Çocuktuk Biz

Kalbi-Sebila

You can go your own way
HanımZade
Katılım
17 Kas 2017
Mesajlar
2,165
Tepkime puanı
3,443
Puanları
0
Yaş
34
Cinsiyet
Kadın
Ne güzel çocuktuk biz,

Sıcacık sobalı evlerde geçti küçüklüğümüz.

Soba çok büyük bir icatdı bizim için,

Üzerinde çaydanlıklar,tencereler eksik olmazdı,

Sabahları kızarmış ekmek,

Akşamları kestane kokusu sarardı evi.

Sokaklar bizimdi,

Şimdiki gibi öyle her tarafta büyük binalar yoktu,

Avm’ler yoktu yeşillikler çoktu.

Her hafta mahalle maçlarımız olurdu,

İki maç arası eve koşturup,

Annemizin hazırladığı sandviçi alır,tekrar maça koştururduk.

En sevdiğim oyun saklambaçtı,

Ama her oyunu oynardık,

Tabi bilgisayar yada telefonlarda değil,sokaklarda.

Süpermarketlerden alınmazdı o zamanlar meyveler,

Biz her meyve ağacının yerini bilirdik mahallede,

Dalardık e tabi ara sırada yakalanıp dayak da yerdik.

Para kazanma derdimizde yoktu,

Sağolsun tüm sülale bize çalışırdı,

Üstelikte bayram harçlıkları cabası.

Aldığımız kağıt paraları,daha çok görünsün diye,

Bozuk demir paralara dönüştürmek için az dolaşmadık bakkalları.

O zamanlar mutluyduk,herkes de mutluydu,

Ya da bize öyle geliyordu.

Aşk diye bir şey bilmezdik,

Bizim sevgimiz ona sarılarak uyuduğumuz annemiz,Akşam eve gelirken çikolata getiren babamızaydı.

Bir tek düştüğümüzde,

Bir yerimiz kanadığında yanardı içimiz,

Yalnız çok koştuğumuzda hızlı çarpardı kalbimiz,

Şimdi büyüdükte ne oldu saki,

Sahi ne güzel çocuktuk biz.
images.jpeg
 

Kalbi-Sebila

You can go your own way
HanımZade
Katılım
17 Kas 2017
Mesajlar
2,165
Tepkime puanı
3,443
Puanları
0
Yaş
34
Cinsiyet
Kadın
Çocuktuk biz, birer küçük çocuktuk..

Sâdece iki derdimiz, iki zenginliğimiz varmış; karın tokluğu ve çok değil, birazcık uyku... "Şantaj" kelimesi en mâsum hâline bürünmüş bizim edepsiz tavırlarımızda; istediğimizi alabilmek için gözyaşlarımızı hunharca kullanmışız.. Belki boydan, yere epey yakınmışız ama bir babanın omuzlarından daha yüksek bir yer de hayâl edememişiz.. Hüzünlerimiz ne kadar geçiciyse sevinçlerimiz de bir o kadar kalıcıymış.. Bir ağladıysak bin gülmüşüz; öylesine gamsızmışız ki bütün büyükler bize imrenirmiş..

Çocuktuk biz, birer küçük çocuktuk..

Bir sabah oyun oynadığımız sokaktan almışlar bizi ve üzerimize mâvi önlük giydirip, bizler gibi daha onlarcasının arasına bırakmışlar.. Kan bağı olmadan nasıl kardeş olunurmuş, öğrenelim diye... O güne dek birer yabancı olarak bildiğimiz harflerle, rakamlarla tanışmışız.. Hangi paranın daha büyük olduğunu kimse kopya vermeden de söyleyebilir olmuşuz.. Bir çoğumuzun övgü kaynağı olan "okula gitmek", aslında büyüyor olmanın ilk adımlarından biriymiş.. Çok özleyeceğimiz çocukluğumuza yazılan vedâ mektubunun da ilk satırı...

Çocuktuk biz, birer küçük çocuktuk..

