[KRSAG=https://forum.mevsim.org/makale/dukkali-ebu-abdullah-1_m.jpg]İBN RAHHÂL[/KRSAG]
Fas’ın orta bölgesinde, Fas-Merakeş şehirlerini birbirine bağlayan vadi üzerindeki Tâdilâ’dan (Tâdile) olup bu bölgede doğup büyüdüğü, daha sonra dönemin önemli ilim merkezlerinden Fas’a giderek dinî eğitimini tamamladığı anlaşılmaktadır. Hocaları arasında Ebû Ali Nûreddin Hasan b. Mes‘ûd el-Yûsî, Ebû Muhammed Abdüsselâm b. Tayyib b. Muhammed el-Kādirî el-Hasenî, Ebû Abdullah Muhammed b. Abdülkādir el-Fâsî, Ebû Abdullah Muhammed b. Hasan el-Miknâsî, Ebû Abdullah Muhammed b. Muhammed b. Ebü’l-Kāsım b. Sûde gibi âlimler yer alır.
Hayatı
İbn Rahhâl öğrenimini tamamladıktan sonra, Sultan Ebû İnân el-Merînî tarafından inşa ettirilen ve Fas’ın en büyük medreselerinden biri olan Mütevekkiliyye’de ders vermeye başladı. Halîl b. İshak el-Cündî’nin Mâlikî fıkhına dair el-Muḫtaṣar adlı kitabını okutmakla meşhur oldu, dersleri büyük rağbet gördü. Öğrencileri arasında Ebü’l-Kāsım İbn Saîd el-Amîrî el-Miknâsî, Ebû Zeyd Abdurrahman b. Muhammed el-Fâsî, Ebü’l-Bekā Muhammed b. Yaîş eş-Şâvî, Ahmed b. Mübârek es-Sicilmâsî, Ebû Abdullah Muhammed b. Muhammed el-Bekrî eş-Şâzelî, Ebü’l-Haccâc Yûsuf el-Müceylidî, Ebû Abdullah Muhammed b. Abdüssâdık ed-Dükkâlî gibi şahsiyetler vardır. Sultan Mevlây İsmâil zamanında (1672-1727) iki defa kadılık görevini üstlenen İbn Rahhâl önce Fas’ta, ardından Miknâs’ta (Meknes) kadılık yaptı. Fas kadılığından alındığı zaman yeniden eğitim ve öğretim hayatına döndü. Bir süre sonra tekrar Miknâs kadılığına getirildi ve 3 Receb 1140 (14 Şubat 1728) tarihinde vefatına kadar bu görevde kaldı.
Kaynaklar İbn Rahhâl’i, Mâlikî mezhebine olan derin vukufu ve bu mezhebin klasik metinlerinden birçoğunu ezbere bilmesi sebebiyle zamanında Mâlikî mezhebinin hâfızı, fetva ve nevâzil konusunda üstün yetenekli, güzel ahlâklı ve cömert bir kimse olarak anar, kadılık görevinde çok başarılı olduğunu ifade eder. Esasen kendisi de eserlerinde kadıların dirayet ve ferâset sahibi olması, şer‘î hükümler kadar halkın örf ve âdetini, tarafların ahlâkını ve ruh halini de iyi bilmesinin lüzumunu vurgulamıştır. İbn Rahhâl, fıkhı toplumun gelişim ve ıslahının hizmetinde kullanmanın gereğini savunuyor, bu sebeple meydana gelen olaylarda taklit yerine ictihadı ön planda tutarak fıkhî konular etrafında derinlemesine araştırma ve tartışma yapılmasını arzu ediyordu. Olaya ve dinin genel amaçlarına uygun düşmeyen ahkâmla hüküm veren kadıları eleştirir, onları daha fazla düşünmeye ve araştırmaya çağırırdı. Toplumda yerleşmiş bir kısım bâtıl inançları tenkit etmekten geri durmayan ve yaşadığı bölgenin şartlarını dikkate alarak ictihad yapan İbn Rahhâl, önceki bazı hükümlere muhalefet etmekten çekinmeyip görüşler arasında tercihte bulunmuş ve bazan farklı sonuçlara varmıştır. Meselâ davaların mescid içinde görülüp karara bağlanmasına karşı çıkmış, hâkimin âdil olduğunu bildiği şahitleri tâdile ihtiyaç duymadan hüküm verebileceği görüşüne muhalefet etmiştir.
Eserleri
1. Şerḥu Muḫtaṣarı Ḫalîl (Fetḥu’l-Fettâḥ). Halîl b. İshak el-Cündî’nin Mâlikî fıkhına dair meşhur eserine yazdığı bu şerh müellifin en önemli kitabı olup kendi görüş ve ictihadlarını da ihtiva eder. Talebesi Amîrî, eserin hemen hemen Mâlikî mezhebinin bütün metinlerini ihtiva edecek kadar kapsamlı olduğunu söylemiş, İbn Zeydân, el-Hizânetü’s-Sultâniyye’de on beş ciltlik bir yazma nüshasının bulunduğunu belirtmiştir (Târîḫu Miknâs, III, 8). Şerhin Rabat el-Hizânetü’l-melekiyye’de bazı ciltleri, Tıtvân’da el-Câmiu’l-kebîr Kütüphanesi’nde on beş ciltlik bir nüshası ve yine Tıtvân el-Mektebetü’l-âmme’de diğer bir nüshası (Keşfü’l-ḳınâʿ, neşredenin girişi, s. 29), Fas’ta Hizânetü’l-Karaviyyîn’de bazı ciltleri (M. Âbid el-Fâsî, I, 427; II, 531-532) ve Temgrût Dârü’l-kütübi’n-Nâsıriyye’de (nr. 624) bir cildi mevcuttur (Muhammed el-Menûnî, s. 72; mikrofilm halinde nikâhla ilgili bir nüsha için bk. Fihrisü’l-muṣavverât, III, 221).
2. İḫtiṣâru Şerḥi Muḫtaṣarı Ḫalîl. Halîl b. İshak’ın adı geçen eserine Muhammed b. Abdullah el-Haraşî tarafından yazılan şerhin muhtasarıdır. İbn Zeydân, bunun da çok önemli bir eser olduğunu belirterek el-Hizânetü’s-Sultâniyye’de dört ciltlik yazma nüshasının bulunduğunu belirtir (Târîḫu Miknâs, III, 8).
3. Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi Meyyâre ʿalâ Tuḥfeti’l-ḥükkâm li’bni ʿÂṣım. Ebû Bekir İbn Âsım’ın eserine Meyyâre’nin yazdığı şerhin hâşiyesi olup bu şerhin kenarında basılmıştır (I-II, Fas 1299; I-II, Kahire 1315).
4. el-İrtifâḳ fî mesâʾili’l-istiḥḳāḳ. Çeşitli kütüphanelerde yazma nüshaları mevcut olan eseri (Tunus, Dârü’l-kütübi’l-vataniyye, nr. 1694, 12301; Rabat, el-Hizânetü’l-âmme, nr. 487, 1079, 1418, 1649, 1862) Muhammed b. Süleyman el-Meniî 1986’da Mekke Câmiatü Ümmi’l-kurâ’da yüksek lisans tezi olarak neşre hazırlamıştır.
5. Refʿu’l-iltibâs ʿan şirketi’l-ḫammâs. Ziraî ortakçılık hakkındaki bu eserin Fas’ta taş baskısı yapılmış ve kitap Jacques Berque tarafından Fransızca’ya çevrilmiştir (Keşfü’l-ḳınâʿ, neşredenin girişi, s. 31).
6. Keşfü’l-ḳınâʿ ʿan tażmîni’ṣ-ṣunnâʿ. İşçi ve esnafın tazmin sorumluluğuyla ilgili olan eserin Fas’ta taş baskısı yapılmış ve önce Jacques Berque tarafından Fransızca tercümesiyle birlikte (Cezayir 1949), ardından Muhammed el-Hâdî Ebü’l-Ecfân tarafından neşredilmiştir (Tunus 1986; Beyrut 1996). Müellifin kaynaklarda ayrıca Yetîmetü’l-ʿaḳdeyn fî menâfiʿi’l-yedeyn ve el-Edʿiyye adlı eserlerinden de söz edilir (eserlerin yazma nüshaları için bk. Keşfü’l-ḳınâʿ, neşredenin girişi, s. 28-32; Abdülazîz b. Abdullah, Maʿlemetü’l-fıḳhi’l-Mâlikî, s. 71).
