'Heybemde duyulmadık sesler var' [Röportaj]

Markus

New member
Kullanıcı
Katılım
14 Eyl 2018
Mesajlar
2,971
Tepkime puanı
659
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbuL
Cinsiyet
Erkek
Yaptığı başarılı çalışmalarla adından sıkça söz ettiren caz piyanisti Ayşe Tütüncü son albümü Panayır'la yine müzik dünyasının gündeminde. Müzik yolculuğuna 2004 yılında kurduğu Ayşe Tütüncü Üçlüsü ile devam eden sanatçının çalışmaları dış basında da geniş yankı uyandırıyor.


Caz piyanisti Ayşe Tütüncü çalışmalarıyla hem Türkiye'de hem de yurtdışında adından övgüyle bahsedilen bir sanatçı. Çeşitlemeler'den beş yıl sonra çıkardığı 'Panayır' albümüyle müzikseverlerin beğenisini kazanan Tütüncü, bu albümde piyanosunun sesine klarnet ve saksafonu ekliyor. "Bu albüme çalışırken bir sürü yol keşfettim, artık onlar da heybemde." diyen Tütüncü, şu sıralar Avrupa basınında büyük ilgi görüyor. 2004 yılında, Oğuz Büyükberber ve Yahya Dai ile kurduğu 'Ayşe Tütüncü Üçlüsü' ve Panayır albümü hakkında The Guardian'ın, "Bu kesinlikle dikkat edilmesi gereken bir grup." övgüsünün ardından geçtiğimiz günlerde The Sunday Times da; "Heyecan verici, çok kışkırtıcı!" yorumunu yaptı. Ayşe Tütüncü ile müziğini ve yeni albümünü konuştuk.

Çalışmalarınızdan Avrupa'daki müzik otoriteleri övgü ile bahsediyor. Onların ilgisini çeken ne sizce?

Londra Caz konserimiz sonrasında festival yöneticisi David Jones şöyle dedi: "Albümünüzü çok beğenmiştim, o yüzden sizi davet ettim, ama sahnedeki çalışınızın nasıl olacağını doğrusu merak ediyordum. Gördüm ki çalışınız da seyirci ile iletişiminiz de çok iyi. Senin müziğinin niçin iyi olduğu konusunda denebilir ki 'Evet, bas klarnet, soprano saksafon ve piyano, bu çok alışılmadık bir alet bileşimi, o yüzden bu müzik çok hoşuma gitti' veya 'Bu müziği sevdim, çünkü içinde, geldiği yerin yerel özelliklerini, melodilerini, ritimlerini taşıyor ve bu benim Avrupalı kulaklarım için tam da merakla aradığım şey'. İkisi de doğru olurdu, ama bence en temel nedeni şu: Sen çok iyi bir bestecisin."

Bu albümde karşımıza çıkan üçlüyü kurma fikri nereden doğdu? Üçlü'nün, önceki grubunuz Mozaik'ten farkı ne?

Oğuz Büyükberber'le de Yahya Dai ile de uzun zamandır ayrı ayrı çalışıyordum. Onların çalışını iyi tanıdığım ve çok sevdiğim için ikisiyle de çalacağım bir bileşim nasıl olur diye düşündüm. Kaldı ki alışılmamış bir bileşim olduğu için bana yepyeni bir düzenleme sorusu üzerinde çalışma fırsatı verdi ve çok zevkli oldu... Üçlü ile Mozaik'in epey farkı var. Mozaik'in müziği de içinde değişik müzik damarlarının olduğu bir karışımdı, ama o bir tür rock füzyondu ve hem şarkı hem enstrümantal müzikti. Üçlü'nün müziği ise cazda birleşen bir karışım ve şarkı değil. Üstelik iki grubun sesleri de farklı.
'Panayır' albümünü, müzikal kariyerinizde nasıl bir yere oturtuyorsunuz?
Bu albümde her zamankinden çok bestem var, albümün yüzde 80'i diyebiliriz. Hem konserlerden hem de bana ulaşan tepkilerden anlıyorum ki kendimi giderek daha çok ifade edebiliyorum. Ve bu albüme çalışırken bir sürü yol keşfettim, artık onlar da heybemde.

Müzik felsefenizin temelinde ne var?

Müzik, 'söz'ün çok uğraşsa bile giremediği yerlere sızabiliyor, insanın ruh durumu üzerinde çok etkili. İnsan, müziği vücuduyla dinler; çünkü sesin titreşmesi insanın vücuduna değer, içine işler. Ben işte bunu çok kıymetli buluyorum.

Müziğinizdeki Anadolu motifleri hemen dikkati çekiyor.

Yaşadığım yerden ve civarından yıllardır kulağıma girip yerleşenler ve sevdiğim her şey, zamanla bestelerime de girmeye başladı.
Bu albümde perküsyonun yerini nefesliler alıyor. Bu değişim neyi hedefledi?
Bir şeyi hedeflemedi, sadece bu albümdeki bestelerin perküsyonlara değil de böyle bir sese ihtiyaçları vardı ve ben bu besteleri yapmıştım. İnsan hep aynı sese göre beste yapmıyor.

Yazılı müzik ile emprovize müziğin tam ortasındasınız. Sebebi nedir?

Sadece önceden yazılıp bitmiş bir müziği çalmak veya sadece doğaçlama yapmak bana eksik geliyor. O yüzden işlerimde yazıp hazırlamış olduğum kısımlarla, çalma anında doğaçlama için serbest bıraktığım kısımlar hep iç içe.
Müziğinizi gizemli kılan olgulardan biri de bu doğaçlamalar sanırım?
Ben gizemli diye algılamadım hiç, ama doğaçlamanın önceden kestirilemez olan o karakteri gerçekten de bir bulmaca... İnsanın zaman zaman neşeyle, zaman zaman da dalgın dalgın kapılıp gittiği bir akış...

Türkiye'de birçok icracı var ama beste yapan, yeni şeyler ortaya koyan çok az. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Çok fazla kültürün ve dolayısıyla müziğin beraberce yaşadığı çok zengin bir toprakta yaşıyoruz. Yan yana duran müzikler, siz onları ayrı ayrı tutmaya çalışsanız da yüzyıllar geçtikçe karışıp dururlar zaten. Ama eğer besteyi yapan sizseniz, bu toprakların çeşitli müzikal damarlarını uygun şekilde birbiriyle karıştırmak oldukça dikkat ve emek isteyen bir iş. Bolluğun getirdiği bir zorluk var yani. Bir besteye bir çerçeve, bir bütünlük gerekir, bir nevi ses kimliği de diyebiliriz buna. Bizlerin bu dünyada kimlik edinmesi nasıl ve neden zorsa bestelerimizin kimliğini bulması da ondan zor.
 
Üst
Alt