[FONT="]Ocağı kör kalmak: Soyunu sürdürecek çocuğu bulanmamak, soyu tükenmiş olmak.[/FONT]
[FONT="]Ocağına düşmek: Birine yardım etmesi için yalvarmak, koruması için sığınmak."Ocağına düştüm ağam, beni bu işten ancak sen kurtarırsın!"[/FONT]
[FONT="]Ocağına incir dikmek: Birinin evini barkını dağıtmak, düzenini alt üst etmek, yuvasını yıkıp toparlanamaz hâle getirmek."Bende senin ocağına incir dikmezsem dedi ama dediğine pişman oldu."[/FONT]
[FONT="]Ocağını söndürmek: Ailenin dağılmasına sebep olmak, çoluk çocuğunu yok etmek."Ocağımı söndürdü katiller!"[/FONT]
[FONT="]Oğul balı: 1. Evlât, evlâdın ana babaya yansıyan geliri. 2. Oğul arılarının yaptığı bal.[/FONT]
[FONT="]Oğul vermek: Oğul arılarının bir bölüğü kovandan ayrılıp başka bir kovana gitmek, yeni bir oğul arısı topluluğu meydana getirmek.[/FONT]
[FONT="]Okkalı kahve: Bol kahve ile yapılmış ve büyük fincana konmuş kahve."Bir okkalı kahve daha çek usta!"[/FONT]
[FONT="]Okka çekmek: Hacminden daha fazla ağır gelmek.[/FONT]
[FONT="]Okkanın altına girmek: Haksız yere eziyet çekmek, zarar ve ceza görmek."Uyanık ol da okkanın altına gireyim deme, tamam mı?"[/FONT]
[FONT="]Ok yaydan çıkmak: Geri dönülemeyecek bir iş yapmak, söz söylemek ya da bir harekette bulunmak."Ok yaydan çıktı bir kere, çaresiz dövüşeceğiz."[/FONT]
[FONT="]Ola ki...: Belki olur ya, olabilir ki..."Ola ki bir daha karşılaşırız."[/FONT]
[FONT="]Olan biten: Olup geçenler, olanların hepsi, meydana gelenler."Olan bitenden hiç haberim olmadı."[/FONT]
[FONT="]Oldu bittiye getirmek: Emrivaki yapmak, geri dönülmesi güç ve imkânsız bir durum oluşturmak."Oldu bittiye getirerek tarlayı satın aldılar."[/FONT]
[FONT="]Oldum bittim (veya oldum olası): Başından beri, öteden beri, ilk zamandan beri, kendimi bildiğimden beri."Oldum bittim kızarım bu adamlara."[/FONT]
[FONT="]Oldu olacak kırıldı nacak: "Olanlar oldu, iş işten geçti, olanlar geri dönülemeyecek bir durum aldı, bunu kabul etmek gerek" anlamında kullanılır.[/FONT]
[FONT="]Olmayacak duaya amin demek: Sonuç vermeyecek bir işle uğraşmak ya da buna destek vermek.[/FONT]
[FONT="]Olur olmaz: 1. Meydana gelmesinden hemen sonra. 2. Rast gele, sıradan. 3. Gerekli gereksiz, yerli yersiz, önemli önemsiz durumu gözetilmeden yapılan (iş) ya da söylenen (söz).[/FONT]
[FONT="]Oluruna bırakmak: Bir işin yapılabildiği, olabildiği kadarıyla yetinmek, müdahale etmeden bekleyip sonucuna ne olursa olsun razı olmak."Artık oluruna bıraktık işi."[/FONT]
[FONT="]Omuz omuza: 1. Birbirine destek vererek, dayanışarak. 2. Yan yana, çok sıkışık."Omuz omuza vererek bu zorluğun altından kalkmamız mümkün."[/FONT]
[FONT="]Omuz silkmek: Aldırmamak, önem vermemek, benimsememek."Sana bunu alacağım dedim ama o, omuz silkti."[/FONT]
