- Katılım
- 8 Eyl 2018
- Mesajlar
- 1,257
- Tepkime puanı
- 1,734
- Puanları
- 0
- Yaş
- 32
- Konum
- İstanbul
- Cinsiyet
- Kadın
Erkekler neden şiddete başvuruyor?
Alman Aile Bakanlığı, 2004 yılından bu yana kadına karşı şiddetin boyutlarını araştırıyor. Buna göre 16 yaşından büyük kadınların yüzde 40'ı erkeklerin uyguladığı fiziksel, cinsel ya da psikolojik şiddete maruz kalıyor.
Failler genellikle kadınların ya eşleri ya da eski hayat arkadaşları. Şiddet kurbanlarının çoğu uzun yıllar boyunca psikolojik destek almak zorunda kalıyor. Ancak sorunu çözmek için sadece mağdurlara odaklanmak yetmiyor. Meselenin kökenine inebilmek ve şiddet sarmalını kırabilmek amacıyla faillere de psikolojik terapi uygulamak gerekiyor. Şiddet terapisti psikolog Stefan Waschlewski, mağdurların yanı sıra failleri de analiz ediyor. Alman psikolog, bu konudaki deneyimlerini DW'ye anlattı.
DW: Terapi seanslarına katılan erkeklerin profilinden biraz söz edebilir misiniz?
Stefan Waschlewski: Seanslarımızda tüm kesimlerden erkeklere rastlamak mümkün. Orta ve üst tabakadan da var, işsizlik yardımı alan da.
DW: Peki kadına karşışiddet derken tam olarak hangi fiiller kastediliyor? Yani şiddet nerede başlıyor?
Waschlewski: Örneğin partnerlerini döven ya da onlara tekme atan erkekler bize geliyor. Genelde bu şiddetin ardında kadınları aşağılayan ya da onları kontrol etmek isteyen bir arzu yatıyor.
DW: Terapi ne kadar sürüyor?
Waschlewski: Vakanın ağırlığına göre altı ay ile bir yıl arası. Partnerine karşı şiddet kullanan genç bir adama uygulanacak terapi ile eşini 20 yıldır döven birine karşı alınacak önlemleri aynı kefeye koyamayız.
Alman Aile Bakanlığı, 2004 yılından bu yana kadına karşı şiddetin boyutlarını araştırıyor. Buna göre 16 yaşından büyük kadınların yüzde 40'ı erkeklerin uyguladığı fiziksel, cinsel ya da psikolojik şiddete maruz kalıyor.
Failler genellikle kadınların ya eşleri ya da eski hayat arkadaşları. Şiddet kurbanlarının çoğu uzun yıllar boyunca psikolojik destek almak zorunda kalıyor. Ancak sorunu çözmek için sadece mağdurlara odaklanmak yetmiyor. Meselenin kökenine inebilmek ve şiddet sarmalını kırabilmek amacıyla faillere de psikolojik terapi uygulamak gerekiyor. Şiddet terapisti psikolog Stefan Waschlewski, mağdurların yanı sıra failleri de analiz ediyor. Alman psikolog, bu konudaki deneyimlerini DW'ye anlattı.
DW: Terapi seanslarına katılan erkeklerin profilinden biraz söz edebilir misiniz?
Stefan Waschlewski: Seanslarımızda tüm kesimlerden erkeklere rastlamak mümkün. Orta ve üst tabakadan da var, işsizlik yardımı alan da.
DW: Peki kadına karşışiddet derken tam olarak hangi fiiller kastediliyor? Yani şiddet nerede başlıyor?
Waschlewski: Örneğin partnerlerini döven ya da onlara tekme atan erkekler bize geliyor. Genelde bu şiddetin ardında kadınları aşağılayan ya da onları kontrol etmek isteyen bir arzu yatıyor.
DW: Terapi ne kadar sürüyor?
Waschlewski: Vakanın ağırlığına göre altı ay ile bir yıl arası. Partnerine karşı şiddet kullanan genç bir adama uygulanacak terapi ile eşini 20 yıldır döven birine karşı alınacak önlemleri aynı kefeye koyamayız.
Şiddet terapisti Stefan Waschlewski
DW: Aynı suçun tekrarlanma oranı hangi seviyede?
