Netflix’in Türkiye’de çektiği ilk dizisi yayınlandı. Peki dizi nasıl olmuş, neler anlatıyor ve devamında neler anlatabilir? Sürpriz kaçıranlara yer vermeden aktarmaya çalışacağız.
Hakan: Muhafız ya da Netflix’te bilinen adıyla The Protector, bizden de iyi işlerin çıkabileceğinin kanıtı. Yıllar içerisinde çok iyi Türk dizileri de izledik, yalan yok! 90lara damgasını vurmuş aile konulu dizilerden bu yana televizyonlarda biraz garip hikayelere doğru yol aldık. Bu durum insanların televizyon izleme alışkanlıklarının da değişmesine yol açtı.
Netflix insanların hayatına girdiğinden beri bu platformun sunduklarıyla insanların kafasında bir düşünce belirdi. Netflix yapıyorsa iyidir, düşüncesinin çoğu zaman işlediğini gördük. Fakat ben bunun sadece Netflix ile alakalı değil yönetmenle de alakalı olduğunu düşünüyorum. Hikaye ne kadar iyi olursa olsun, yönetmen koltuğuna geçen ismin vizyonu diziyi iyi bir noktaya çekiyor. Muhafız’ın da bu yapıda olduğuna inanıyorum.
İstanbul Düşerse Bil Ki Son Yakındır!
Dizinin esinlendiği Kara Kalem kitabında böyle yazmıştı İpek Gökdel. Başta Can Evrenol olmak üzere dizinin vizyonun bizlere aktaran yönetmenlerin başarıyla anlatmaya çalıştığı hikaye de buydu. Dizinin ana karakteri başından sonuna kadar İstanbul’du. Gerek çekimler, gerek tercih edilen mekanlardan İstanbul’u baştan aşağıya gezebiliyorsunuz. Hikayemiz ise fragmanlardan da gördüğünüz üzere pek fantastik.
Konuyu çok fazla anlatmayacağım. Zaten fragmanlardan ve sağda solda yayınlanan haberlerde okumuşsunuzdur. Hem işin sürprizi bozulmasın diye de bu kısma çok girmek istemiyorum. Biraz daha hikayenin geçtiği dünyaya bir bakalım derim. İstanbul, bildiğimiz İstanbul. Sokak aralarında top oynayan çocuklarıyla, metropol lakabını hak eden devasa yapıları ve trafiğiyle İstanbul’un tüm güzelliklerini ve çirkinliklerini bir arada görebiliyorsunuz. Yine de diziyi taşıyan yönetmenlerin bakış açısı ve yıldızı parlayan oyunculuklar.
Dizinin geneli için tüm oyunculukların iyi olduğunu söyleyemem. Burada sanırım biraz Netflix tarafından kaynaklı bir “Amerikanlaştırma” durumu söz konusu. Bazı diyaloglar o kadar yalın kalmış ki bir sonraki cümlelerinde ne diyeceğini az çok tahmin ediyorsunuz. Hayır, hikaye bizim ülkede geçtiği için değil. Bunca zamandır ABD merkezli dizilerle fazla haşır neşir olduğumuz için nasıl konuşmaların geçeceğini az çok tahmin ediyorsunuz. Buradan ne yazık ki bir eksi puanı hanesine yazdırıyor dizi.
Öte yandan daha bizden, daha içten konuşmalar ve karakterler de var. Özellikle Mazhar Dragushakarakterini canlandıran Mehmet Kurtuluş’un performansına hayran kaldım. Karakter bizden olmasa da duruşuyla, hareketleriyle izlerken en gerildiğim sahnelerde Mazhar karakteri vardı. Bir de Tekin’icanlandıran Mehmet Yılmaz Ak’ı da alkışlamak gerek. Kötü polis rolünü güzel sırtlamış.
Geriye kalan rollerde aklımda Faysal Erdem isimli iş adamını canlandıran Okan Yalabık var. Kendisini yıllardır kafamda hep Nathan Drake olarak yer edinmiş. İlk başlarda biraz zorlandım.
Dizinin atar damarı Çağatay Ulusoy’un ise kendini geliştirdiğini düşünüyorum. Klasik Türk Dizilerinden üzerine yapışan o “serseri ama akıllı” rolünü burada da devam ettirmiş fakat verilen karakterin ağırlığının altından da kalkmış. Oyuncu tercihleri ve karakterlerle olan uyumları güzel oturtmuşlar.