Okumayı söktük diye yakamıza iliştirilen kurdeleymiş ilk gurûrumuz.. Bir sabahın köründe, çenemizin altından boynumuza doğru uzanan hafif bir ağrı ve yoğun bir şişkinlikle açmışız gözümüzü.. Dönmeyen boynumuzun sebebini merâk ederken en az bir doktor kadar iyi bilirmiş meğer annemiz.. "Kulağın kabalığı" yüzünden günlerce uzak kalırken okulumuzdan; tek avuntumuz, nerdeyse annemiz kadar bizi önemseyen öğretmenimizin evimize kadar getirdiği kitaplar olmuş.. Cin Ali'ler, Ayşegül'ler, Bambi'ler... Hasta yatağında bizi yalnız bırakmayan birer arkadaşmışlar.. Yine bir başka sabah, tenimizin her yerini kaplayan kırmızı noktalarda kaybetmişiz kendimizi.. Ona da "kızıl" derlermiş.. Okulda adını öğrendiğimiz hastalıklarla bizzat tanışmak varmış nasipte.. Ve nerden bilelim; onca hastalığın aslında bizi daha büyüklerine karşı hazırlayıp koruduğunu o küçücük aklımızla??

Çocuktuk biz, birer küçük çocuktuk..

Henüz kötülüğün zerresi ulaşmamış kâlplerimize.. Birini severken değil öpmek-sarılmak, dokunmak bile aklımızın ucuna bucağına uğramazmış.. Eskazâ saçının teline dokunacak olsak utancımızdan elimiz ayağımız birbirine karışırmış.. Aynı hayâli paylaşmak bir kavga değil, dostluğu pekiştirme bahânesiymiş bizim için.. En yakın arkadaşının da aynı kızı sevdiğini bile bile, bir müzik dersinde onunla birlikte aynı kızın gözlerinin içine bakarak şarkı söyleyebilmekmiş çocukluk.. "Bir yârim olsun isterdim, gözleri yeşil" diye... Ve öğretmenin ağzından dökülen, yarının büyüklerine sosyâl mesajın tillâhını veren onlarca eğitici şarkıyı bilinç altlarımıza kaydedermişiz.. Ilgaz, Anadolu'nun yüce bir dağıymış.. Bir hastalık varmış, "tembellik" denirmiş onun adına.. Yedi tâne cüce, on dört kollu bir deve eşdeğermiş.. Orman ne güzelmiş.. İzmir'in dağlarında çiçekler açar, altın güneş de orada sırmalar saçarmış.. Atatürk ölmemiş, kâlbimizde yaşıyormuş.. O gün pek de oralı olmaz gibi göründüğümüz tüm bu şarkılar biz büyüdükçe içimizde daha gür bir sesle yankılanır olmuş..

Çocuktuk biz, birer küçük çocuktuk..

Ilık bir bahar sabahının sisi kadar yoğun ama zehir kadar acı bir gökyüzüne açarmışız gözlerimizi.. Havamız kirliymiş, çeşmelerimizse dilsiz.. Mahâllede şenlik olurmuş bir tanker gelip üst sokağa yanaştığında.. Bütün mahâlleli kovalarını, bidonlarını yüklenip suya olan hasretini gidermeye koşarmış çoluk çocuk.. Gün aşırı elektriği kesilen yarı bodrum evlerin karanlığını ailecek edilen sohbet ve söylenen şarkılar dağıtır, aydınlatırmış.. Komşuluk varmış biz çocukken.. Hemen her gün bir başkasının evinde, bahçesinde toplanılırmış.. Kısırlar, poğaçalar, kekler havada uçuşurmuş ve bir de onların târifleri... "Ben de yapıyorum ama seninki gibi olmuyor" cümlesi tâ o günlerden aklımıza kazınmış..

Çocuktuk biz, birer küçük çocuktuk..

Oyun oynadığımız topraklarımız varmış, tepesine tırmanıp en olmuşunu aradığımız meyve ağaçlarımız.. Bâzen rahat batarmış; kamyonların, traktörlerin peşine takılıp kanatırmışız dizlerimizi.. Bir yaramız kabuk bağlamadan yenisini açacak kadar yaramazmışız.. Zamanla ağaçların yerini dev betonlar almaya başlamış.. Dün top oynadığımız arsaların üstünde bugün sevimsiz inşaatlar görünce oralar olmuş oyun alanlarımız.. İkinci kattan kuma atlayan komşunun çocuğunu görüp gaza gelmişiz, ta üçüncü kattan kuma bırakmışız kendimizi.. Nerdeyse belimize kadar battığımız o kumları ayakkabılarımızdan çıkarırken, kırılamaz bir rekora imzâ atmanın haklı gurûru olurmuş üstümüzde.. Çünkü hiçkimse dördüncü kata kadar çıkmaya bir türlü cesâret edememiş..