[FONT="]On parmağında on kara: İnsanlara leke sürmeyi, kara çalmayı, iftira atmayı huy edinmiş (kimse).[/FONT]
[FONT="]On parmağında on marifet: Çok hünerli, becerikli, ustalığı çok, elinden her iş gelir.[/FONT]
[FONT="]Onuruna dokunmak: Onurunu, haysiyetini incitmek."Dikkatli ol, birinin onuruna dokunacak iş yapma."[/FONT]
[FONT="]Oralarda (oralı) olmamak: Anlamamış, sezmemiş gibi davranmak."O sözler ona söyleniyordu ama hiç oralı olmadı."[/FONT]
[FONT="]Ortada kalmak: 1. Yersiz yurtsuz kalmak, barınacak yer bulamamak. 2. İki şey arasında kalmak. 3. (Bir şeyi) kimse üzerine almamak."Belediye evlerini yıkınca çoluk çocuk öylece ortada kaldılar."[/FONT]
[FONT="]Ortadan kalkmak: 1. Görünmez, bulunmaz olmak. 2. Yok olmak."Sis ortadan kalktı."[/FONT]
[FONT="]Ortadan kaybolmak: Nereye gittiği bilinmemek, sezdirmeden gitmek, görünmez hâle gelmek."Ali ortadan kayboldu."[/FONT]
[FONT="]Orta hâlli: Ne zengin ne yoksul, ne iyi ne kötü, ne çirkin ne güzel."Onlar orta hâlli bir ailedirler."[/FONT]
[FONT="]Ortalığı birbirine katmak: Kargaşa çıkarmak, herkesi birbirine düşürmek."Şimdi gelip ortalığı birbirine katacak diye korkuyorum."[/FONT]
[FONT="]Ortalık düzelmek: Tedirginlik kalmamak, toplum içindeki karışıklık yok olmak."Çok şükür ortalık düzeldi."[/FONT]
[FONT="]Ortalık karışmak: Kargaşa çıkmak, toplumda düzensizlik baş göstermek."Ortalık yine karıştı, insanlar birbirine girdi."[/FONT]
[FONT="]Orta malı: 1. Herkesin yararlandığı (şey). 2. Her isteyenle ilişkide bulunan."Benim bisikletim orta malı mı ki herkes binmeye çalışıyor."[/FONT]
[FONT="]Ortaya dökmek: 1. Gizli olan ne varsa açıklamak. 2. Çıkarıp göstermek."Bütün sırlarını ortaya dökmek için harekete geçti."[/FONT]
[FONT="]O tarakta bezi olmamak: Bir şeyle, bir işle ilişiği bulunmamak, o şeyle ilgilenmemek."O tarakta bezi olacağını hiç sanmam."[/FONT]
[FONT="]Ot yoldurmak: Çok güçlük çıkarmak, zor bir iş gördürmek, çok uğraştırmak.[/FONT]
[FONT="]Oya koymak: Bir işin sonucunu belirlemek üzere oy verilmesini istemek, oylama yoluyla bir topluluğun görüşünü almak."Bu görüşü oya koymayı teklif ediyorum, kabul edenler el kaldırsınlar."[/FONT]
[FONT="]Oy birliği: Bir toplantıya katılan, bir meseleyi konuşan kimselerin aynı düşüncede olup aynı yönde oy kullanmaları."Sınıf başkanını oy birliği ile seçtik."[/FONT]
[FONT="]Oyuna gelmek: Aldatılmak, tuzağa düşürülmek."Onların oyununa gelmemeye çalış, dikkatli ol."[/FONT]
[FONT="]Oyunbozanlık etmek: Mızıkçılık etmek, birlikte yapılması gereken işten tek taraflı vazgeçmek."Oyunbozanlık etme de gel birlikte eğlenelim."[/FONT]
[FONT="]Oyun etmek: Aldatmak, kurnazlıkla birini tuzağa düşürmek."Bana kötü bir oyun ettiler."[/FONT]
[FONT="]Ö[/FONT]
[FONT="]Öbür (öteki) dünya: Ahiret, insanların öldükten sonra gidecekleri ve ebedî olarak kalacakları âlem."Öteki dünyada inş[/FONT]