Biyografisi
İbn Rahhâl, Keşfü’l-ḳınâʿ ʿan tażmîni’ṣ-ṣunnâʿ (nşr. Muhammed el-Hâdî Ebü’l-Ecfân), Tunus 1986, neşredenin girişi, s. 17-37; Ebü’l-Kāsım İbn Saîd el-Âmirî, Fehresetü’ş-şüyûḫ, Rabat el-Hizânetü’l-Haseniyye, nr. 905, vr. 89; Kā-dirî, Neşrü’l-mes̱ânî, II, 132; Abdüsselâm İbn Sûde, Ḳuḍâtü Fâs, Rabat el-Hizânetü’l-Haseniyye, nr. 1140; a.mlf., Delîlü müʾerriḫi’l-Maġribi’l-Aḳsâ, Dârülbeyzâ 1960, I, 189; İbn Zeydân, Târîḫu Miknâs, Rabat 1931, III, 7-9; Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 298; Mahlûf, Şeceretü’n-nûr, s. 334; Brockelmann, GAL Suppl., II, 696; Ziriklî, el-Aʿlâm, I, 204; Kehhâle, Muʿcemü’l-müʾellifîn, III, 224; Abdülhâdî et-Tâzî, Câmiʿu’l-Ḳaraviyyîn, Beyrut 1972, III, 69; Abdullah Kennûn, en-Nübûġu’l-Maġribî, Beyrut 1975, I, 297; Hacvî, el-Fikrü’s-sâmî, II, 276; E. Lévi-Provençal, Müʾerriḫu’ş-şürefâʾ (trc. Abdülkādir el-Hallâdî), Rabat 1397/1977, s. 212; M. Âbid el-Fâsî, Fihrisü maḫṭûṭâti Ḫizâneti’l-Ḳaraviyyîn, Dârülbeyzâ 1399-1400/1979-1980, I, 427; II, 531-532, 537; Abdülazîz b. Abdullah, Maʿlemetü’l-fıḳhi’l-Mâlikî, Beyrut 1983, s. 71; a.mlf., Mv.M, I, 103; Muhammed el-Menûnî, Delîlü maḫṭûṭâti Dâri’l-kütübi’n-Nâṣıriyye bi-Temġrût, Muhammediye 1985, s. 72 (nr. 624); Fihrisü’l-muṣavverâti’l-mikrofilmiyye bi-kıṣmi’l-maḫṭûṭât (nşr. Merkezü’l-Melik Faysal), Riyad 1993, III, 221; Delîlü resâʾili Câmiʿati Ümmi’l-ḳurâʾ ilâ nihâyeti ʿâm 1415 hicriyye, Mekke 1996, s. 24.
Müntesibi olduğu mezhep
Maliki Mezhebi Dört büyük Sünnî fıkıh mezhebinden biri.
Hicrî ilk iki asırda (VII-VIII.) Medine merkezli olarak ortaya çıkan ehl-i Hicaz fıkhı, bu fıkhın gelişmesinde en büyük paya sahip bulunan Mâlik b. Enes’e nisbetle Mâlikî mezhebi (Mâlikiyye) olarak adlandırılmış, mezhebe mensup olan fakihlere ve mezhep görüşüyle amel eden kişilere Mâlikî denilmiştir.
Tarihçesi
Mâlik b. Enes (ö. 179/795), Medine’de sahâbe devrinden beri gelişmekte olan Hicaz fıkhı içinde yetişmiş, hayli uzun süren tedris faaliyeti boyunca bu fıkhî birikimi geliştirerek sonraki nesillere intikal ettiren bir müctehiddir. Mâlik talebeleriyle birlikte, kendisinden önceki nesilde açık bir şekilde birbirinden ayrılan ehl-i re’y ve ehl-i hadîs anlayışlarını bünyesinde barındıran bir halka meydana getirmişti. Hem İbn Şihâb ez-Zührî ve Nâfi‘, hem de Rebîatürre’y ve Yahyâ b. Saîd gibi farklı fıkıh görüşlerine sahip hocalarının birikimini esas alan ve ulaştığı sonuçları etrafında oluşan geniş ders halkasına aktaran İmam Mâlik bir yandan âhâd hadisleri, diğer yandan Medine amelini ve kıyası kabul etmiş, daha sonra istihsan, istislâh, sedd-i zerâi‘ adlarını alacak metotları benimsediğini gösteren ictihadlarda bulunmuştur (bk. MÂLİK b. ENES).
A) Teşekkül Dönemi. Bu dönem, Mâlik ve halkasının meydana getirdiği birikimin bir fıkıh mezhebi haline dönüşmesi sürecini içerir. Mâlik’in hayatta olduğu dönemden itibaren gerek fıkıh ve hadis bilgilerinin derinliği, gerekse Mâlik’in ve seleflerinin görüşlerini muhafaza etme bakımından temayüz eden talebeleri, İslâm dünyasının çeşitli yerlerinde Medine’de öğrendikleri ilmi yaymaya başlamışlardı. Irak’tan Endülüs’e kadar uzanan bir dizi merkezde ortaya çıkan bu faaliyetler, kısa bir süre sonra birçok açıdan birbirinden farklılaşan ilim çevrelerini meydana getirmiştir. Mâlik’in miras bıraktığı halkanın başına geçen Osman b. Îsâ b. Kinâne ile beraber İbnü’l-Mâcişûn ve Mutarrif gibi fakihler bu geleneğin Medine çevresini oluşturmuşlardır. Medine çevresiyle yakın ilişki içinde bulunan, öncülüğünü Basra’da hadis âlimi Ka‘nebî’nin yaptığı Irak çevresi özellikle Ahmed b. Muazzel’in faaliyetleriyle ortaya çıkmıştır. Bağdat Mâlikîliği ise İbnü’l-Muazzel’in talebeleri tarafından kurulmuş ve kısa süre içinde Medine ve Basra’daki Mâlikî fakihlerinin fıkıh ve mezhep anlayışından farklı bir anlayış geliştirmiştir. Teşekkül sürecinin erken döneminde en etkili çevre, Mâlik’in ve halkasının birikimini en iyi muhafaza ve temsil ettiği kabul edilen Mısır çevresidir. Mısır çevresi İbnü’l-Kāsım, Eşheb el-Kaysî, İbn Vehb, Asbağ b. Ferec, İbn Abdülhakem gibi âlimlerin önderliğinde oluşmuştur. Merkezî şahsiyetleri Esed b. Furât ve Sahnûn olan İfrîkıye’deki Kayrevan çevresi Mısır çevresinin bir uzantısı olarak ortaya çıkmıştır. Endülüs çevresi Şebtûn’un etrafında teşekkül etmiş ve özellikle Yahyâ b. Yahyâ el-Leysî ile İbn Habîb’in faaliyetleri sayesinde gelişmiştir.
İmam Mâlik’in görüşlerinin teşekkül dönemindeki tedvini Mâlikî mezhebinin tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu da Esed b. Furât’ın ilim tahsili için yaptığı uzun yolculuklarla başlatılabilir. Esed, Kayrevan’da ehl-i re’yin farazî fıkıh anlayışına yakın bir kimse olan Ali b. Ziyâd el-Absî’den fıkıh öğrendikten sonra Mâlik’in Medine’deki halkasına katılmış ve ona farazî fıkıh ürünü olduğu anlaşılan meselelerin hükmünü sormuştur. Mâlik’in bu meseleler hakkında görüş beyan etmek yerine onu Irak’a yönlendirmesi neticesinde dönemin Hanefî imamlarından ve özellikle Şeybânî’den Hanefî fıkhını öğrenen Esed, Mâlik’in vefatının ardından Mısır’a dönmüş ve onun fıkhî görüşlerini bir araya getirmek amacıyla İbnü’l-Kāsım’a başvurmuştur. Esed’in Hanefî metinlerinden yola çıkarak hazırladığı fıkıh meseleleri indeksini Mâlik’ten rivayet ettiği görüşlerle cevaplandırmaya çalışan İbnü’l-Kāsım, ilgili bir rivayet bulamadığı zaman Mâlik’in halkasında öğrendiği fıkıh bilgisine dayanarak kendi görüşlerini ortaya koyuyordu. Esed tarafından bir araya getirilen bu cevaplar Şeybânî’nin tasnifine göre düzenlenmiş ve Tâhir b. Âşûr’un ifadesiyle “Iraklı metoda ve Hicazlı muhtevaya sahip” (M. İbrâhim Alî, s. 85) el-Esediyye adlı metin hazırlanmıştır. Esed’in beraberinde Kayrevan’a götürdüğü eser, Hicaz fıkhına hayli uzak olan bazı özellikleri sebebiyle bu şehirdeki Mâlikî fakihlerinin tepkisini çekmiştir. İbn Ziyâd’ın diğer bir talebesi olan Sahnûn, Mısır’a gidip İbnü’l-Kāsım’la birlikte bu metni yeniden gözden geçirerek bir yandan Irak fıkhından ithal edilen ve Mâlik’in fıkhına muvafık olmayan unsurları ayıklamak, diğer yandan metindeki görüşleri Mâlik’in fıkıh kaynakları ile yeniden irtibatlandırmak suretiyle el-Müdevvene adlı eseri meydana getirmiştir. İbnü’l-Kāsım, Esed ve Sahnûn’un bu faaliyetleri, Mâlik’in görüşlerini toplama çalışmasından öte onun ve halkasının fıkhî birikimini Irak’ta gelişen fıkıh ilminin diliyle ifade etmek anlamına gelmektedir. Bu rolü sebebiyle birçok Mâlikî fakihi tarafından Mâlikî mezhebi İbnü’l-Kāsım’a izâfe edilmiş ve zaman zaman Mâlikî mezhebi yerine “İbnü’l-Kāsım’ın mezhebi” ifadesi kullanılmıştır.
