Hâlbuki onların yaşadıkları dönemle benim dönemim pek de farkı yok.O günde beşeri kanunlar hakimdi bugünde,

Hırsızlık desen hat safhada, zina onlardan beter, yalan onlarda ki gibi bugünde yaygın ve doğru söyleyen o zaman ki gibi bugünde parmakla gösterilir olmuş. İçki, kumar, fallar neredeyse her yerde.

Can güvenliği, mal, nesil, din, namus güvenliği o zaman da yoktu şimdi de yok. O dönemin adı cahiliyeydi, bugünde aynı cahillerin hüküm sürdüğü dönem. Peki, fark ne?
Sadece teknoloji…

Onlar da maddi olarak şartlar daha ilkeldi, bugün ise biraz daha modern. Ama ne farkeder ki o kadar teknolojinin ilerlemesine rağmen insan hala cahil, dönem hala cahiliye…

Hâlbuki teknoloji bizim için, İslam için araç olmalıydı ve gelişmemize araç kılmalıydık. Teknoloji İslam’ı değiştirmedi. İslam aynı İslam, hakiki samimi Müslümanlar yine aynılar, fedakâr, cefakâr, vefakârlar. Biz de öyle miyiz? Neyimizi feda ettik İslam için, ne kadar vefalıyız Rabbimize verdiğimiz sözün karşısında ne çektik ki inancımızdan, “İman ettim” dediğimizden dolayı?

Evet, sorumuzu tekrarlayalım.

Ben Müslüman mıyım acaba?

Biz Müslüman mıyız acaba?

Rabbimiz kalplerimizi senin kirli dediğin her türlü şeyden arındır. Sana döndür.

Halimizi düzelt ve gerçek Müslümanlardan olabilmeyi bizlere nasip eyle.

Rabbimiz canımızı Müslüman olarak al ve bizi Salihlerle beraber eyle. (Allahumme Âmin)

Başta olduğu gibi sonda da bütün övgüler Allah (c.c)’a aittir.

ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN
 
Üst
Alt