[FONT="]yüzümüz güler."[/FONT]
[FONT="]Öç almak: Yapılan bir kötülüğün acısını aynı derecede bir kötülük yaparak çıkarmak."Öç alma fikrinden vazgeçirmeliyiz onu."[/FONT]
[FONT="]Ödü patlamak: Ani bir olay sebebiyle çok korkmak."Fareden ödüm kopar."[/FONT]
[FONT="]Öküzün altında buzağı aramak: Kimi sebepler, bahaneler uydurarak suç ve suçlu bulma çabasında olmak.[/FONT]
[FONT="]Öküz öldü, ortaklık bozuldu: Aradaki yakınlık dayanağı kalktı, yakınlık da kalmadı.[/FONT]
[FONT="]Ölçüyü kaçırmak: Uygun derecenin üstüne çıkmak, aşırı gitmek,"Sofraya her oturuşunda ölçüyü kaçırırdı."[/FONT]
[FONT="]Ölme eşeğim ölme (yaza yonca bitecek): Umutsuz bir bekleyişi anlatmak için kullanılır.[/FONT]
[FONT="]Ölmek var, dönmek yok: "Neye mal olursa olsun, iş sonuna kadar götürülecektir, yapılmasından kaçınılmayacaktır" anlamında kullanılır."Özgürlük yolunda ölmek var, dönmek yok bize."[/FONT]
[FONT="]Ölü fiyatına: Yok pahasına, değerinden çok ucuza, az bir para ile."Arsaları ölü fiyatına satmak zorunda kaldık."[/FONT]
[FONT="]Ölü mevsim: İşin veya alışverişin az olduğu, durgun geçtiği zaman dilimi."Bizim iş en ölü mevsimini yaşıyor."[/FONT]
[FONT="]Ölüm [/FONT]
[FONT="]`ın emri: 1. Herkes ölecek, ölüm mukadderdir. 2. Kesin karar verme durumunda kullanılır.[/FONT]
[FONT="]Ölümü göze almak: Yaptığı iş uğruna ölmekten korkmamak, yürekli davranmak."[/FONT]
[FONT="] yolunda ölümü göze aldı yiğitler."[/FONT]
[FONT="]Ölümüne susamak: Yapmakta olduğu tehlikeli işte ölümü kendi üzerine çekecek davranışta bulunmak."Ölümüne mi susadın, çekil şu arabanın önünden!"[/FONT]
[FONT="]Ölüp ölüp dirilmek: 1. Çok ağır bir hastalıktan kurtulmak. 2. Ard arda gelen sıkıntılı, acı veren durumlara düşmek.[/FONT]
[FONT="]Ölür müsün, öldürür müsün?: "Öyle ters bir iş yaptı ki ona mı ceza vermeliyim kendime mi?" anlamında kullanılır.[/FONT]
[FONT="]Ömrü billah: Hiçbir zaman, ya da şimdiye kadar."Ömrü billah yalan söylememiştir o."[/FONT]
[FONT="]Ömrüne bereket: "Var ol, sağ ol, ömrün uzun olsun" anlamında kullanılır.[/FONT]
[FONT="]Ömrü vefa etmemek: Bir şeye kavuşamadan, bir sonuca ulaşamadan ölmek."Okulunu bitirip doktor olacaktı ama ömrü vefa etmedi."[/FONT]
[FONT="]Ömür adam: Beğenilen, çok hoşa giden, değişik düşünceleri olan adam.[/FONT]
[FONT="]Ömür çürütmek: Uzun süre bir şey için emek vermiş olmak, ya da boşuna zaman harcamış olmak."Bu ev için bir ömür çürüttüm ben."[/FONT]
[FONT="]Ömür sürmek: İyi ve rahat yaşamış olmak."Uzun bir ömür sürdü dedem."[/FONT]
[FONT="]Ömür törpüsü: İnsanı yıpratan, yoran, sıkıntıya sokan, uzun ve yorucu iş.[/FONT]
[FONT="]Ön ayak olmak: Bir işin yapılmasında ilk başlayan olup herkesi arkasından sürüklemek."Haydi ön ayak olda koşsunlar biraz."[/FONT]