Hocası YÛSÎ
Ebû Alî Nûruddîn Hasen b. Mes‘ûd b. Muhammed el-Yûsî (ö. 1102/1691) Faslı Mâlikî âlimi.
1040 (1631) yılında Fâzâz bölgesinde, Orta Atlas dağlarında Yukarı Melviyye vadisinde yer alan bir köyde doğdu. Berberîler’in büyük kabilelerinden Sanhâce’nin Âyt Yûsî boyundandır. Kendisi mensup bulunduğu boyun, ismini büyük dedesi Yûsuf’tan aldığını ve Yûsî nisbesinin de Yûsufî’nin kısaltması olduğunu söyler. Küçük yaşta annesini kaybeden Yûsî, Sicilmâse’de Ebû Bekir b. Hasan et-Tetâfî, Sicilmâse Kadısı Sîdî Muhammed b. Abdullah el-Hasenî, Ebû Fâris Abdülazîz el-Filâlî; Merakeş’te Kādılkudât Ebû Mehdî Îsâ b. Abdurrahman es-Süktânî ve Kadı Muhammed b. İbrâhim el-Heştûkî; İlîğ’de Kadı Abdülazîz b. Ahmed er-Resmûkî ve Fas şehrinde Kadı Ahmed b. Saîd el-Meclîdî gibi hocalardan nahiv, belâgat, mantık, akaid, fıkıh, fıkıh usulü, tefsir, tasavvuf, matematik, astronomi gibi ilimlerde ders aldı. Ardından Der‘a’ya Temgrût Zâviyesi’ne gitti ve Şâzeliyye’nin Nâsıriyye kolunun kurucusu İbn Nâsır ed-Der‘î’ye intisap ederek sohbetlerine katıldı. Ondan fıkıh, tefsir ve nahiv yanında Gazzâlî’nin İḥyâʾ, Kādî İyâz’ın eş-Şifâʾ ve Şa‘rânî’nin eṭ-Ṭabaḳātü’l-kübrâ adlı eserlerini okudu.
Yirmi yaşlarında iken Sûs bölgesinde Orta Atlas dağlarındaki Dilâ köyünde bulunan Dilâî Zâviyesi’nde (ez-Zâviyetü’l-Bekriyye) Şâzeliyye’nin Cezûliyye kolundan Şeyh Ebû Bekir b. Muhammed ed-Dilâî’ye intisap etti. Burada nahivdeki ihtisasıyla tanınan Muhammed el-Murâbıt ve diğer bazı hocaların dersine girdi, onlardan icâzet aldı. Ardından kendisi burada ders vermeye ve eserlerinin bir kısmını yazmaya başladı. Müntesipleri daha çok Sanhâceliler’den meydana gelen Dilâî Zâviyesi’nin Fas’ın büyük kısmında hâkimiyet kurduğu bu dönemde Yûsî’nin ilmî faaliyetler dışında herhangi bir görev aldığı bilinmemektedir. Dilâîler’e karşı gittikçe güçlenen Filâlî (Alevî) hânedanının Fas’ta egemenlik kuran ilk hükümdarı Mevlây Reşîd’in Sûs bölgesini ele geçirmesi ve Dilâî Zâviyesi’ni tahrip ettirmesi üzerine (8 Muharrem 1079 / 18 Haziran 1668) Yûsî diğer âlimlerle birlikte Fas şehrine gönderildi. Ancak daha önce (1069/1659) iktidar mücadelesi sırasında kardeşinden kaçarak Dilâî Zâviyesi’ne sığınan Mevlây Reşîd burada tanıştığı Yûsî ile dostluğunu devam ettirdi, zaman zaman onun derslerine katıldı ve kendisini sarayındaki özel toplantılara çağırdı. Karaviyyîn Camii’nde eğitimle meşgul olan Yûsî ilim çevrelerinde büyük ün kazandı.
Öğrencisi
DÜKKÂLÎ, Ebû Abdullah
Selâ’da doğdu. Bir ulemâ ailesinden gelmektedir. Büyük dedesine nisbetle İbn Ali ed-Dükkâlî diye de anılır. Fas’ın Atlantik Okyanusu’na bitişik ortabatı kesimindeki Dükkâle bölgesinde yaşayan Benî Hilâl’in kollarından Dükkâle kabilesine mensuptur. Ataları XVI. yüzyılda Portekiz istilâsı sırasında daha kuzeydeki Selâ, Fas, Miknâs ve diğer şehirlere göç etmişlerdi. İlk eğitiminden sonra Kadı Abdullah b. Muhammed (İbn Hadrâ) es-Selâvî, el-İstiḳṣâ müellifi Ahmed b. Hâlid en-Nâsırî es-Selâvî, Şeyhülcemâa İbrâhim b. Fakīh el-Cerîrî, Ahmed b. Fakīh el-Cerîrî gibi âlimlerden ders aldı. 1303’te (1886) Fas’a giderek Karaviyyîn Camii’nde öğrenim gördü; Ca‘fer b. İdrîs el-Kettânî, Muhammed b. Ca‘fer el-Kettânî, Muhammed Tihâmî b. Kennûn, Muhammed b. Tihâmî el-Vezzânî, Abdüsselâm b. Muhammed el-Hevvârî, Abdullah b. İdrîs el-Bedrâvî, İbnü’l-Hayyât ez-Zükkârî, Abdülazîz b. Muhammed el-Bennânî’den ders aldı.
1891 yılına kadar süren tahsilinden sonra döndüğü Selâ’da fıkıh, usul, hadis ve Arapça dersleri verdi, etrafında geniş bir talebe halkası oluştu. Bunun yanında büyük ilgi duyduğu tarihe dair kitaplar okudu ve bu alanda üstün bir seviyeye ulaştı. Abdülhay el-Kettânî, Abdülhafîz el-Fâsî, İbn Zeydân, Muhammed b. Mustafa Bûcendâr, Abbas b. Muhammed es-Simlâlî gibi Faslı tarihçilerle Doğu İslâm dünyasından çeşitli âlimler ve Michaux Bellaire, Évariste Lévi-Provençal gibi şarkiyatçılar kendisinden faydalandı. 1897’de Selâ’da adliye teşkilâtında “udûl” (müzekkî) olarak göreve başladı, 1899’da Tanca’da aynı göreve tayin edildi, 1902’de Selâ’ya dönüp vali kâtipliği yaptı. 1905’te Rabat’ta Mağrib Bankası’nda çalışmaya başladı. Mevlây Abdülhafîz el-Alevî zamanında bir süre Fas’ta kâtiplik görevine getirildi. 1911’de Selâ’da tekrar adliyedeki vazifesine döndü. 1912 yılı sonlarında Sultan Mevlây Yûsuf b. Hasan tarafından kraliyet sarayında kâtiplik görevine, ardından yüksek mahkeme üyeliğine, Bilim ve Eğitim Yüksek Komisyonu sekreterliğine tayin edildi. Faslı tarihçi ve yazar Abdullah b. Abbas el-Cerrârî 1940’ta bu görevi sırasında beş yıl onunla birlikte çalıştı ve kendisinden faydalandı. Cerrârî, Dükkâlî’nin geniş mâlûmat sahibi bir tarihçi olduğunu, birçok tarihçi ve şarkiyatçıyla ilişki kurduğunu, Abdülhay el-Kettânî ile kitap ve nâdir yazmalar konusunda yazıştıklarını ve kitap mübadelesinde bulunduklarını kaydeder (Min Aʿlâmi’l-fikr, II, 179). 1922’de Fransız Cumhurbaşkanı Alexandre Millerand’ın Fas’ı ziyareti sırasında ed-Dürretü’l-yetîme adlı eserinden dolayı kendisine Fransız Académie des sciences nişanı verildiyse de bu nişanı hiç takmadı. Daha sonraki yıllarda da Fransa ve Fas devletlerince çeşitli nişanlarla ödüllendirildi. 18 Mayıs 1945 tarihinde Selâ’da vefat etti.
