Gün geçtikçe, yaşamın bize sundukları ile idare etmek daha zorlaşıyor. Yaşadığımız çatışmalar; zamana, güne, ana bağlı engellere takılıp, değişik ağırlıklarla yüreğimize oturuyor.
Dünyada, insanoğlunu sürekli bir sınava tabi tutan nice sorun yaşanıyor. Açlık, savaş, insanın insana zulmü.. Pek çok sınavdan zayıf alan insanlık; gözyaşlarıyla, akan kanıyla olduğu kadar; duyarsızlığı ve gemisini kurtaran kaptan zihniyetiyle de yirmi birinci yüzyılda ayakta durmaya çalışıyor.
Bütün bunların yanında, gündelik sorunlar da, adı gibi güne gölge düşürmede.
Benzer sorunlara farklı bakışlar getirsek de; yaşadığımız sıkıntı ortak noktada.
Birileri için önemli olan sorunlar, başkaları için sıradan, olağan şeyler. Ev işleri, çocukların okul durumu, karı-kocanın rutinleşen ilişkileri; bitmeyen meseleler. Maaş zammı beklerken, işten çıkarılma korkusunun yerleştiği yürekler ağlayamıyor bile. Öyle ya, dünya ekonomisi batarken; biz küçücük insanların tencereleri batmış, ne önemi var?
Ya kendimize yaptığımız saldırılar? Yüreğimizi yoran didiklemeler? Her yaşadığımız engelde başımızı eğen o utanma duygusu?
Sonuçta, baş edilmeyen zorlanmalar; irili ufaklı korkulara, çaresizlik duygularına dönüşür. Dünya yüzündeki yalnızlığımız; sınırlandırılmış ve başkalarına bağlı yaşamlarımızın üstüne bir kabus gibi çöker.
Belki de dünyayı paylaştığımız öteki insanlardan farklılığımızı içimize sindirme zamanımızdır. Bize ait olanı, sorun, çatışma, korku, çaresizlik – neyse yorumlamalı ve işimize yarayan çözümler bulmalıyız.
Bayramlar, yeni elbiseleri giyip, eşikten bir adım atmakla başlamaz mı?
İlk adımı atmadan önce; gelin, görünür olalım.
Dünyada, insanoğlunu sürekli bir sınava tabi tutan nice sorun yaşanıyor. Açlık, savaş, insanın insana zulmü.. Pek çok sınavdan zayıf alan insanlık; gözyaşlarıyla, akan kanıyla olduğu kadar; duyarsızlığı ve gemisini kurtaran kaptan zihniyetiyle de yirmi birinci yüzyılda ayakta durmaya çalışıyor.
Bütün bunların yanında, gündelik sorunlar da, adı gibi güne gölge düşürmede.
Benzer sorunlara farklı bakışlar getirsek de; yaşadığımız sıkıntı ortak noktada.
Birileri için önemli olan sorunlar, başkaları için sıradan, olağan şeyler. Ev işleri, çocukların okul durumu, karı-kocanın rutinleşen ilişkileri; bitmeyen meseleler. Maaş zammı beklerken, işten çıkarılma korkusunun yerleştiği yürekler ağlayamıyor bile. Öyle ya, dünya ekonomisi batarken; biz küçücük insanların tencereleri batmış, ne önemi var?
Ya kendimize yaptığımız saldırılar? Yüreğimizi yoran didiklemeler? Her yaşadığımız engelde başımızı eğen o utanma duygusu?
Sonuçta, baş edilmeyen zorlanmalar; irili ufaklı korkulara, çaresizlik duygularına dönüşür. Dünya yüzündeki yalnızlığımız; sınırlandırılmış ve başkalarına bağlı yaşamlarımızın üstüne bir kabus gibi çöker.
Belki de dünyayı paylaştığımız öteki insanlardan farklılığımızı içimize sindirme zamanımızdır. Bize ait olanı, sorun, çatışma, korku, çaresizlik – neyse yorumlamalı ve işimize yarayan çözümler bulmalıyız.
Bayramlar, yeni elbiseleri giyip, eşikten bir adım atmakla başlamaz mı?
İlk adımı atmadan önce; gelin, görünür olalım.