her canlının bir işlevi vardır

  • Konbuyu başlatan Eqe
  • Başlangıç tarihi
E

Eqe

Guest
Doğadaki tüm canlılar belli bir ekolojik denge içinde yerini almıştır. Her canlının doğada kendine özgü bir yaşam biçimi ve doğada yapması gereken bir görevi-işlevi vardır. Bu denge içinde bir canlı türünü yok ettiğiniz zaman, yaşamını birbirilerine bağlı olarak sürdürmek zorunda olan pek çok canlı türü de (buna insan da dahil olmak üzere) ya yok olmakta ya da form değiştirmektedirler.

İnsanoğlu da doğadaki binlerce canlı türünden birisidir. Ama kendisini "akıl" faktörü ile diğer canlılardan üstün kabul eder ve tüm doğanın kendine hizmet etmek için yaratıldığını düşünür. Bu düşünce ile doğadaki her canlı türüyle "şımarıkça" oynar.

Kendi türüyle bile.

Kimini avlar, kimini besler (!) kiminin etinden, kiminin sütünden hesabı. Kendisinin güçsüz olduğu durumlar için, bu güçsüzlüğünü tamamlayacak bir canlı türünü hizmetine alır. Gücünün yetmediği durumlarda; at, eşek gibi hayvanlardan, doğanın acımasız soğuk ve sıcaklarından korunmak için çeşitli hayvanların derilerinden, beslenmek için kuştan tutun da balığa kadar çok çeşitli hayvanları ve bitkileri yiyerek doğayı sömürür.

Yalnızca kişisel zevkine canlı öldüren tek varlık insandır. İnsanı öldüren insanlar da vardır ama ben onlara bu sıfatı yakıştıramıyorum.

Doğadaki canlılar ya tehlikeden korunmak ya da beslenmek için diğer canlıları öldürürler.

Ya insan?

Zevki için güzelim kuşları, derisi ve kürkü için leopar, yılan mink gibi canlıları öldürür.

Doğayı vahşice yok eden insan, yok ettiği doğanın bir minyatürünü de evine taşımaya başlar.

Herkes değil tabi.

Ama çok az kısmı demek de akılcı değil.

Sokaklar kılavuz istemez bunun için.
Doğayı kafes arkasından izlemek için, çeşitli hayvanları doğal ortamlarından toplayıp evlerinde, kafeslerinde yaşatmaya başlar.

Buna da hayvan beslemek der.

Ormanda daldan dala konup, topraktaki karınca, böcek her neyse yiyeceğini kendi bulan bir kuşu, sırf sesini dinlemek bencilliği ile evindeki kafese kapatmak ne kadar doğrudur sizce?

Kafesin içinde suyunu verip yapay yemleri önüne koyduğunuz o zavallı kuş ne kadar mutludur kendince?

Ya evde beslenen kedi ve köpeklere ne demeli?

Yine kendi bencil duygularımızla veya hayvan sevgisi (!) ihtiyacımızı gidermek amacıyla evlerde beslediğimiz ve soytarılara çevirdiğimiz kedi ve köpeklere?

Bu canlıları doğal yaşamından kopardığımız yetmiyormuş gibi bir de onları kuaföre götürüp tüylerini modelli kesmek, onlara ayakkabı, çorap, yağmurluk, elbise giydirmek; manikür ve pedikür yaptırmak ne kadar doğrudur?

Etrafımızda o kadar aç, işsiz ve bakıma muhtaç canlılar (insanlar) varken.

Dondurulmuş ve kurutulmuş mamalarla beslediğimiz bu hayvanlar, kedi ve köpek olmanın bilincinde olabiliyorlar mı acaba?
Yoksa onlar da bu olan biteni anlamaya mı çalışıyorlar?

Yoksa onları da kendimize mi benzettik üstün zekalarımızla?

İnsanlar gibi yaşatılmaya çalışılan bu canlılar, mutlular mı gerçekten? "Bırakalım sokakta mı ölsünler?" şeklinde karşı çıkanlar da olabilir.

Bence evde soytarı gibi yaşamaktansa, sokakta kedi ve köpek olarak gururla ölmeleri daha iyidir.

Onlara harcanan paraları, adam gibi çalışan barınaklar kurmaya meyilli kurumlara vermek daha mı akılsızca olur sizce?

Bu sayede onların zararlı etkilerinden de kurtulmuş olmaz mıyız birazcık?

Kuş Gribi tehdidine karşı geliştirilen o kanatlı hayvan itlafı (katliamı)nın bir sonucu değil midir Kırım-Kongo kenelerinin istilası Anadolu’yu?

Yaşamını bu yüzden yitiren insanlar; bu günlerde Cumhurbaşkanı olmaya aday Gül’ün hanımı gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvursalar, kazanamaz mı davalarını?

Bu benim düşüncem, herkesi bağlamaz.

Bu hayvan korumak değil, bu sadece insanların kendi bencilliklerini tatmin için hayvanlara yaptıkları işkencedir.
Canlılara doğal ortamında bakabiliyorsak bakmalıyız.

Yani bir bahçe gibi ortam bulunuyorsa, kedi köpek gibi canlıları kendi doğalarının özelliklerine de saygı göstererek besleyebilmeliyiz.

Kuş cıvıltılarını ağaçlarda dinlemek daha güzel değil midir?

Kafesteki kuşu besleyen insan, kuşun mutlu olduğunu düşünerek kendisi de mutlu olabiliyorken; neden kuş kafesten her fırsatta kaçmak istiyor?
Doğayla oynamak insansı şımarıklıkla doğanın özüne saygı göstermemek bize doğanın büyük tokadı olarak geri dönüyor. Doğanın intikamı çok acı oluyor. Doğa sevmek: doğayı kendi zevkimize göre biçimlendirmek değil, doğanın içinde kendimize düşen kısımda haddimizi aşmadan doğaya saygı göstererek yaşamak ve doğal yaşamın korunmasına her türlü katkıda bulunmakla gerçekleşir.
Ne dersiniz?

Huzurlu, mutlu, özgür ve demokratik bir ulus olma yolundaki gayretlerimizin, bu gerçeği gözümüzden kaçırmasına fırsat verecek miyiz?
Öncelikle evde beslemeye çalıştığımız "canlılara" saygı göstererek başlayabiliriz mesela.

Ardından, dışarıdaki, bize benzer "canlılara" gelir sıra.
 
Üst
Alt