Eserleri
el-İtḥâfü’l-vecîz bi-aḫbâri’l-ʿUdveteyn el-mühdâ li-Mevlânâ ʿAbdilʿazîz. Selâ’nın coğrafyası, siyasî tarihi, ilmî, ekonomik ve sosyal hayatıyla ilgili bir eserdir. Şehrin mescid ve medreseleri, zâviyeleri, surları, çarşıları, halkın uğraştığı sanatlar ve meslekler hakkında bilgilerin yer aldığı eser ulemâ, mutasavvıf ve yöneticilerin biyografilerini de içerir. 1313’te (1895-96) yazılıp Fas Sultanı Mevlây Abdülazîz’e sunulan el-İtḥâfü’l-vecîz’in neşredilen kısmında yetmiş dört biyografi mevcut olup alfabetiğinden anlaşıldığına göre eser tamamlanmıştır (nşr. Mustafa Bûşa‘râ, Selâ 1406/1986, 1996).
2. İtḥâfü eşrefi’l-melâ bi-baʿżi aḫbâri’r-Rabâṭ ve Selâ. Muhteva bakımından bir önceki eserin benzeri olmakla birlikte ondan daha kapsamlı ve hacimli 3000 beyitlik bir kitaptır. Günümüzde birleşmiş olan komşu Rabat ile Selâ şehirlerini ele alan kitap Lisânüddin İbnü’l-Hatîb’in Müfâḫaretü Mâleḳa ve Selâ adlı eserine reddiye niteliğinde olup İbnü’l-Hatîb’in Mâleka’yı bir süre hapis yattığı Selâ’ya üstün tuttuğu bazı hususlara Dükkâlî’nin itirazlarını içerir. Müellif, bu eseri Fas’ta Mevlây Abdülhafîz’in maiyetinde görevli iken 1911’de yazıp ona takdim etmiştir (Rabat, el-Hizânetü’l-âmme, nr. 11D, 383D, 466K, 2391K; el-Hizânetü’l-Haseniyye, nr. 227, 12109Z/1, vr. 1-137). Necât el-Merînî, 16-18 Ocak 1992 tarihinde düzenlenen bir sempozyuma sunduğu tebliğde eseri etraflıca tanıtmıştır (bk. bibl.).
3. Edvâḥu’l-bustân fî aḫbâri medîneti Selâ ve men derece bihâ mine’l-aʿyân (Ḥadâʾiḳu’l-ezhâr / Ezhârü’l-bustân fî aḫbâri’l-ʿUdveteyn ve meḥâsini’l-aʿyân). Selâ’nın Fenike, Kartaca ve Roma devirlerine kadar giden tarihinden müellifin zamanına kadar bu şehirde doğan veya buraya gelip yerleşen âlim, mutasavvıf, edip, hükümdar, denizci gibi 2000’i aşkın şahsiyetin biyografisine yer verilen dört ciltlik bir eserdir.
4. ed-Dürretü’l-yetîme fî aḫbâri Şâleti’l-ḥadîs̱e ve’l-ḳadîme. Selâ şehrinin karşısında ve Rabat’la aynı hizada bulunan, kuruluşu Fenike ve Roma dönemlerine kadar giden eski Şâle şehrinin coğrafya, tarih ve eserlerine dairdir (nşr. Abîr Fehd Şedûd, Dımaşk 2012). 1914’te yazılan eserin Mareşal Hubert Lyautey’in isteği üzerine Fransızca’ya tercüme edildiği kaydedilir (ed-Dürretü’l-yetîme, neşredenin girişi, s. 35).
5. es-Sirâcü’l-vehhâc ve’l-kevkebü’l-münîr min senâ ṣâḥibi’t-tâc Mevlânâ el-Ḥasan el-emîr. Mevlây I. Hasan ve İngiltere kraliçesinin 1892’de ona hediye ettiği bir fille ilgilidir (Rabat, el-Hizânetü’l-Haseniyye, nr. 11647).
6. Taḳyîd fî binâʾi Câmiʿi Ḥassân min Rabâṭi’l-Fetḥ. Rabat’taki Hassân Camii’nin inşası ve tarihi hakkında bir risâle olup Necât el-Merînî tarafından neşredilmiştir (ʿÂlemü’l-maḫṭûṭât ve’n-nevâdir, II/1, Riyad 1997, s. 108-132; Min Nevâdiri maḫṭûṭâti’l-mektebeti’l-Maġribiyye, s. 49-75).
7. Nübeẕ (Lemḥa) min târîḫi Selâ. Selâ’nın tarihi, halkı ve âdetleriyle ilgili bir soruya cevap olarak kaleme alınmıştır (Selâ el-Hizânetü’l-İlmiyyetü’s-Subeyhiyye, nr. 415, 534).
8. Ensâbü’l-ʿUdveteyn Selâ ve’r-Rabâṭ. Eserde, bu iki şehirde yaşayanlarla ilgili olup ancak belge ve kaynaklarda görülen veya yok olmaya yüz tutmuş soy kütükleri (ensâb); şehir-kabile, sanat ve mesleklerle ilgili nisbeler; Endülüs’ün çeşitli şehir, kabile ve bölgelerine dair olup aslını koruyan yahut İspanyollar’ca değiştirilen soy kütükleri hakkında bilgi verilir. Eserin yazma nüshasını, Fransız şarkiyatçısı Michaux Bellaire’in başkanı olduğu Tanca’daki Mission Scientifique du Maroc’un merkezine götürdüğü kaydedilir (ed-Dürretü’l-yetîme, neşredenin girişi, s. 21).
9. Ḍavʾü’n-nibrâs fî mecâlisi Fâs ev fî meḥâsini medîneti Fâs. Fas’ta tahsili sırasında 1303-1308 (1886-1891) yılları arasında şehirle ilgili söylenenleri derlediği bilgileri içerir.
10. Taḫlîdü’l-meʾâs̱ir ve taḳyîdü’l-mefâḫir bi-tercemeti’ş-Şeyḫ Şihâbiddîn Aḥmed b. Nâṣır. Hocası, el-İstiḳṣâ li-târîḫi düveli’l-Maġribi’l-aḳṣâ müellifi Ahmed b. Hâlid es-Selâvî’nin biyografisine dairdir.
11. el-Ḥisbe fi’l-İslâm. Vezîrü’l-evvel Hâc Muhammed el-Makkarî’nin isteği üzerine telif edilmiştir.
12. Manẓûme fi’s-saṭranc. 260 beyitlik bir eserdir (Rabat, ts., 1346/1927 [?]). Dükkâlî’nin diğer bazı eserleri de şunlardır: Künnâş (Rabat, el-Hizânetü’l-âmme, nr. 2250D, 4257D); Risâle fi’r-ribâṭât bi’l-Maġrib; İtḥâfü’l-melâ bi-aḫbâri medîneti Selâ; Cene’l-cenneteyn min târîḫi Selâ ẕâti’l-ʿudveteyn; Buġyetü’l-müstefîd fî iʿrâbi ḳāme Zeyd (Abdülhâdî el-Irâkī’nin, “kāme Zeyd” cümlesinin i‘rabına dair yaklaşık yirmi soru ihtiva eden risâlesine cevaptır); Risâle fî aḫbâri ḥisân (elleẕî bi’r-Rabâṭ); Risâle fî medîneti Feḍâle; Ṣarîḥu’d-delâle fî ṣıḥḥati nesebi men sekene Dükkâle; Risâle fî târîḫi’l-Maġrib fi’l-ḳadîm ve’l-ḥadîs̱; Ḍavʾü’n-nibrâs fî devleti Benî Vaṭṭâs. Ayrıca eski dönemlerden kendi zamanına kadar Mağrib’de kullanılan sikkeler, geçmişten bugüne Mağrib’de yahudiler, Ahmed b. Abdüsselâm Haccî es-Selâvî’nin biyografisi ve diğer bazı konulara dair eserleri vardır (eserlerinin bir listesi ve yazma nüshaları için bk. ed-Dürretü’l-yetîme, neşredenin girişi, s. 19-27)
Fas’ın orta bölgesinde, Fas-Merakeş şehirlerini birbirine bağlayan vadi üzerindeki Tâdilâ’dan (Tâdile) olup bu bölgede doğup büyüdüğü, daha sonra dönemin önemli ilim merkezlerinden Fas’a giderek dinî eğitimini tamamladığı anlaşılmaktadır. Hocaları arasında Ebû Ali Nûreddin Hasan b. Mes‘ûd el-Yûsî, Ebû Muhammed Abdüsselâm b. Tayyib b. Muhammed el-Kādirî el-Hasenî, Ebû Abdullah Muhammed b. Abdülkādir el-Fâsî, Ebû Abdullah Muhammed b. Hasan el-Miknâsî, Ebû Abdullah Muhammed b. Muhammed b. Ebü’l-Kāsım b. Sûde gibi âlimler yer alır.