Waschlewski: Bunu kesin olarak söylemek zor. Ne zaman bir tekrardan söz edilebilir? Bu konuda mutlak bir saptama yapmak pek kolay değil. Ancak şu kadarını söyleyebilirim: Emeklerimiz kesinlikle boşa gitmiyor. Terapiler sonucu erkeklerin bir bölümü şiddetten uzaklaşabiliyor.
DW: Terapilerinizde nasıl bir yol izliyorsunuz?
Waschlewski: Şiddetin de kendine has bir dili var. Öncelikle bunu anlamaya çalışıyoruz. Şiddetin nedenlerini, şeklini ve failin şiddet uyguladıktan sonra neler yaptığını araştırıyoruz. Örneğin en yaygın nedenlerden biri, erkeğin bir zaafını şiddet yoluyla kapatmaya çalışması. Bu zaafın kendisinde oluşturduğu duyguları anlamakta ve anlatmakta zorlanıyor. İçsel baskıyla patlama noktasına geliyor ve sonuçta tüm bunlar bir şiddet eylemine dönüşüyor. Erkeklerin, duygularını tanımayı öğrenmesi gerekiyor. Çalışmalarımızı bu noktada yoğunlaştırıyoruz. Ancak neticede şiddet uygulayan erkeğin kendisinde bitiyor, kendisini iyileştirme sorumluluğu ona ait.
DW: Şiddet uygulayan erkeğin genel özellikleri neler peki?
Waschlewski: Pek çoğu, sorunları kendince çözmek için bu yola başvuruyor. Terapiye gelenler genelde kendi iç dünyalarıyla iletişim kuramıyor. Yaşadıkları hüsran, incinme ya da korkuları algılayamıyorlar. Meselenin özü de zaten burada: Çaresizliği kabul edersem hâlâ güçlü bir erkek olmayı sürdürebilir miyim? Çoğunda özgüven sorunu mevcut.
Bir başka fail grubu ise kontrol paronayası yaşıyor. Daha önceki olumsuz deneyimlerin de etkisiyle partnerini kaybetmemek için onu sürekli denetim altında tutma yoluna gidiyorlar. Üçüncü bir grup daha var ki onlar da toplumdaki yasa, kural ve değerlerle barışık değil. Bunlar da zaten genelde cezaevinde. Neyse ki sayıları hayli düşük seviyede.
DW: Peki bu farklı grupların ortak noktaları da var mı?
Waschlewski: Tüm erkeklerin en önemli ortak noktası, şiddet fiillerinin sorumlusu olarak kendilerini değil, karşı tarafı görmeleri. En basit örnek: Adam eve geldiğinde yemeğin henüz hazır olmadığını görüyor ve partnerini dövüyor. Daha sonra terapide bu durumu şöyle açıklıyor: Eğer yemek hazır olsaydı, şiddet kullanmak zorunda kalmazdım! Yani sorumluluğu üzerinden atıyor. Kendisini, "mevcut koşulların bir kurbanı” olarak görüyor. Terapiede ilk amacımız, davranışlarının ilk sorumlusunun kendisini olduğunu anlatmak. Ancak bunu kabul ettikleri takdirde, şiddet sorunu üzerine gidebiliriz. Ve ancak bu şekilde davranışları üzerinde yeniden kontrol sahibi olabilirler.
DW: Faillerle empatı kurduğunuz da oluyor mu? Yoksa objektif mi kalıyorsunuz?
Waschlewski: Şiddetin her türünü kesinlikle reddediyoruz. Ama bu erkekleri reddetmiyor, onlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Taraf olmamaya azami gayret göstermekle birlikte mağdurların acılarını da yakından hissediyoruz. Kurbanların korunması öncelikli görevimiz. Hiçbir terapi, mağdurun aynı acıları yeniden yaşamasına yol açmamalı. Şiddete karşı kararlı bir tutum göstermek şart. Terapilerde başarının anahtarı da bu zaten.
DW: Sorunlar sizi de etkiliyor mu?
Waschlewski: Meslektaşlar arasında görüş alışverişi çok önemli. Bizim de bir bakıma ruhsal hijyen sağlamamız gerekiyor. Aksi hâlde dinlediğimiz olumsuzlara dair resimler kafamızdan silinmez. Bu yüzden hem spor yapıp hem de yeterince dinlenmek gerekiyor. Tabii karşılıklı destek verebileceğimiz iyi bir ekibe sahip olmak da çok önemli.
