Binlerce dünya dilinin sınıflandırılması yapılırken dillerin tarihine (genetik yön), göstergesel işleyiş biçimlerine (tipolojik yön), veya yaygınlıklarına (alansal yön) öncelik verilebilir.
Genetik dilbilim karşılaştırmalı bir yöntemle dillerin tarihini oluşturmaya çalışır. Sözgelimi 2 sayısı çeşitli Hint-Avrupa dillerinde benzerlikler gösterir: deux (Fransızca), two (İngilizce), zwei (Almanca), daou (Bretonca), dio (yeni Yunanca), dva (Rusça), dü (Farsça), doi (Bengali). Buna karşılık ikinci öbekteki dillerde 2 sayısı şu şekillerde karşılanmıştır: iki (Türkçe), kaski (Fince), isnan (Arapça), irandu (Tamilce), futatsu (Japonca), roa (Madagaskar dili)
Dilsel evrimde kurallar çıkarmayı sağlayan benzeşim yasaları oluşturulmuştur: pater-father-peder, mother-mader, frater-brother-birader (baba, anne, erkek kardeş; Latince, İngilizce, Farsça). Ayrıca diller arasındaki sözlüksel yakınlığın zamanla kayboluşuna ilişkin çalışmalar da yapılmıştır. Mesela, Fransızca ve İspanyolca’da bazı kelimeler aynı kökten gelmiştir: main ve mano (el), doigt ve dedo (parmak). Buna karşılık, tete ve cabeza (baş), epaule ve hombro (omuz) kelimlerini ele aldığımızda aynı köklerin değişik anlam yüklenip başka kelimelerde ortaya çıktığını gözlemleriz: Altay dil ailesinde de “ben, sen” kavramları Türkçe ben, sen; Moğolca bi, çi; Tunguzca bi, şi; Mançuçe bi, si kelimeleriyle karşılanır.
Tiplendirici dilbilim, dil öğelerinin durumunu dil sistemi içinde inceler. Dil tipleri belirlenirken sesbilgisel, prozodik, sözdizimsel, sözlüksel olgular göz önünde bulundurulur. Ancak bunlar salt birleşimsel biçimbilim açısından önemlidir.
-Dış bükün: mu-ntu (insan), ba-ntu (insanlar) [Tongan dili]
-İç bükün: trinken-trank-getrunken “içmek-içti-içmişti” (Almanca)
-Bitişim: ev-le-rin-den (isim-çoğul eki- iyelik eki- çıkma durumu eki)
-Çoğulbireşim: Haupt-bahn-hof (baş-yol-avlu), “merkez istasyonu”, (Almanca)
-Çözümleme: Fransızca’da je lis “okuyorum”: je n’ai pas encore pu finir de la lire “henüz onu okumayı bitiremedim” şeklinde ifade edilebilir.
Alışılagelmiş tanımlama ölçütlerinden biri de özne (Ö), yüklem (Y), tümleç (T) öğelerinin sıralanışıdır. Bu öğelerin altı değişik sıralanış biçimi benimsenmekle birlikte, ÖYT ve ÖTY sıralanışları dünya dünya dillerinin üçte birinin belirgin özelliğidir. YÖT sıralanışının dillerin altıda birinde bulunması, genel eğilimim özneyi tümleçten önce kullanma yönünde olduğunu göstermektedir. Burada da hakimiyet durumu söz konusudur, çünkü sözdizimsel ve anlamsal koşullara göre bu sıra aynı dil içinde de çeşitlilik gösterebilir.
Alan dilbilimi bir dil olgusunun genetik veya tipsel sınırlarını göz ardı ederek, mekan içinde yayılımını inceler. Mesela, yuvarlak ön ünlülere (Fransızca’da u veya eu; Mur “duvar”, peu “az”) Baskça’dan Norveççe’ye, Fince’ye, Fransızca’ya, Almanca’ya ve İskandinav dillerine kadar uzanan bir alanda rastlanır. Addan sonra gelen belirli tanımlık, , Arnavutça’da, Rumence’de, Bulgarca’da, Makedonca’da gözlemlenen, Balkanlar’a özgü bir olgudur. Bu tür olgular dilin alt katmanlarıyla (bir bölgede eskiden konuşulan diller) ve çoğunlukla diller arası ilişki derecesiyle açıklanabilir. Söz konusu durumlara, uzun süre çeşitli ülkelerden gelen insan topluluklarının bir arada bulunup konuşması ve ikidilliliğe elverişli ortamların oluşması yol açar.