Hayatı
İbn Rahhâl öğrenimini tamamladıktan sonra, Sultan Ebû İnân el-Merînî tarafından inşa ettirilen ve Fas’ın en büyük medreselerinden biri olan Mütevekkiliyye’de ders vermeye başladı. Halîl b. İshak el-Cündî’nin Mâlikî fıkhına dair el-Muḫtaṣar adlı kitabını okutmakla meşhur oldu, dersleri büyük rağbet gördü. Öğrencileri arasında Ebü’l-Kāsım İbn Saîd el-Amîrî el-Miknâsî, Ebû Zeyd Abdurrahman b. Muhammed el-Fâsî, Ebü’l-Bekā Muhammed b. Yaîş eş-Şâvî, Ahmed b. Mübârek es-Sicilmâsî, Ebû Abdullah Muhammed b. Muhammed el-Bekrî eş-Şâzelî, Ebü’l-Haccâc Yûsuf el-Müceylidî, Ebû Abdullah Muhammed b. Abdüssâdık ed-Dükkâlî gibi şahsiyetler vardır. Sultan Mevlây İsmâil zamanında (1672-1727) iki defa kadılık görevini üstlenen İbn Rahhâl önce Fas’ta, ardından Miknâs’ta (Meknes) kadılık yaptı. Fas kadılığından alındığı zaman yeniden eğitim ve öğretim hayatına döndü. Bir süre sonra tekrar Miknâs kadılığına getirildi ve 3 Receb 1140 (14 Şubat 1728) tarihinde vefatına kadar bu görevde kaldı.
Kaynaklar İbn Rahhâl’i, Mâlikî mezhebine olan derin vukufu ve bu mezhebin klasik metinlerinden birçoğunu ezbere bilmesi sebebiyle zamanında Mâlikî mezhebinin hâfızı, fetva ve nevâzil konusunda üstün yetenekli, güzel ahlâklı ve cömert bir kimse olarak anar, kadılık görevinde çok başarılı olduğunu ifade eder. Esasen kendisi de eserlerinde kadıların dirayet ve ferâset sahibi olması, şer‘î hükümler kadar halkın örf ve âdetini, tarafların ahlâkını ve ruh halini de iyi bilmesinin lüzumunu vurgulamıştır. İbn Rahhâl, fıkhı toplumun gelişim ve ıslahının hizmetinde kullanmanın gereğini savunuyor, bu sebeple meydana gelen olaylarda taklit yerine ictihadı ön planda tutarak fıkhî konular etrafında derinlemesine araştırma ve tartışma yapılmasını arzu ediyordu. Olaya ve dinin genel amaçlarına uygun düşmeyen ahkâmla hüküm veren kadıları eleştirir, onları daha fazla düşünmeye ve araştırmaya çağırırdı. Toplumda yerleşmiş bir kısım bâtıl inançları tenkit etmekten geri durmayan ve yaşadığı bölgenin şartlarını dikkate alarak ictihad yapan İbn Rahhâl, önceki bazı hükümlere muhalefet etmekten çekinmeyip görüşler arasında tercihte bulunmuş ve bazan farklı sonuçlara varmıştır. Meselâ davaların mescid içinde görülüp karara bağlanmasına karşı çıkmış, hâkimin âdil olduğunu bildiği şahitleri tâdile ihtiyaç duymadan hüküm verebileceği görüşüne muhalefet etmiştir.
Eserleri
1. Şerḥu Muḫtaṣarı Ḫalîl (Fetḥu’l-Fettâḥ). Halîl b. İshak el-Cündî’nin Mâlikî fıkhına dair meşhur eserine yazdığı bu şerh müellifin en önemli kitabı olup kendi görüş ve ictihadlarını da ihtiva eder. Talebesi Amîrî, eserin hemen hemen Mâlikî mezhebinin bütün metinlerini ihtiva edecek kadar kapsamlı olduğunu söylemiş, İbn Zeydân, el-Hizânetü’s-Sultâniyye’de on beş ciltlik bir yazma nüshasının bulunduğunu belirtmiştir (Târîḫu Miknâs, III, 8). Şerhin Rabat el-Hizânetü’l-melekiyye’de bazı ciltleri, Tıtvân’da el-Câmiu’l-kebîr Kütüphanesi’nde on beş ciltlik bir nüshası ve yine Tıtvân el-Mektebetü’l-âmme’de diğer bir nüshası (Keşfü’l-ḳınâʿ, neşredenin girişi, s. 29), Fas’ta Hizânetü’l-Karaviyyîn’de bazı ciltleri (M. Âbid el-Fâsî, I, 427; II, 531-532) ve Temgrût Dârü’l-kütübi’n-Nâsıriyye’de (nr. 624) bir cildi mevcuttur (Muhammed el-Menûnî, s. 72; mikrofilm halinde nikâhla ilgili bir nüsha için bk. Fihrisü’l-muṣavverât, III, 221).
2. İḫtiṣâru Şerḥi Muḫtaṣarı Ḫalîl. Halîl b. İshak’ın adı geçen eserine Muhammed b. Abdullah el-Haraşî tarafından yazılan şerhin muhtasarıdır. İbn Zeydân, bunun da çok önemli bir eser olduğunu belirterek el-Hizânetü’s-Sultâniyye’de dört ciltlik yazma nüshasının bulunduğunu belirtir (Târîḫu Miknâs, III, 8).
3. Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi Meyyâre ʿalâ Tuḥfeti’l-ḥükkâm li’bni ʿÂṣım. Ebû Bekir İbn Âsım’ın eserine Meyyâre’nin yazdığı şerhin hâşiyesi olup bu şerhin kenarında basılmıştır (I-II, Fas 1299; I-II, Kahire 1315).
4. el-İrtifâḳ fî mesâʾili’l-istiḥḳāḳ. Çeşitli kütüphanelerde yazma nüshaları mevcut olan eseri (Tunus, Dârü’l-kütübi’l-vataniyye, nr. 1694, 12301; Rabat, el-Hizânetü’l-âmme, nr. 487, 1079, 1418, 1649, 1862) Muhammed b. Süleyman el-Meniî 1986’da Mekke Câmiatü Ümmi’l-kurâ’da yüksek lisans tezi olarak neşre hazırlamıştır.
5. Refʿu’l-iltibâs ʿan şirketi’l-ḫammâs. Ziraî ortakçılık hakkındaki bu eserin Fas’ta taş baskısı yapılmış ve kitap Jacques Berque tarafından Fransızca’ya çevrilmiştir (Keşfü’l-ḳınâʿ, neşredenin girişi, s. 31).
6. Keşfü’l-ḳınâʿ ʿan tażmîni’ṣ-ṣunnâʿ. İşçi ve esnafın tazmin sorumluluğuyla ilgili olan eserin Fas’ta taş baskısı yapılmış ve önce Jacques Berque tarafından Fransızca tercümesiyle birlikte (Cezayir 1949), ardından Muhammed el-Hâdî Ebü’l-Ecfân tarafından neşredilmiştir (Tunus 1986; Beyrut 1996). Müellifin kaynaklarda ayrıca Yetîmetü’l-ʿaḳdeyn fî menâfiʿi’l-yedeyn ve el-Edʿiyye adlı eserlerinden de söz edilir (eserlerin yazma nüshaları için bk. Keşfü’l-ḳınâʿ, neşredenin girişi, s. 28-32; Abdülazîz b. Abdullah, Maʿlemetü’l-fıḳhi’l-Mâlikî, s. 71).