Carsten Grün
Waschlewski: Bunu kesin olarak söylemek zor. Ne zaman bir tekrardan söz edilebilir? Bu konuda mutlak bir saptama yapmak pek kolay değil. Ancak şu kadarını söyleyebilirim: Emeklerimiz kesinlikle boşa gitmiyor. Terapiler sonucu erkeklerin bir bölümü şiddetten uzaklaşabiliyor.
DW: Terapilerinizde nasıl bir yol izliyorsunuz?
Waschlewski: Şiddetin de kendine has bir dili var. Öncelikle bunu anlamaya çalışıyoruz. Şiddetin nedenlerini, şeklini ve failin şiddet uyguladıktan sonra neler yaptığını araştırıyoruz. Örneğin en yaygın nedenlerden biri, erkeğin bir zaafını şiddet yoluyla kapatmaya çalışması. Bu zaafın kendisinde oluşturduğu duyguları anlamakta ve anlatmakta zorlanıyor. İçsel baskıyla patlama noktasına geliyor ve sonuçta tüm bunlar bir şiddet eylemine dönüşüyor. Erkeklerin, duygularını tanımayı öğrenmesi gerekiyor. Çalışmalarımızı bu noktada yoğunlaştırıyoruz. Ancak neticede şiddet uygulayan erkeğin kendisinde bitiyor, kendisini iyileştirme sorumluluğu ona ait.
DW: Şiddet uygulayan erkeğin genel özellikleri neler peki?
Waschlewski: Pek çoğu, sorunları kendince çözmek için bu yola başvuruyor. Terapiye gelenler genelde kendi iç dünyalarıyla iletişim kuramıyor. Yaşadıkları hüsran, incinme ya da korkuları algılayamıyorlar. Meselenin özü de zaten burada: Çaresizliği kabul edersem hâlâ güçlü bir erkek olmayı sürdürebilir miyim? Çoğunda özgüven sorunu mevcut.
Bir başka fail grubu ise kontrol paronayası yaşıyor. Daha önceki olumsuz deneyimlerin de etkisiyle partnerini kaybetmemek için onu sürekli denetim altında tutma yoluna gidiyorlar. Üçüncü bir grup daha var ki onlar da toplumdaki yasa, kural ve değerlerle barışık değil. Bunlar da zaten genelde cezaevinde. Neyse ki sayıları hayli düşük seviyede.
DW: Peki bu farklı grupların ortak noktaları da var mı?
Waschlewski: Tüm erkeklerin en önemli ortak noktası, şiddet fiillerinin sorumlusu olarak kendilerini değil, karşı tarafı görmeleri. En basit örnek: Adam eve geldiğinde yemeğin henüz hazır olmadığını görüyor ve partnerini dövüyor. Daha sonra terapide bu durumu şöyle açıklıyor: Eğer yemek hazır olsaydı, şiddet kullanmak zorunda kalmazdım! Yani sorumluluğu üzerinden atıyor. Kendisini, "mevcut koşulların bir kurbanı” olarak görüyor. Terapiede ilk amacımız, davranışlarının ilk sorumlusunun kendisini olduğunu anlatmak. Ancak bunu kabul ettikleri takdirde, şiddet sorunu üzerine gidebiliriz. Ve ancak bu şekilde davranışları üzerinde yeniden kontrol sahibi olabilirler.
DW: Faillerle empatı kurduğunuz da oluyor mu? Yoksa objektif mi kalıyorsunuz?
Waschlewski: Şiddetin her türünü kesinlikle reddediyoruz. Ama bu erkekleri reddetmiyor, onlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Taraf olmamaya azami gayret göstermekle birlikte mağdurların acılarını da yakından hissediyoruz. Kurbanların korunması öncelikli görevimiz. Hiçbir terapi, mağdurun aynı acıları yeniden yaşamasına yol açmamalı. Şiddete karşı kararlı bir tutum göstermek şart. Terapilerde başarının anahtarı da bu zaten.
DW: Sorunlar sizi de etkiliyor mu?
Waschlewski: Meslektaşlar arasında görüş alışverişi çok önemli. Bizim de bir bakıma ruhsal hijyen sağlamamız gerekiyor. Aksi hâlde dinlediğimiz olumsuzlara dair resimler kafamızdan silinmez. Bu yüzden hem spor yapıp hem de yeterince dinlenmek gerekiyor. Tabii karşılıklı destek verebileceğimiz iyi bir ekibe sahip olmak da çok önemli.
Carsten Grün