[FONT="]Öne düşmek: 1. Önderlik ya da kılavuzluk etmek. 2. En önde yürümek.[/FONT]
[FONT="]Önüne gelen: Olur olmaz kimse, herkes, karşısına çıkan."Önüne gelene sordu ama bulamadı."[/FONT]
[FONT="]Öpüp başına koymak: Bir şeyi minnetle karşılamak, seve seve kabul etmek."Adam sana iş verecekmiş, daha ne istiyorsun, öpüp başına koy."[/FONT]
[FONT="]Örtbas etmek: Kötü bir durumu gizlemek, yayılmasını önlemek."Dairede yapılan yolsuzlukları örtbas edeceklerini sandılar."[/FONT]
[FONT="]Örümcek kafalı: Geri düşünceli, yenilikleri kolay kabul etmeyen (kimse).[/FONT]
[FONT="]Öteden beri: Oldukça uzun zamandan beri, eskiden beri."Öteden beri sevmem ben onu."[/FONT]
[FONT="]Ötesi çıkmaz sokak: "Takip edilen yol yanlıştır, bu yolla bir yere gidilemez, sonuç alınamaz, bir yere kadar gidilir ama daha fazla gidilemez" anlamında kullanılır.[/FONT]
[FONT="]Özenip bezenmek: Çok özen gösterip titizlikle, ayrıntılarına varıncaya değin ele almak.[/FONT]
[FONT="]Özrü kabahatinden büyük: Bir kabahat için özür dilerken daha büyük bir kabahat işleyen kimse için söylenir.[/FONT]
[FONT="]Özür dilemek: 1. Yaptığı bir yanlıştan ötürü affedilmesini istemek. 2. Özrünü ileri sürerek yapılması kendinden istenen işi yapmamak, bundan bağışlanmasını istemek."Özür dilerim, ben o kovayı taşıyamayacağım."[/FONT]
[FONT="]Özü sözü bir: Düşünceleri, söyledikleri ve yaptıkları bir olan, ne düşünüyorsa onu söyleyen, içi dışı bir olan kimse."Özü sözü bir olan insanlara rastlamak gittikçe zorlaşıyor."[/FONT]
[FONT="]Ocağına düşmek: Birine yardım etmesi için yalvarmak, koruması için sığınmak."Ocağına düştüm ağam, beni bu işten ancak sen kurtarırsın!"[/FONT]
[FONT="]Ocağına incir dikmek: Birinin evini barkını dağıtmak, düzenini alt üst etmek, yuvasını yıkıp toparlanamaz hâle getirmek."Bende senin ocağına incir dikmezsem dedi ama dediğine pişman oldu."[/FONT]
[FONT="]Ocağını söndürmek: Ailenin dağılmasına sebep olmak, çoluk çocuğunu yok etmek."Ocağımı söndürdü katiller!"[/FONT]
[FONT="]Oğul balı: 1. Evlât, evlâdın ana babaya yansıyan geliri. 2. Oğul arılarının yaptığı bal.[/FONT]
[FONT="]Oğul vermek: Oğul arılarının bir bölüğü kovandan ayrılıp başka bir kovana gitmek, yeni bir oğul arısı topluluğu meydana getirmek.[/FONT]
[FONT="]Okkalı kahve: Bol kahve ile yapılmış ve büyük fincana konmuş kahve."Bir okkalı kahve daha çek usta!"[/FONT]
[FONT="]Okka çekmek: Hacminden daha fazla ağır gelmek.[/FONT]
[FONT="]Okkanın altına girmek: Haksız yere eziyet çekmek, zarar ve ceza görmek."Uyanık ol da okkanın altına gireyim deme, tamam mı?"[/FONT]
[FONT="]Ok yaydan çıkmak: Geri dönülemeyecek bir iş yapmak, söz söylemek ya da bir harekette bulunmak."Ok yaydan çıktı bir kere, çaresiz dövüşeceğiz."[/FONT]