Biyografisi
İbn Rahhâl, Keşfü’l-ḳınâʿ ʿan tażmîni’ṣ-ṣunnâʿ (nşr. Muhammed el-Hâdî Ebü’l-Ecfân), Tunus 1986, neşredenin girişi, s. 17-37; Ebü’l-Kāsım İbn Saîd el-Âmirî, Fehresetü’ş-şüyûḫ, Rabat el-Hizânetü’l-Haseniyye, nr. 905, vr. 89; Kā-dirî, Neşrü’l-mes̱ânî, II, 132; Abdüsselâm İbn Sûde, Ḳuḍâtü Fâs, Rabat el-Hizânetü’l-Haseniyye, nr. 1140; a.mlf., Delîlü müʾerriḫi’l-Maġribi’l-Aḳsâ, Dârülbeyzâ 1960, I, 189; İbn Zeydân, Târîḫu Miknâs, Rabat 1931, III, 7-9; Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 298; Mahlûf, Şeceretü’n-nûr, s. 334; Brockelmann, GAL Suppl., II, 696; Ziriklî, el-Aʿlâm, I, 204; Kehhâle, Muʿcemü’l-müʾellifîn, III, 224; Abdülhâdî et-Tâzî, Câmiʿu’l-Ḳaraviyyîn, Beyrut 1972, III, 69; Abdullah Kennûn, en-Nübûġu’l-Maġribî, Beyrut 1975, I, 297; Hacvî, el-Fikrü’s-sâmî, II, 276; E. Lévi-Provençal, Müʾerriḫu’ş-şürefâʾ (trc. Abdülkādir el-Hallâdî), Rabat 1397/1977, s. 212; M. Âbid el-Fâsî, Fihrisü maḫṭûṭâti Ḫizâneti’l-Ḳaraviyyîn, Dârülbeyzâ 1399-1400/1979-1980, I, 427; II, 531-532, 537; Abdülazîz b. Abdullah, Maʿlemetü’l-fıḳhi’l-Mâlikî, Beyrut 1983, s. 71; a.mlf., Mv.M, I, 103; Muhammed el-Menûnî, Delîlü maḫṭûṭâti Dâri’l-kütübi’n-Nâṣıriyye bi-Temġrût, Muhammediye 1985, s. 72 (nr. 624); Fihrisü’l-muṣavverâti’l-mikrofilmiyye bi-kıṣmi’l-maḫṭûṭât (nşr. Merkezü’l-Melik Faysal), Riyad 1993, III, 221; Delîlü resâʾili Câmiʿati Ümmi’l-ḳurâʾ ilâ nihâyeti ʿâm 1415 hicriyye, Mekke 1996, s. 24.
Müntesibi olduğu mezhep
Maliki Mezhebi Dört büyük Sünnî fıkıh mezhebinden biri.
Hicrî ilk iki asırda (VII-VIII.) Medine merkezli olarak ortaya çıkan ehl-i Hicaz fıkhı, bu fıkhın gelişmesinde en büyük paya sahip bulunan Mâlik b. Enes’e nisbetle Mâlikî mezhebi (Mâlikiyye) olarak adlandırılmış, mezhebe mensup olan fakihlere ve mezhep görüşüyle amel eden kişilere Mâlikî denilmiştir.
Tarihçesi
Mâlik b. Enes (ö. 179/795), Medine’de sahâbe devrinden beri gelişmekte olan Hicaz fıkhı içinde yetişmiş, hayli uzun süren tedris faaliyeti boyunca bu fıkhî birikimi geliştirerek sonraki nesillere intikal ettiren bir müctehiddir. Mâlik talebeleriyle birlikte, kendisinden önceki nesilde açık bir şekilde birbirinden ayrılan ehl-i re’y ve ehl-i hadîs anlayışlarını bünyesinde barındıran bir halka meydana getirmişti. Hem İbn Şihâb ez-Zührî ve Nâfi‘, hem de Rebîatürre’y ve Yahyâ b. Saîd gibi farklı fıkıh görüşlerine sahip hocalarının birikimini esas alan ve ulaştığı sonuçları etrafında oluşan geniş ders halkasına aktaran İmam Mâlik bir yandan âhâd hadisleri, diğer yandan Medine amelini ve kıyası kabul etmiş, daha sonra istihsan, istislâh, sedd-i zerâi‘ adlarını alacak metotları benimsediğini gösteren ictihadlarda bulunmuştur (bk. MÂLİK b. ENES).
A) Teşekkül Dönemi. Bu dönem, Mâlik ve halkasının meydana getirdiği birikimin bir fıkıh mezhebi haline dönüşmesi sürecini içerir. Mâlik’in hayatta olduğu dönemden itibaren gerek fıkıh ve hadis bilgilerinin derinliği, gerekse Mâlik’in ve seleflerinin görüşlerini muhafaza etme bakımından temayüz eden talebeleri, İslâm dünyasının çeşitli yerlerinde Medine’de öğrendikleri ilmi yaymaya başlamışlardı. Irak’tan Endülüs’e kadar uzanan bir dizi merkezde ortaya çıkan bu faaliyetler, kısa bir süre sonra birçok açıdan birbirinden farklılaşan ilim çevrelerini meydana getirmiştir. Mâlik’in miras bıraktığı halkanın başına geçen Osman b. Îsâ b. Kinâne ile beraber İbnü’l-Mâcişûn ve Mutarrif gibi fakihler bu geleneğin Medine çevresini oluşturmuşlardır. Medine çevresiyle yakın ilişki içinde bulunan, öncülüğünü Basra’da hadis âlimi Ka‘nebî’nin yaptığı Irak çevresi özellikle Ahmed b. Muazzel’in faaliyetleriyle ortaya çıkmıştır. Bağdat Mâlikîliği ise İbnü’l-Muazzel’in talebeleri tarafından kurulmuş ve kısa süre içinde Medine ve Basra’daki Mâlikî fakihlerinin fıkıh ve mezhep anlayışından farklı bir anlayış geliştirmiştir. Teşekkül sürecinin erken döneminde en etkili çevre, Mâlik’in ve halkasının birikimini en iyi muhafaza ve temsil ettiği kabul edilen Mısır çevresidir. Mısır çevresi İbnü’l-Kāsım, Eşheb el-Kaysî, İbn Vehb, Asbağ b. Ferec, İbn Abdülhakem gibi âlimlerin önderliğinde oluşmuştur. Merkezî şahsiyetleri Esed b. Furât ve Sahnûn olan İfrîkıye’deki Kayrevan çevresi Mısır çevresinin bir uzantısı olarak ortaya çıkmıştır. Endülüs çevresi Şebtûn’un etrafında teşekkül etmiş ve özellikle Yahyâ b. Yahyâ el-Leysî ile İbn Habîb’in faaliyetleri sayesinde gelişmiştir.
İmam Mâlik’in görüşlerinin teşekkül dönemindeki tedvini Mâlikî mezhebinin tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu da Esed b. Furât’ın ilim tahsili için yaptığı uzun yolculuklarla başlatılabilir. Esed, Kayrevan’da ehl-i re’yin farazî fıkıh anlayışına yakın bir kimse olan Ali b. Ziyâd el-Absî’den fıkıh öğrendikten sonra Mâlik’in Medine’deki halkasına katılmış ve ona farazî fıkıh ürünü olduğu anlaşılan meselelerin hükmünü sormuştur. Mâlik’in bu meseleler hakkında görüş beyan etmek yerine onu Irak’a yönlendirmesi neticesinde dönemin Hanefî imamlarından ve özellikle Şeybânî’den Hanefî fıkhını öğrenen Esed, Mâlik’in vefatının ardından Mısır’a dönmüş ve onun fıkhî görüşlerini bir araya getirmek amacıyla İbnü’l-Kāsım’a başvurmuştur. Esed’in Hanefî metinlerinden yola çıkarak hazırladığı fıkıh meseleleri indeksini Mâlik’ten rivayet ettiği görüşlerle cevaplandırmaya çalışan İbnü’l-Kāsım, ilgili bir rivayet bulamadığı zaman Mâlik’in halkasında öğrendiği fıkıh bilgisine dayanarak kendi görüşlerini ortaya koyuyordu. Esed tarafından bir araya getirilen bu cevaplar Şeybânî’nin tasnifine göre düzenlenmiş ve Tâhir b. Âşûr’un ifadesiyle “Iraklı metoda ve Hicazlı muhtevaya sahip” (M. İbrâhim Alî, s. 85) el-Esediyye adlı metin hazırlanmıştır. Esed’in beraberinde Kayrevan’a götürdüğü eser, Hicaz fıkhına hayli uzak olan bazı özellikleri sebebiyle bu şehirdeki Mâlikî fakihlerinin tepkisini çekmiştir. İbn Ziyâd’ın diğer bir talebesi olan Sahnûn, Mısır’a gidip İbnü’l-Kāsım’la birlikte bu metni yeniden gözden geçirerek bir yandan Irak fıkhından ithal edilen ve Mâlik’in fıkhına muvafık olmayan unsurları ayıklamak, diğer yandan metindeki görüşleri Mâlik’in fıkıh kaynakları ile yeniden irtibatlandırmak suretiyle el-Müdevvene adlı eseri meydana getirmiştir. İbnü’l-Kāsım, Esed ve Sahnûn’un bu faaliyetleri, Mâlik’in görüşlerini toplama çalışmasından öte onun ve halkasının fıkhî birikimini Irak’ta gelişen fıkıh ilminin diliyle ifade etmek anlamına gelmektedir. Bu rolü sebebiyle birçok Mâlikî fakihi tarafından Mâlikî mezhebi İbnü’l-Kāsım’a izâfe edilmiş ve zaman zaman Mâlikî mezhebi yerine “İbnü’l-Kāsım’ın mezhebi” ifadesi kullanılmıştır.