Çocuktuk biz, birer küçük çocuktuk..

Bâzen üç silâhşörleri paylaşmışız aramızda; uzun-sarı saçlarına bakıp onu kız zannettikleri için Dartanyan'ı bana bırakmışlar hep.. Bâzen de Ninja Kaplumbağalar'a heves etmişiz; lâf aramızda, Leonardo'nun kılıcı hep cezbetmiş beni usuldan.. "Çocuklara kötü örnek olmasın" diye sigara bıraktırılan Red Kit'in ağzındaki çırpıdan bulmuş ve bisikletlerimize de "Düldül" demişiz.. Ve şimdi şimdi ancak anlıyoruz ki bir çocuğun makam aracıymış o iki tekerleki "savaş arabası".. Bizim kahramanlarımız da pek bi' naifmiş.. En serti He-man'miş.. Ama ona özenip de tahtadan yaptığımız kılıçlarla hiçbir akrânımıza bir fiske dahi vurmamışız.. Çünkü o zamanlar hayat da savaş da bizler için birer oyunmuş..

Çocuktuk biz, birer küçük çocuktuk..

Bir sabah Körfez Savaşı'na açmışız gözümüzü, bir sabah da Bosna katliâmına.. CNN canlı yayınla vermiş bâzen çatışmaları.. Halepçe'ye salınan sinir gazını, Basra'ya atılan füzeyi, Saraybosna'da mâsum çoculara sıkılan kurşunu, Hocalı'da gebe kadının karnına saplanan süngüyü anlamadan dinlemişiz.. İnsanın insana yaptığı bunca zûlmü almamış çocuk aklımız.. Ekran başından kalkıp sokağa atmışız kendimizi, acı gerçeklerden oyuna kaçmışız.. Helikopterlerden atılan îlânları toplamak gibi bir meşgâle bulmuşuz hemen kendimize.. Daha çok toplayanın kazandığı uydurma bir oyunmuş bu aslında.. En sonunda tüm toplanan kağıtlar bir araya gelip eşit dağıtılmış; herkes evindeki kömür sobasını tutuştururken kullansın diye... "Soba" dedim de... Ne çok işe yararmış o demir yığınları?? Kahvaltı saati bir yanında çay demlenirken, diğer yanında nar gibi kızaran ekmekler sabırsızlıkla margarini beklermiş.. Akşam üzeri yemek tencereleri dizilirmiş sıra sıra.. Bacasının tellerine ıslak çamaşırlar serilirmiş.. Yemek bitince çaydanlık gelirmiş, tencerelerin hepsini kovarmış krallığından.. Kibrinden kaynamaya başladığı anda işgâlci kestâneler atağa kalkıp tahtından edermiş onu.. Az sonra onlar da yenilip kabukları sobanın ateşine bırakılırken mandalina kabukları devralırmış nöbeti.. Sobanın kurum tadındaki kokusunu bastırıverirmişler.. İçindeki suyu sobanın ateşiyle ısıtan bir güğüm eşliğinde pazar gecelerine bırakılan banyodan hemen sonra; sobanın huzur veren o güldür güldür yanışı eşliğinde dalınırmış en güzel, en huzurlu uykulara..

Çocuktuk biz, birer küçük çocuktuk..

Bayram sabahları diğer hiçbir güne benzemezmiş.. Bir elimizden heyecan, diğerinden mutluluk tutarmış da bulutların üstünde yürütürmüş sanki bizi.. O zaman, sevdiğimiz hiçkimse ölmemiş henüz ve öpülecek bir o kadar fazladan el ve alınacak harçlık varmış.. Kimsecikler de bayram günü kapısına gelen bir çocuğa hırsız gözüyle bakmazmış; şekerin en güzelinden, tatlının en tatlısından, harçlığın da en bolundan ikrâm edermiş herkes.. Yaşayan en büyüğün ve belki de tek dedenin evinde toplanırmış çocuklar-torunlar.. En küçük torun, bütün şımarıklığıyla sofranın en başındaki yeri kendine ayırırmış.. Kimse de ona kızmazmış..