[FONT="]Ola ki...: Belki olur ya, olabilir ki..."Ola ki bir daha karşılaşırız."[/FONT]
[FONT="]Olan biten: Olup geçenler, olanların hepsi, meydana gelenler."Olan bitenden hiç haberim olmadı."[/FONT]
[FONT="]Oldu bittiye getirmek: Emrivaki yapmak, geri dönülmesi güç ve imkânsız bir durum oluşturmak."Oldu bittiye getirerek tarlayı satın aldılar."[/FONT]
[FONT="]Oldum bittim (veya oldum olası): Başından beri, öteden beri, ilk zamandan beri, kendimi bildiğimden beri."Oldum bittim kızarım bu adamlara."[/FONT]
[FONT="]Oldu olacak kırıldı nacak: "Olanlar oldu, iş işten geçti, olanlar geri dönülemeyecek bir durum aldı, bunu kabul etmek gerek" anlamında kullanılır.[/FONT]
[FONT="]Olmayacak duaya amin demek: Sonuç vermeyecek bir işle uğraşmak ya da buna destek vermek.[/FONT]
[FONT="]Olur olmaz: 1. Meydana gelmesinden hemen sonra. 2. Rast gele, sıradan. 3. Gerekli gereksiz, yerli yersiz, önemli önemsiz durumu gözetilmeden yapılan (iş) ya da söylenen (söz).[/FONT]
[FONT="]Oluruna bırakmak: Bir işin yapılabildiği, olabildiği kadarıyla yetinmek, müdahale etmeden bekleyip sonucuna ne olursa olsun razı olmak."Artık oluruna bıraktık işi."[/FONT]
[FONT="]Omuz omuza: 1. Birbirine destek vererek, dayanışarak. 2. Yan yana, çok sıkışık."Omuz omuza vererek bu zorluğun altından kalkmamız mümkün."[/FONT]
[FONT="]Omuz silkmek: Aldırmamak, önem vermemek, benimsememek."Sana bunu alacağım dedim ama o, omuz silkti."[/FONT]
[FONT="]On parmağında on kara: İnsanlara leke sürmeyi, kara çalmayı, iftira atmayı huy edinmiş (kimse).[/FONT]
[FONT="]On parmağında on marifet: Çok hünerli, becerikli, ustalığı çok, elinden her iş gelir.[/FONT]
[FONT="]Onuruna dokunmak: Onurunu, haysiyetini incitmek."Dikkatli ol, birinin onuruna dokunacak iş yapma."[/FONT]
[FONT="]Oralarda (oralı) olmamak: Anlamamış, sezmemiş gibi davranmak."O sözler ona söyleniyordu ama hiç oralı olmadı."[/FONT]
[FONT="]Ortada kalmak: 1. Yersiz yurtsuz kalmak, barınacak yer bulamamak. 2. İki şey arasında kalmak. 3. (Bir şeyi) kimse üzerine almamak."Belediye evlerini yıkınca çoluk çocuk öylece ortada kaldılar."[/FONT]
[FONT="]Ortadan kalkmak: 1. Görünmez, bulunmaz olmak. 2. Yok olmak."Sis ortadan kalktı."[/FONT]
[FONT="]Ortadan kaybolmak: Nereye gittiği bilinmemek, sezdirmeden gitmek, görünmez hâle gelmek."Ali ortadan kayboldu."[/FONT]
[FONT="]Orta hâlli: Ne zengin ne yoksul, ne iyi ne kötü, ne çirkin ne güzel."Onlar orta hâlli bir ailedirler."[/FONT]
[FONT="]Ortalığı birbirine katmak: Kargaşa çıkarmak, herkesi birbirine düşürmek."Şimdi gelip ortalığı birbirine katacak diye korkuyorum."[/FONT]
[FONT="]Ortalık düzelmek: Tedirginlik kalmamak, toplum içindeki karışıklık yok olmak."Çok şükür ortalık düzeldi."[/FONT]
[FONT="]Ortalık karışmak: Kargaşa çıkmak, toplumda düzensizlik baş göstermek."Ortalık yine karıştı, insanlar birbirine girdi."[/FONT]