Daha Maceramız Bitmedi
Muhafız, 10 bölümü boyunca bazen tökezliyor. Görsel efektler konusunda sosyal medyada bir sürü paylaşım dolaşıyor. Evet, biraz kötü durduklarını kabul etmem gerekiyor ama karşımızdaki de milyon dolarlık bir dizi değil ki. Ha, tabi iş bizden çıkıyor diye de her şeyi övmemek gerek. Buna da katılıyorum. Keşke o görsel efekt kısımlarında biraz daha titiz çalışsalarmış dedim.
Dizinin tökezlediği bir başka konu ise daha önce de bahsettiğim üzere Amerikanvari anların çok olması. Bunun haricinde ilk birkaç bölüm oldukça yavaş ilerliyor. Tam ortalara geldiğinde hız kazanacağını düşündüğünüzde biraz frene bastığını gördüm. Bazı gereksiz sahneler olmadı değil. Dizinin süresini uzatmak adına birkaç tane fazladan hikaye oluşturmuşlar gibi geldi bana.
Şimdi şöyle bir geriye bakınca diziyi beğenmemişim gibi yazmışım fakat oldukça beğendim. Muhafız o kadar da kötülenecek bir dizi değil. Eğri oturalım, doğru konuşalım. Yer yer tökezlendiği anlar olsa da bunların altından kalkmayı da başarıyor. Oyunculuklar kendisini izlettiriyor. Çekimlerde kullanılan İstanbul arka planı gerçekten de olması gerektiği gibi. Hele bazı karakterler o kadar renkli ki “Ya acaba böyle insanlar var mı?” dedirtmiyor. Mutlaka karşınıza çıkmıştır.
Muhafız’ın İkinci Sezonuda gelecek. Onu da buradan söyleyeyim. Hikaye tam anlamıyla bitirilmedi. Ayrıca bu Ölümsüzler’in kim olduğu, Muhafız’ın nasıl ortaya çıktığına dair kalın bir sis perdesi var. Dizi bu hikayelere çok az değiniyor. Sanki anlatılacak kısım daha fazla gibi. Bu anlatılmamış hikayeleri de ikinci sezona saklamışlar gibime geliyor.
Hakan: Muhafız ya da Netflix’te bilinen adıyla The Protector, bizden de iyi işlerin çıkabileceğinin kanıtı. Yıllar içerisinde çok iyi Türk dizileri de izledik, yalan yok! 90lara damgasını vurmuş aile konulu dizilerden bu yana televizyonlarda biraz garip hikayelere doğru yol aldık. Bu durum insanların televizyon izleme alışkanlıklarının da değişmesine yol açtı.
Netflix insanların hayatına girdiğinden beri bu platformun sunduklarıyla insanların kafasında bir düşünce belirdi. Netflix yapıyorsa iyidir, düşüncesinin çoğu zaman işlediğini gördük. Fakat ben bunun sadece Netflix ile alakalı değil yönetmenle de alakalı olduğunu düşünüyorum. Hikaye ne kadar iyi olursa olsun, yönetmen koltuğuna geçen ismin vizyonu diziyi iyi bir noktaya çekiyor. Muhafız’ın da bu yapıda olduğuna inanıyorum.
İstanbul Düşerse Bil Ki Son Yakındır!
Dizinin esinlendiği Kara Kalem kitabında böyle yazmıştı İpek Gökdel. Başta Can Evrenol olmak üzere dizinin vizyonun bizlere aktaran yönetmenlerin başarıyla anlatmaya çalıştığı hikaye de buydu. Dizinin ana karakteri başından sonuna kadar İstanbul’du. Gerek çekimler, gerek tercih edilen mekanlardan İstanbul’u baştan aşağıya gezebiliyorsunuz. Hikayemiz ise fragmanlardan da gördüğünüz üzere pek fantastik.
Konuyu çok fazla anlatmayacağım. Zaten fragmanlardan ve sağda solda yayınlanan haberlerde okumuşsunuzdur. Hem işin sürprizi bozulmasın diye de bu kısma çok girmek istemiyorum. Biraz daha hikayenin geçtiği dünyaya bir bakalım derim. İstanbul, bildiğimiz İstanbul. Sokak aralarında top oynayan çocuklarıyla, metropol lakabını hak eden devasa yapıları ve trafiğiyle İstanbul’un tüm güzelliklerini ve çirkinliklerini bir arada görebiliyorsunuz. Yine de diziyi taşıyan yönetmenlerin bakış açısı ve yıldızı parlayan oyunculuklar.