Çocuktuk biz, birer küçük çocuktuk..

Bir sabah yine uyandık ve bir anda büyüdük.. Birden bire en sevdiklerimiz ölmeye, en yakınlarımız terk etmeye başladı.. Hayat bir masal olmaktan çıkıp, taşıdıkça daha da ağırlaşan bir yük gibi bindi omuzlarımıza.. Meğer ne büyük bir ağırlık varmış bizi gökyüzüne kavuşturan o babamızın omuzlarında?? Gökyüzünün ve denizlerin aslında mâvi değil renksiz olduklarını öğrendik.. Rüyâların gerçek olmadığını ve savaşların kıyâmete kadar süreceğini... Birilerinin beş kuruş için birilerinin canına kıyabileceğini, "câiz" denip el kadar çocukların gelin edilebileceğini, ne kadar kızsa bile annemize el kaldırmayan babamızın aslında son "adam" olduğunu... Haklı olanın değil güçlü olanın kazandığını, adâletin resimlerden ve yazılardan ibâret kocaman bir safsata olduğunu... Yürekleri çürümüş insanların, bitlenmiş bir çocuktan milyon kat daha tehlikeli ve korkulası olduğunu... Masallardan soyunup gerçekleri giyindikçe aynadaki aksimizden iğrendik işte anlayacağınız..

Çocuktum ben, bir küçük çocuktum..

Gözünü; farklı yenilgiyle biten bir maçta açtığı hâlde ne kavga ne de bir küfür görmemiş, Lambada klibindeki siyah çocuğun hor görülüşüne kızmış ve anlam verememiş, yıllar boyu Haliç'in üstünden her geçişte burnunu tıkamak zorunda kalmış, oturduğu semtten bindiği otobüs Beyazıt'a tırmanırken sokak aralarından denizi gördükçe yüreği pırpır etmiş, tren yolculuklarından resimli bir kitap bulup okumanın tadını almış ve o trenlerin rayında ezilmiş bozuk paralarını kıymetli birer hazîne gibi hâlen bir köşede saklayan bir çocuk.. Ciğerleri ne idüğü belirsiz otların dumanıyla, alkôlle ve rûhu günahlarla kirlenmemiş, mâsum bir çocuk.. Şimdinin tam aksine...

Çocuktum ben, bir küçük çocuktum..

Tek derdim karın tokluğuydu ve çok değil, birazcık uyku..
"Çocuklardık, parlak yıldızlardık o zaman.."

images (1).jpeg
 

Kalbi-Sebila

You can go your own way
HanımZade
Katılım
17 Kas 2017
Mesajlar
2,165
Tepkime puanı
3,443
Puanları
0
Yaş
34
Cinsiyet
Kadın
Çocuktuk biz elimizde salçalı ekmekle sokaklarda çepleri misket dolu sevinçli kaygısız çocuktuk biz dertsiz tasasız ama her şeyin farkında olan çocuktuk biz bayram sabahları yeni elbiselerle kapı kapı dolaşıp şeker toplayan çocuktuk biz gün sonunda gece uykusuna bir masalla gözümüzü kapayan .
 

Kalbi-Sebila

You can go your own way
HanımZade
Katılım
17 Kas 2017
Mesajlar
2,165
Tepkime puanı
3,443
Puanları
0
Yaş
34
Cinsiyet
Kadın
Çocuktuk biz dizlerimiz yara bere içinde , üzerimiz çamur kir pas içinde ama dünyanın en saf en masum varlıkları .
 

Ahmet

New member
Kullanıcı
Katılım
4 Haz 2017
Mesajlar
10,838
Tepkime puanı
5,175
Puanları
0
Cinsiyet
Erkek
çoçukluğumz ne güzeldi keske hiç büyümeseydik
 

Kalbi-Sebila

You can go your own way
HanımZade
Katılım
17 Kas 2017
Mesajlar
2,165
Tepkime puanı
3,443
Puanları
0
Yaş
34
Cinsiyet
Kadın
 

Kalbi-Sebila

You can go your own way
HanımZade
Katılım
17 Kas 2017
Mesajlar
2,165
Tepkime puanı
3,443
Puanları
0
Yaş
34
Cinsiyet
Kadın
Küçük bir çocuktuk biz
En çok kendimize yenildik

Yanlış adreslerin
Kapı önlerine bıraktık
Gözyaşlarımızı

Coşkun denizlere
Yelkenler açtık
Hata hep bizdeydi
Hayatın önüne
Kendi ellerimizle bıraktık
Yüreğimizi...