[FONT="]Orta malı: 1. Herkesin yararlandığı (şey). 2. Her isteyenle ilişkide bulunan."Benim bisikletim orta malı mı ki herkes binmeye çalışıyor."[/FONT]
[FONT="]Ortaya dökmek: 1. Gizli olan ne varsa açıklamak. 2. Çıkarıp göstermek."Bütün sırlarını ortaya dökmek için harekete geçti."[/FONT]
[FONT="]O tarakta bezi olmamak: Bir şeyle, bir işle ilişiği bulunmamak, o şeyle ilgilenmemek."O tarakta bezi olacağını hiç sanmam."[/FONT]
[FONT="]Ot yoldurmak: Çok güçlük çıkarmak, zor bir iş gördürmek, çok uğraştırmak.[/FONT]
[FONT="]Oya koymak: Bir işin sonucunu belirlemek üzere oy verilmesini istemek, oylama yoluyla bir topluluğun görüşünü almak."Bu görüşü oya koymayı teklif ediyorum, kabul edenler el kaldırsınlar."[/FONT]
[FONT="]Oy birliği: Bir toplantıya katılan, bir meseleyi konuşan kimselerin aynı düşüncede olup aynı yönde oy kullanmaları."Sınıf başkanını oy birliği ile seçtik."[/FONT]
[FONT="]Oyuna gelmek: Aldatılmak, tuzağa düşürülmek."Onların oyununa gelmemeye çalış, dikkatli ol."[/FONT]
[FONT="]Oyunbozanlık etmek: Mızıkçılık etmek, birlikte yapılması gereken işten tek taraflı vazgeçmek."Oyunbozanlık etme de gel birlikte eğlenelim."[/FONT]
[FONT="]Oyun etmek: Aldatmak, kurnazlıkla birini tuzağa düşürmek."Bana kötü bir oyun ettiler."[/FONT]
[FONT="]Ö[/FONT]
[FONT="]Öbür (öteki) dünya: Ahiret, insanların öldükten sonra gidecekleri ve ebedî olarak kalacakları âlem."Öteki dünyada inş[/FONT]
[FONT="]Öç almak: Yapılan bir kötülüğün acısını aynı derecede bir kötülük yaparak çıkarmak."Öç alma fikrinden vazgeçirmeliyiz onu."[/FONT]
[FONT="]Ödü patlamak: Ani bir olay sebebiyle çok korkmak."Fareden ödüm kopar."[/FONT]
[FONT="]Öküzün altında buzağı aramak: Kimi sebepler, bahaneler uydurarak suç ve suçlu bulma çabasında olmak.[/FONT]
[FONT="]Öküz öldü, ortaklık bozuldu: Aradaki yakınlık dayanağı kalktı, yakınlık da kalmadı.[/FONT]
[FONT="]Ölçüyü kaçırmak: Uygun derecenin üstüne çıkmak, aşırı gitmek,"Sofraya her oturuşunda ölçüyü kaçırırdı."[/FONT]
[FONT="]Ölme eşeğim ölme (yaza yonca bitecek): Umutsuz bir bekleyişi anlatmak için kullanılır.[/FONT]
[FONT="]Ölmek var, dönmek yok: "Neye mal olursa olsun, iş sonuna kadar götürülecektir, yapılmasından kaçınılmayacaktır" anlamında kullanılır."Özgürlük yolunda ölmek var, dönmek yok bize."[/FONT]
[FONT="]Ölü fiyatına: Yok pahasına, değerinden çok ucuza, az bir para ile."Arsaları ölü fiyatına satmak zorunda kaldık."[/FONT]
[FONT="]Ölü mevsim: İşin veya alışverişin az olduğu, durgun geçtiği zaman dilimi."Bizim iş en ölü mevsimini yaşıyor."[/FONT]
[FONT="]Ölüm [/FONT]
[FONT="]Ölümü göze almak: Yaptığı iş uğruna ölmekten korkmamak, yürekli davranmak."[/FONT]