Hocası YÛSÎ
Ebû Alî Nûruddîn Hasen b. Mes‘ûd b. Muhammed el-Yûsî (ö. 1102/1691) Faslı Mâlikî âlimi.
1040 (1631) yılında Fâzâz bölgesinde, Orta Atlas dağlarında Yukarı Melviyye vadisinde yer alan bir köyde doğdu. Berberîler’in büyük kabilelerinden Sanhâce’nin Âyt Yûsî boyundandır. Kendisi mensup bulunduğu boyun, ismini büyük dedesi Yûsuf’tan aldığını ve Yûsî nisbesinin de Yûsufî’nin kısaltması olduğunu söyler. Küçük yaşta annesini kaybeden Yûsî, Sicilmâse’de Ebû Bekir b. Hasan et-Tetâfî, Sicilmâse Kadısı Sîdî Muhammed b. Abdullah el-Hasenî, Ebû Fâris Abdülazîz el-Filâlî; Merakeş’te Kādılkudât Ebû Mehdî Îsâ b. Abdurrahman es-Süktânî ve Kadı Muhammed b. İbrâhim el-Heştûkî; İlîğ’de Kadı Abdülazîz b. Ahmed er-Resmûkî ve Fas şehrinde Kadı Ahmed b. Saîd el-Meclîdî gibi hocalardan nahiv, belâgat, mantık, akaid, fıkıh, fıkıh usulü, tefsir, tasavvuf, matematik, astronomi gibi ilimlerde ders aldı. Ardından Der‘a’ya Temgrût Zâviyesi’ne gitti ve Şâzeliyye’nin Nâsıriyye kolunun kurucusu İbn Nâsır ed-Der‘î’ye intisap ederek sohbetlerine katıldı. Ondan fıkıh, tefsir ve nahiv yanında Gazzâlî’nin İḥyâʾ, Kādî İyâz’ın eş-Şifâʾ ve Şa‘rânî’nin eṭ-Ṭabaḳātü’l-kübrâ adlı eserlerini okudu.
Yirmi yaşlarında iken Sûs bölgesinde Orta Atlas dağlarındaki Dilâ köyünde bulunan Dilâî Zâviyesi’nde (ez-Zâviyetü’l-Bekriyye) Şâzeliyye’nin Cezûliyye kolundan Şeyh Ebû Bekir b. Muhammed ed-Dilâî’ye intisap etti. Burada nahivdeki ihtisasıyla tanınan Muhammed el-Murâbıt ve diğer bazı hocaların dersine girdi, onlardan icâzet aldı. Ardından kendisi burada ders vermeye ve eserlerinin bir kısmını yazmaya başladı. Müntesipleri daha çok Sanhâceliler’den meydana gelen Dilâî Zâviyesi’nin Fas’ın büyük kısmında hâkimiyet kurduğu bu dönemde Yûsî’nin ilmî faaliyetler dışında herhangi bir görev aldığı bilinmemektedir. Dilâîler’e karşı gittikçe güçlenen Filâlî (Alevî) hânedanının Fas’ta egemenlik kuran ilk hükümdarı Mevlây Reşîd’in Sûs bölgesini ele geçirmesi ve Dilâî Zâviyesi’ni tahrip ettirmesi üzerine (8 Muharrem 1079 / 18 Haziran 1668) Yûsî diğer âlimlerle birlikte Fas şehrine gönderildi. Ancak daha önce (1069/1659) iktidar mücadelesi sırasında kardeşinden kaçarak Dilâî Zâviyesi’ne sığınan Mevlây Reşîd burada tanıştığı Yûsî ile dostluğunu devam ettirdi, zaman zaman onun derslerine katıldı ve kendisini sarayındaki özel toplantılara çağırdı. Karaviyyîn Camii’nde eğitimle meşgul olan Yûsî ilim çevrelerinde büyük ün kazandı.
Öğrencisi
DÜKKÂLÎ, Ebû Abdullah
Selâ’da doğdu. Bir ulemâ ailesinden gelmektedir. Büyük dedesine nisbetle İbn Ali ed-Dükkâlî diye de anılır. Fas’ın Atlantik Okyanusu’na bitişik ortabatı kesimindeki Dükkâle bölgesinde yaşayan Benî Hilâl’in kollarından Dükkâle kabilesine mensuptur. Ataları XVI. yüzyılda Portekiz istilâsı sırasında daha kuzeydeki Selâ, Fas, Miknâs ve diğer şehirlere göç etmişlerdi. İlk eğitiminden sonra Kadı Abdullah b. Muhammed (İbn Hadrâ) es-Selâvî, el-İstiḳṣâ müellifi Ahmed b. Hâlid en-Nâsırî es-Selâvî, Şeyhülcemâa İbrâhim b. Fakīh el-Cerîrî, Ahmed b. Fakīh el-Cerîrî gibi âlimlerden ders aldı. 1303’te (1886) Fas’a giderek Karaviyyîn Camii’nde öğrenim gördü; Ca‘fer b. İdrîs el-Kettânî, Muhammed b. Ca‘fer el-Kettânî, Muhammed Tihâmî b. Kennûn, Muhammed b. Tihâmî el-Vezzânî, Abdüsselâm b. Muhammed el-Hevvârî, Abdullah b. İdrîs el-Bedrâvî, İbnü’l-Hayyât ez-Zükkârî, Abdülazîz b. Muhammed el-Bennânî’den ders aldı.
1891 yılına kadar süren tahsilinden sonra döndüğü Selâ’da fıkıh, usul, hadis ve Arapça dersleri verdi, etrafında geniş bir talebe halkası oluştu. Bunun yanında büyük ilgi duyduğu tarihe dair kitaplar okudu ve bu alanda üstün bir seviyeye ulaştı. Abdülhay el-Kettânî, Abdülhafîz el-Fâsî, İbn Zeydân, Muhammed b. Mustafa Bûcendâr, Abbas b. Muhammed es-Simlâlî gibi Faslı tarihçilerle Doğu İslâm dünyasından çeşitli âlimler ve Michaux Bellaire, Évariste Lévi-Provençal gibi şarkiyatçılar kendisinden faydalandı. 1897’de Selâ’da adliye teşkilâtında “udûl” (müzekkî) olarak göreve başladı, 1899’da Tanca’da aynı göreve tayin edildi, 1902’de Selâ’ya dönüp vali kâtipliği yaptı. 1905’te Rabat’ta Mağrib Bankası’nda çalışmaya başladı. Mevlây Abdülhafîz el-Alevî zamanında bir süre Fas’ta kâtiplik görevine getirildi. 1911’de Selâ’da tekrar adliyedeki vazifesine döndü. 1912 yılı sonlarında Sultan Mevlây Yûsuf b. Hasan tarafından kraliyet sarayında kâtiplik görevine, ardından yüksek mahkeme üyeliğine, Bilim ve Eğitim Yüksek Komisyonu sekreterliğine tayin edildi. Faslı tarihçi ve yazar Abdullah b. Abbas el-Cerrârî 1940’ta bu görevi sırasında beş yıl onunla birlikte çalıştı ve kendisinden faydalandı. Cerrârî, Dükkâlî’nin geniş mâlûmat sahibi bir tarihçi olduğunu, birçok tarihçi ve şarkiyatçıyla ilişki kurduğunu, Abdülhay el-Kettânî ile kitap ve nâdir yazmalar konusunda yazıştıklarını ve kitap mübadelesinde bulunduklarını kaydeder (Min Aʿlâmi’l-fikr, II, 179). 1922’de Fransız Cumhurbaşkanı Alexandre Millerand’ın Fas’ı ziyareti sırasında ed-Dürretü’l-yetîme adlı eserinden dolayı kendisine Fransız Académie des sciences nişanı verildiyse de bu nişanı hiç takmadı. Daha sonraki yıllarda da Fransa ve Fas devletlerince çeşitli nişanlarla ödüllendirildi. 18 Mayıs 1945 tarihinde Selâ’da vefat etti.