Ama yine de
Aldırmadık hiçbir şeye
Özlemli bakışlarla baktık
İnandık çünkü biz
Doğruyu göremedik
Sinsice esen rüzgar
Oradan savurdu bizi
Takmadık

Oysa biz sadece sevdik
Aşkla izledik dünyayı
Sessizce dinledik her şarkıyı
Durgun suya taş atmadık
Eksik şiirleri
Yüreğimizle tamamladık

Yalnız kaldık
Kimseyi rahatsız etmedik
En kuytusunda gecenin
Gizli gizli ağladık

Duyamadık serzenişleri
Anlayamadık hiçbir şeyi

Masumduk
Biz sadece sevdik
Çünkü biz
Küçük bir çocuktuk
 

Kalbi-Sebila

You can go your own way
HanımZade
Katılım
17 Kas 2017
Mesajlar
2,165
Tepkime puanı
3,443
Puanları
0
Yaş
34
Cinsiyet
Kadın
Biz çocuktuk o yıllar.
Bilmezdik iki elin ayrılışını...
koymazdı bize gece yarısı ayrılıkları...
biz çocuktuk o yıllar...
bir güldü verebileceğimiz
ve masum bir öpücüktü teşekkürümüz.
daha büyüyeceğimizin farkına varabilecek kadar bile
büyük değildik...
biz çocuktuk o yıllar...
serin bir rüzgar heyecanlandırırdı bizi..
daha fırtınalar görmeden...
daha büyümeden...
biz çocuktuk o yıllar..
küçük bir öpücüktü bizim beklediğimiz..
içten bir bakış...
bizim için yeterliydi bu
ya da biz bunu doğru biliyorduk..
daha doğruyla yanlışı ayırt edebilecek yaşta değilken...
biz çocukken masum öpücükler vardı...
asla kalktığımızda günahla uyanmazdık..
minik ellerimiz vardı fakat kocaman hayaller sunardık...
sunduğumuz hayaller bazen,
büyümenin bekleyişi
bazen çocukluğumuzun geçişiydi..
ama biz çocuktuk o yıllar...
kuşlar konardı bahçemize...
peşlerinde koşup uçmaya çalışırdık...
düşenler... kalkanlar...
ama yalnız değildik...
düşerken de... kalkarken de...
biz çocuktuk o yıllar..
aşkı masum bir şey sansak da
asla hayallerle geçiştirmezdik...
belki tatlı bir bekleyiş
acı bir beraberlikten daha iyidir.
bu yüzden ben hâlâ çocukluğumu bekliyorum! ..
asla gelmese de...
belki hiç ummadığım bir anda gelip...
ya da tam umduğum anda.
belki ölümün sessiz, sakin
belki gürültülü...
belki haklı belki haksız...
bilinmez gelişiyle...
ya da sıcak bir elle yeniden doğarak...
ama temiz saf sıcak bir doğuşla..
belki en içten hisselerimle..
belki hissedemediğim hislerimle.
zaten yaşadıklarım, hissedemediklerimin yanında nedir ki...
bir dokunuş.. günahla dolu ya da sevabı bilinmez..
bir haykırış.. belki herkesin ortasında
belki herkesle beraber tam ortada...
ama hissedemediklerim yaşamımın en büyük..
tarifsiz boşluğunu kapladıktan sonra...
herkesin haykırışı, ya da benim herkese haykırışım
en acı sessizlik değil midir...
biz çocuktuk o yıllar.
daha haykıracak yaşta bile değildik...
gücümüz yetmezdi bağırmaya..
o yüzden sessiz gülüşlerde saklıydı bizim duygularımız...
mavi bir bulutun peşindeydi gözlerimiz,
gözlerimiz yukarıdaydı ama sevgimiz vardı yukarıda...
sevgimizi hatta mutlu olduğumuz için yaşadığımızı sandığımız
aşkımızı izlerdik...
ama dokunamazdık...
dokunamazdık çünkü minik parmaklarımız yetişmezdi
yetişemezdi..
bizim için hep yumuşaktı bulutlar...
her daim fırtınada ve sessizlikte...
bir gülüşün ardına sığınmış nice fırtınalar
yumuşak bir buluttan mı çıkıyor...
hayır bulutlar yumuşaktı biz çocukken..
yumuşak ve maviydi...
belki fırtınalarda sertti.. karanlıktı..
bilemezdik ki...
çünkü biz bakmazdık fırtınaya...
sevdiklerimiz yanımızda olurdu fırtına zamanı...
biz o yıllar çocuktuk..
biz çocukken deniz vardı çıplak ayak girdiğimiz.
yüzermiş gibi yapıp yüzemediğimiz..
bizim için suya gerek yoktu yüzmek için biz zaten yüzemezdik.
biz denizde de yüzemezdik.. karada da...
o yüzden suya bağlamamıştık umutlarımızı...
düşlerimizi ne denizlerle...
ne gökyüzüyle...
ne de karayla sınırlamıştık...
hepsini sığdırabilmiştik o minik ellerimize..
sevdiklerimize sunarken...
sevdiklerimizden alırken...
düşleri yaşatırken hiç kirletmedik ellerimizi.
çamurdan evler yapıp içine geleceğimizi sığdırsak da...
tertemizdi ellerimiz..
bulut kadar yumuşak
düşlerimiz kadar mavi...
beyaz... ve sarı...
işte o yıllar biz daha çocuktuk...
bildiğimiz renkler bunlardı..
biz belki bir ressamın paletinde bir
vazoya can veriyorduk...
belki bir şairin tükenmez kalemini
tüketiyorduk çocukken.
ama biz daha çocuktuk o yıllar..
minik ellerimiz vardı yumuşacık...
tertemiz... gözlerimizde neşe elimizde düş..
koşturup dururduk çocukken.
manasını bilmezdik ayrılmış iki elin...
gece yarısı ayrılıklarının...
biz daha çocuktuk o yıllar...
biz daha çocuktuk...
 