[FONT="]Ölümüne susamak: Yapmakta olduğu tehlikeli işte ölümü kendi üzerine çekecek davranışta bulunmak."Ölümüne mi susadın, çekil şu arabanın önünden!"[/FONT]
[FONT="]Ölüp ölüp dirilmek: 1. Çok ağır bir hastalıktan kurtulmak. 2. Ard arda gelen sıkıntılı, acı veren durumlara düşmek.[/FONT]
[FONT="]Ölür müsün, öldürür müsün?: "Öyle ters bir iş yaptı ki ona mı ceza vermeliyim kendime mi?" anlamında kullanılır.[/FONT]
[FONT="]Ömrü billah: Hiçbir zaman, ya da şimdiye kadar."Ömrü billah yalan söylememiştir o."[/FONT]
[FONT="]Ömrüne bereket: "Var ol, sağ ol, ömrün uzun olsun" anlamında kullanılır.[/FONT]
[FONT="]Ömrü vefa etmemek: Bir şeye kavuşamadan, bir sonuca ulaşamadan ölmek."Okulunu bitirip doktor olacaktı ama ömrü vefa etmedi."[/FONT]
[FONT="]Ömür adam: Beğenilen, çok hoşa giden, değişik düşünceleri olan adam.[/FONT]
[FONT="]Ömür çürütmek: Uzun süre bir şey için emek vermiş olmak, ya da boşuna zaman harcamış olmak."Bu ev için bir ömür çürüttüm ben."[/FONT]
[FONT="]Ömür sürmek: İyi ve rahat yaşamış olmak."Uzun bir ömür sürdü dedem."[/FONT]
[FONT="]Ömür törpüsü: İnsanı yıpratan, yoran, sıkıntıya sokan, uzun ve yorucu iş.[/FONT]
[FONT="]Ön ayak olmak: Bir işin yapılmasında ilk başlayan olup herkesi arkasından sürüklemek."Haydi ön ayak olda koşsunlar biraz."[/FONT]
[FONT="]Öne düşmek: 1. Önderlik ya da kılavuzluk etmek. 2. En önde yürümek.[/FONT]
[FONT="]Önüne gelen: Olur olmaz kimse, herkes, karşısına çıkan."Önüne gelene sordu ama bulamadı."[/FONT]
[FONT="]Öpüp başına koymak: Bir şeyi minnetle karşılamak, seve seve kabul etmek."Adam sana iş verecekmiş, daha ne istiyorsun, öpüp başına koy."[/FONT]
[FONT="]Örtbas etmek: Kötü bir durumu gizlemek, yayılmasını önlemek."Dairede yapılan yolsuzlukları örtbas edeceklerini sandılar."[/FONT]
[FONT="]Örümcek kafalı: Geri düşünceli, yenilikleri kolay kabul etmeyen (kimse).[/FONT]
[FONT="]Öteden beri: Oldukça uzun zamandan beri, eskiden beri."Öteden beri sevmem ben onu."[/FONT]
[FONT="]Ötesi çıkmaz sokak: "Takip edilen yol yanlıştır, bu yolla bir yere gidilemez, sonuç alınamaz, bir yere kadar gidilir ama daha fazla gidilemez" anlamında kullanılır.[/FONT]
[FONT="]Özenip bezenmek: Çok özen gösterip titizlikle, ayrıntılarına varıncaya değin ele almak.[/FONT]
[FONT="]Özrü kabahatinden büyük: Bir kabahat için özür dilerken daha büyük bir kabahat işleyen kimse için söylenir.[/FONT]
[FONT="]Özür dilemek: 1. Yaptığı bir yanlıştan ötürü affedilmesini istemek. 2. Özrünü ileri sürerek yapılması kendinden istenen işi yapmamak, bundan bağışlanmasını istemek."Özür dilerim, ben o kovayı taşıyamayacağım."[/FONT]
[FONT="]Özü sözü bir: Düşünceleri, söyledikleri ve yaptıkları bir olan, ne düşünüyorsa onu söyleyen, içi dışı bir olan kimse."Özü sözü bir olan insanlara rastlamak gittikçe zorlaşıyor."[/FONT]