Dokunmayın ADK'lıyım!

Katre

New member
HanımZade
Katılım
27 Haz 2019
Mesajlar
226
Tepkime puanı
633
Puanları
0
Konum
...
Cinsiyet
Kadın
Hayatım boyunca, parlak ışıklardan, güçlü kokulardan, kaşındırıcı kıyafetlerden ve yüksek seslerden ciddi bir şekilde etkilendim. Zaman zaman bir insanın duygularını, üzüntüsünü, öfkesini ya da yalnızlığını daha bir kelime bile söylemeden sezebilirim. Ayrıca müzik dinlemek gibi duyusal deneyimler, bazen duygulara boğulmama sebep olur. Müzik kulağım çok iyidir; müziğin hissettirdiklerini temel alarak bir sonraki notayı doğru bir şekilde tahmin edebilirim. Çevreme yoğun bir şekilde tepki verdiğimden, aynı anda birçok işi yapmakta güçlük çeker ve aynı anda birçok şey olduğunda stres yaşamaya başlarım. Ama çocukluk dönemim boyunca, sanatsal ya da özgün kişilikli olarak görülmektense, davranışlarım tuhaf olarak etiketlendi.

Cins olarak görülen karakter özelliklerimin “aşırı duyarlı kişilik” grubuna girdiğinden bahsetmedi hiç kimse; çevremdeki en ince detaydan bile derin bir şekilde etkilenmemin sebebinin hassas sinir sistemim olduğunu bilemedim. Aşırı duyarlı kişilik (ADK), bir hastalık ya da bozukluk değil; duyu-işleme duyarlılığı olarak da bilinen bir kişilik özelliği. Tuhaf bir tip değilmişim yani. Uzmanlara göre, nüfusun yaklaşık %15-20’si bu kişilik özelliğine sahip. Geçmişe dönüp baktığımda, hassas bir insan olarak yaşadığım tecrübelerin arkadaşlıklarımı, romantik ilişkilerimi ve hatta meslek seçimimi ciddi şekilde etkilediğini görüyorum.

İşte çok hassas bir insan olmanın yıllar içerisinde bana verdikleri:

1- ADK'ya sahip olmak çocukluğumu etkiledi.
Anaokulundaki ilk günümde, öğretmenim sınıf kurallarını okumuştu: “Sırt çantalarınızı her sabah dolabınıza koyun. Sınıf arkadaşlarınızı saygı duyun. Gevezelik etmeyin.” Listeyi okuduktan sonra şunu ekledi: “Ve son olarak, en önemli kural: Soru sormak istiyorsanız, parmak kaldırın.” Soru sormak için parmağımı havaya kaldırmadan önce öğretmenimin yüz ifadesini inceler, yorgun, kızgın ya da huysuz olup olmadığını anlamaya çalışırdım. Kaşlarını havaya kaldırdığında, sinirlerinin bozulduğunu varsayardım. Çok hızlı konuştuğunda ise sabırsız olduğunu düşünürdüm. Soru sormadan önce “Soru sormamda sakınca var mı?” diye giriş yapardım. Başlarda öğretmenim inceliğimi empati ile karşıladı. “Elbette, sorun yok” derdi. Kısa bir süre sonra ise şefkati bıkkınlığa dönüştü ve bağırmaya başladı: “İzin istemene gerek olmadığını söyledim sana. İlk gün beni dinlemiyor muydun sen?” Davranışım yüzünden utanç içinde olan bana “Kötü bir dinleyici” olduğumu ve sürekli ilgi beklemeyi bırakmamı söyledi.

2- ADK'ya sahip olmak ilişkilerimi etkiledi.
Arkadaşlarım ne zaman birinden hoşlansalar, tavsiye için bana gelirlerdi. “Acaba benim aramamı mı bekliyor? Kendini ağırdan mı satıyor?” diye sordu bir arkadaşım. “Naz yapmaya inanmıyorum ben. Sadece kendin ol” diye yanıtladım. Arkadaşlarım her sosyal durumu fazlasıyla analiz ettiğimi düşünseler de zamanla sezgilerimi takdir etmeye başladılar. Ama sürekli duygusal tavsiyeler vermek ve insanları memnun etmek, kırılması zor bir rutin haline geldi. Fark edilmek korkumla kendimi diğer insanların hikayelerine dahil ettim – empati ve avutma teklifi ile hassas doğamı kullanarak. Arkadaşlarım bana destek olmak için geldiklerinde ise hakkımda neredeyse hiçbir şey bilmiyorlardı; kendimi görünmez hissettim. Lise ikinci sınıfa başladığım yıl, ilk kez erkek arkadaşım oldu. Onu çılgına çevirdim. Sürekli davranışları üzerinde çalışıyor ve ona ilişkimiz için bir şeyler yapmamız gerektiğini söylüyordum. Uyumlu olup olmadığımızı anlamak için kişilik testi yapmayı bile teklif ettim ona. “Sanırım sen dışadönük, bense içine kapanık kişiliğim!” diye ilan ettim. Teorimi beğenmedi ve benden ayrıldı.

3- ADK’ya sahip olmak üniversite hayatımı etkiledi.

“Aşırı duyarlı kişiliğe sahip insanlar, yüksek seslerden etkilenirler. Çok sayıda uyarana maruz kaldıktan sonra dinlenme ihtiyacı duyabilirler. Bu tipteki insanlar, diğerlerinin duygularından yoğun bir şekilde etkilenirler ve genelde başka insanların duygularını sezebildiklerine inanırlar.”

Bir psikoloji dersi sırasında, hocam, daha önce hiç duymadığım bir kişilik tipini tanımladı – çok hassas kişilik.

Hocam, aşırı duyarlı kişiliklerin genelde sezgili olduklarından ve kolaylıkla aşırı şekilde uyarılabildiklerinden bahsetti. Aşırı duyarlı kişiliğin bir kusur ya da sendrom olmadığını, aksine hassas bir sistemden kaynaklanan özellikler grubu olduğunu anlattı.
O ders, hayatımı değiştirdi benim. Hassaslığın kişiliğimizi ve diğerleri ile olan etkileşimlerimizi şekillendiriş biçiminden ciddi derecede etkilenerek öğretmen oldum. Akranlarımın alayları ve öğretmenlerimin sert sözcükleri, geriye çekilmeme sebep oldu. Sonuç olarak hep az arkadaşım oldu ve bir yere ait olamadığımı hissettim. “Yoldan çekil ve hiç kimse seni rahatsız etmesin.” mantram haline geldi.
 
Üst
Alt