Genetik dilbilim karşılaştırmalı bir yöntemle dillerin tarihini oluşturmaya çalışır. Sözgelimi 2 sayısı çeşitli Hint-Avrupa dillerinde benzerlikler gösterir: deux (Fransızca), two (İngilizce), zwei (Almanca), daou (Bretonca), dio (yeni Yunanca), dva (Rusça), dü (Farsça), doi (Bengali). Buna karşılık ikinci öbekteki dillerde 2 sayısı şu şekillerde karşılanmıştır: iki (Türkçe), kaski (Fince), isnan (Arapça), irandu (Tamilce), futatsu (Japonca), roa (Madagaskar dili)
Dilsel evrimde kurallar çıkarmayı sağlayan benzeşim yasaları oluşturulmuştur: pater-father-peder, mother-mader, frater-brother-birader (baba, anne, erkek kardeş; Latince, İngilizce, Farsça). Ayrıca diller arasındaki sözlüksel yakınlığın zamanla kayboluşuna ilişkin çalışmalar da yapılmıştır. Mesela, Fransızca ve İspanyolca’da bazı kelimeler aynı kökten gelmiştir: main ve mano (el), doigt ve dedo (parmak). Buna karşılık, tete ve cabeza (baş), epaule ve hombro (omuz) kelimlerini ele aldığımızda aynı köklerin değişik anlam yüklenip başka kelimelerde ortaya çıktığını gözlemleriz: Altay dil ailesinde de “ben, sen” kavramları Türkçe ben, sen; Moğolca bi, çi; Tunguzca bi, şi; Mançuçe bi, si kelimeleriyle karşılanır.
Tiplendirici dilbilim, dil öğelerinin durumunu dil sistemi içinde inceler. Dil tipleri belirlenirken sesbilgisel, prozodik, sözdizimsel, sözlüksel olgular göz önünde bulundurulur. Ancak bunlar salt birleşimsel biçimbilim açısından önemlidir.
-Dış bükün: mu-ntu (insan), ba-ntu (insanlar) [Tongan dili]
-İç bükün: trinken-trank-getrunken “içmek-içti-içmişti” (Almanca)
-Bitişim: ev-le-rin-den (isim-çoğul eki- iyelik eki- çıkma durumu eki)
-Çoğulbireşim: Haupt-bahn-hof (baş-yol-avlu), “merkez istasyonu”, (Almanca)
-Çözümleme: Fransızca’da je lis “okuyorum”: je n’ai pas encore pu finir de la lire “henüz onu okumayı bitiremedim” şeklinde ifade edilebilir.
Alışılagelmiş tanımlama ölçütlerinden biri de özne (Ö), yüklem (Y), tümleç (T) öğelerinin sıralanışıdır. Bu öğelerin altı değişik sıralanış biçimi benimsenmekle birlikte, ÖYT ve ÖTY sıralanışları dünya dünya dillerinin üçte birinin belirgin özelliğidir. YÖT sıralanışının dillerin altıda birinde bulunması, genel eğilimim özneyi tümleçten önce kullanma yönünde olduğunu göstermektedir. Burada da hakimiyet durumu söz konusudur, çünkü sözdizimsel ve anlamsal koşullara göre bu sıra aynı dil içinde de çeşitlilik gösterebilir.
Alan dilbilimi bir dil olgusunun genetik veya tipsel sınırlarını göz ardı ederek, mekan içinde yayılımını inceler. Mesela, yuvarlak ön ünlülere (Fransızca’da u veya eu; Mur “duvar”, peu “az”) Baskça’dan Norveççe’ye, Fince’ye, Fransızca’ya, Almanca’ya ve İskandinav dillerine kadar uzanan bir alanda rastlanır. Addan sonra gelen belirli tanımlık, , Arnavutça’da, Rumence’de, Bulgarca’da, Makedonca’da gözlemlenen, Balkanlar’a özgü bir olgudur. Bu tür olgular dilin alt katmanlarıyla (bir bölgede eskiden konuşulan diller) ve çoğunlukla diller arası ilişki derecesiyle açıklanabilir. Söz konusu durumlara, uzun süre çeşitli ülkelerden gelen insan topluluklarının bir arada bulunup konuşması ve ikidilliliğe elverişli ortamların oluşması yol açar.