Eserleri
el-İtḥâfü’l-vecîz bi-aḫbâri’l-ʿUdveteyn el-mühdâ li-Mevlânâ ʿAbdilʿazîz. Selâ’nın coğrafyası, siyasî tarihi, ilmî, ekonomik ve sosyal hayatıyla ilgili bir eserdir. Şehrin mescid ve medreseleri, zâviyeleri, surları, çarşıları, halkın uğraştığı sanatlar ve meslekler hakkında bilgilerin yer aldığı eser ulemâ, mutasavvıf ve yöneticilerin biyografilerini de içerir. 1313’te (1895-96) yazılıp Fas Sultanı Mevlây Abdülazîz’e sunulan el-İtḥâfü’l-vecîz’in neşredilen kısmında yetmiş dört biyografi mevcut olup alfabetiğinden anlaşıldığına göre eser tamamlanmıştır (nşr. Mustafa Bûşa‘râ, Selâ 1406/1986, 1996).
2. İtḥâfü eşrefi’l-melâ bi-baʿżi aḫbâri’r-Rabâṭ ve Selâ. Muhteva bakımından bir önceki eserin benzeri olmakla birlikte ondan daha kapsamlı ve hacimli 3000 beyitlik bir kitaptır. Günümüzde birleşmiş olan komşu Rabat ile Selâ şehirlerini ele alan kitap Lisânüddin İbnü’l-Hatîb’in Müfâḫaretü Mâleḳa ve Selâ adlı eserine reddiye niteliğinde olup İbnü’l-Hatîb’in Mâleka’yı bir süre hapis yattığı Selâ’ya üstün tuttuğu bazı hususlara Dükkâlî’nin itirazlarını içerir. Müellif, bu eseri Fas’ta Mevlây Abdülhafîz’in maiyetinde görevli iken 1911’de yazıp ona takdim etmiştir (Rabat, el-Hizânetü’l-âmme, nr. 11D, 383D, 466K, 2391K; el-Hizânetü’l-Haseniyye, nr. 227, 12109Z/1, vr. 1-137). Necât el-Merînî, 16-18 Ocak 1992 tarihinde düzenlenen bir sempozyuma sunduğu tebliğde eseri etraflıca tanıtmıştır (bk. bibl.).
3. Edvâḥu’l-bustân fî aḫbâri medîneti Selâ ve men derece bihâ mine’l-aʿyân (Ḥadâʾiḳu’l-ezhâr / Ezhârü’l-bustân fî aḫbâri’l-ʿUdveteyn ve meḥâsini’l-aʿyân). Selâ’nın Fenike, Kartaca ve Roma devirlerine kadar giden tarihinden müellifin zamanına kadar bu şehirde doğan veya buraya gelip yerleşen âlim, mutasavvıf, edip, hükümdar, denizci gibi 2000’i aşkın şahsiyetin biyografisine yer verilen dört ciltlik bir eserdir.
4. ed-Dürretü’l-yetîme fî aḫbâri Şâleti’l-ḥadîs̱e ve’l-ḳadîme. Selâ şehrinin karşısında ve Rabat’la aynı hizada bulunan, kuruluşu Fenike ve Roma dönemlerine kadar giden eski Şâle şehrinin coğrafya, tarih ve eserlerine dairdir (nşr. Abîr Fehd Şedûd, Dımaşk 2012). 1914’te yazılan eserin Mareşal Hubert Lyautey’in isteği üzerine Fransızca’ya tercüme edildiği kaydedilir (ed-Dürretü’l-yetîme, neşredenin girişi, s. 35).
5. es-Sirâcü’l-vehhâc ve’l-kevkebü’l-münîr min senâ ṣâḥibi’t-tâc Mevlânâ el-Ḥasan el-emîr. Mevlây I. Hasan ve İngiltere kraliçesinin 1892’de ona hediye ettiği bir fille ilgilidir (Rabat, el-Hizânetü’l-Haseniyye, nr. 11647).
6. Taḳyîd fî binâʾi Câmiʿi Ḥassân min Rabâṭi’l-Fetḥ. Rabat’taki Hassân Camii’nin inşası ve tarihi hakkında bir risâle olup Necât el-Merînî tarafından neşredilmiştir (ʿÂlemü’l-maḫṭûṭât ve’n-nevâdir, II/1, Riyad 1997, s. 108-132; Min Nevâdiri maḫṭûṭâti’l-mektebeti’l-Maġribiyye, s. 49-75).
7. Nübeẕ (Lemḥa) min târîḫi Selâ. Selâ’nın tarihi, halkı ve âdetleriyle ilgili bir soruya cevap olarak kaleme alınmıştır (Selâ el-Hizânetü’l-İlmiyyetü’s-Subeyhiyye, nr. 415, 534).
8. Ensâbü’l-ʿUdveteyn Selâ ve’r-Rabâṭ. Eserde, bu iki şehirde yaşayanlarla ilgili olup ancak belge ve kaynaklarda görülen veya yok olmaya yüz tutmuş soy kütükleri (ensâb); şehir-kabile, sanat ve mesleklerle ilgili nisbeler; Endülüs’ün çeşitli şehir, kabile ve bölgelerine dair olup aslını koruyan yahut İspanyollar’ca değiştirilen soy kütükleri hakkında bilgi verilir. Eserin yazma nüshasını, Fransız şarkiyatçısı Michaux Bellaire’in başkanı olduğu Tanca’daki Mission Scientifique du Maroc’un merkezine götürdüğü kaydedilir (ed-Dürretü’l-yetîme, neşredenin girişi, s. 21).
9. Ḍavʾü’n-nibrâs fî mecâlisi Fâs ev fî meḥâsini medîneti Fâs. Fas’ta tahsili sırasında 1303-1308 (1886-1891) yılları arasında şehirle ilgili söylenenleri derlediği bilgileri içerir.
10. Taḫlîdü’l-meʾâs̱ir ve taḳyîdü’l-mefâḫir bi-tercemeti’ş-Şeyḫ Şihâbiddîn Aḥmed b. Nâṣır. Hocası, el-İstiḳṣâ li-târîḫi düveli’l-Maġribi’l-aḳṣâ müellifi Ahmed b. Hâlid es-Selâvî’nin biyografisine dairdir.
11. el-Ḥisbe fi’l-İslâm. Vezîrü’l-evvel Hâc Muhammed el-Makkarî’nin isteği üzerine telif edilmiştir.
12. Manẓûme fi’s-saṭranc. 260 beyitlik bir eserdir (Rabat, ts., 1346/1927 [?]). Dükkâlî’nin diğer bazı eserleri de şunlardır: Künnâş (Rabat, el-Hizânetü’l-âmme, nr. 2250D, 4257D); Risâle fi’r-ribâṭât bi’l-Maġrib; İtḥâfü’l-melâ bi-aḫbâri medîneti Selâ; Cene’l-cenneteyn min târîḫi Selâ ẕâti’l-ʿudveteyn; Buġyetü’l-müstefîd fî iʿrâbi ḳāme Zeyd (Abdülhâdî el-Irâkī’nin, “kāme Zeyd” cümlesinin i‘rabına dair yaklaşık yirmi soru ihtiva eden risâlesine cevaptır); Risâle fî aḫbâri ḥisân (elleẕî bi’r-Rabâṭ); Risâle fî medîneti Feḍâle; Ṣarîḥu’d-delâle fî ṣıḥḥati nesebi men sekene Dükkâle; Risâle fî târîḫi’l-Maġrib fi’l-ḳadîm ve’l-ḥadîs̱; Ḍavʾü’n-nibrâs fî devleti Benî Vaṭṭâs. Ayrıca eski dönemlerden kendi zamanına kadar Mağrib’de kullanılan sikkeler, geçmişten bugüne Mağrib’de yahudiler, Ahmed b. Abdüsselâm Haccî es-Selâvî’nin biyografisi ve diğer bazı konulara dair eserleri vardır (eserlerinin bir listesi ve yazma nüshaları için bk. ed-Dürretü’l-yetîme, neşredenin girişi, s. 19-27)