Dizinin geneli için tüm oyunculukların iyi olduğunu söyleyemem. Burada sanırım biraz Netflix tarafından kaynaklı bir “Amerikanlaştırma” durumu söz konusu. Bazı diyaloglar o kadar yalın kalmış ki bir sonraki cümlelerinde ne diyeceğini az çok tahmin ediyorsunuz. Hayır, hikaye bizim ülkede geçtiği için değil. Bunca zamandır ABD merkezli dizilerle fazla haşır neşir olduğumuz için nasıl konuşmaların geçeceğini az çok tahmin ediyorsunuz. Buradan ne yazık ki bir eksi puanı hanesine yazdırıyor dizi.
Öte yandan daha bizden, daha içten konuşmalar ve karakterler de var. Özellikle Mazhar Dragushakarakterini canlandıran Mehmet Kurtuluş’un performansına hayran kaldım. Karakter bizden olmasa da duruşuyla, hareketleriyle izlerken en gerildiğim sahnelerde Mazhar karakteri vardı. Bir de Tekin’icanlandıran Mehmet Yılmaz Ak’ı da alkışlamak gerek. Kötü polis rolünü güzel sırtlamış.
Geriye kalan rollerde aklımda Faysal Erdem isimli iş adamını canlandıran Okan Yalabık var. Kendisini yıllardır kafamda hep Nathan Drake olarak yer edinmiş. İlk başlarda biraz zorlandım.
Dizinin atar damarı Çağatay Ulusoy’un ise kendini geliştirdiğini düşünüyorum. Klasik Türk Dizilerinden üzerine yapışan o “serseri ama akıllı” rolünü burada da devam ettirmiş fakat verilen karakterin ağırlığının altından da kalkmış. Oyuncu tercihleri ve karakterlerle olan uyumları güzel oturtmuşlar.
Daha Maceramız Bitmedi
Muhafız, 10 bölümü boyunca bazen tökezliyor. Görsel efektler konusunda sosyal medyada bir sürü paylaşım dolaşıyor. Evet, biraz kötü durduklarını kabul etmem gerekiyor ama karşımızdaki de milyon dolarlık bir dizi değil ki. Ha, tabi iş bizden çıkıyor diye de her şeyi övmemek gerek. Buna da katılıyorum. Keşke o görsel efekt kısımlarında biraz daha titiz çalışsalarmış dedim.
Dizinin tökezlediği bir başka konu ise daha önce de bahsettiğim üzere Amerikanvari anların çok olması. Bunun haricinde ilk birkaç bölüm oldukça yavaş ilerliyor. Tam ortalara geldiğinde hız kazanacağını düşündüğünüzde biraz frene bastığını gördüm. Bazı gereksiz sahneler olmadı değil. Dizinin süresini uzatmak adına birkaç tane fazladan hikaye oluşturmuşlar gibi geldi bana.
Şimdi şöyle bir geriye bakınca diziyi beğenmemişim gibi yazmışım fakat oldukça beğendim. Muhafız o kadar da kötülenecek bir dizi değil. Eğri oturalım, doğru konuşalım. Yer yer tökezlendiği anlar olsa da bunların altından kalkmayı da başarıyor. Oyunculuklar kendisini izlettiriyor. Çekimlerde kullanılan İstanbul arka planı gerçekten de olması gerektiği gibi. Hele bazı karakterler o kadar renkli ki “Ya acaba böyle insanlar var mı?” dedirtmiyor. Mutlaka karşınıza çıkmıştır.
Muhafız’ın İkinci Sezonuda gelecek. Onu da buradan söyleyeyim. Hikaye tam anlamıyla bitirilmedi. Ayrıca bu Ölümsüzler’in kim olduğu, Muhafız’ın nasıl ortaya çıktığına dair kalın bir sis perdesi var. Dizi bu hikayelere çok az değiniyor. Sanki anlatılacak kısım daha fazla gibi. Bu anlatılmamış hikayeleri de ikinci sezona saklamışlar gibime geliyor.