Minikçe

Well-known member
HanımZade
Katılım
11 May 2017
Mesajlar
9,662
Tepkime puanı
11,973
Puanları
113
Konum
..
Cinsiyet
Kadın
maxresdefault.jpg

Biz çocuktuk o yıllar.
Bilmezdik iki elin ayrılışını...
koymazdı bize gece yarısı ayrılıkları...
biz çocuktuk o yıllar...
bir güldü verebileceğimiz
ve masum bir öpücüktü teşekkürümüz.
daha büyüyeceğimizin farkına varabilecek kadar bile
büyük değildik...
biz çocuktuk o yıllar...
serin bir rüzgar heyecanlandırırdı bizi..
daha fırtınalar görmeden...
daha büyümeden...
biz çocuktuk o yıllar..
küçük bir öpücüktü bizim beklediğimiz..
içten bir bakış...
bizim için yeterliydi bu
ya da biz bunu doğru biliyorduk..
daha doğruyla yanlışı ayırt edebilecek yaşta değilken...
biz çocukken masum öpücükler vardı...
asla kalktığımızda günahla uyanmazdık..
minik ellerimiz vardı fakat kocaman hayaller sunardık...
sunduğumuz hayaller bazen,
büyümenin bekleyişi
bazen çocukluğumuzun geçişiydi..
ama biz çocuktuk o yıllar...
kuşlar konardı bahçemize...
peşlerinde koşup uçmaya çalışırdık...
düşenler... kalkanlar...
ama yalnız değildik...
düşerken de... kalkarken de...
biz çocuktuk o yıllar..
aşkı masum bir şey sansak da
asla hayallerle geçiştirmezdik...
belki tatlı bir bekleyiş
acı bir beraberlikten daha iyidir.
bu yüzden ben hâlâ çocukluğumu bekliyorum! ..
asla gelmese de...
belki hiç ummadığım bir anda gelip...
ya da tam umduğum anda.
belki ölümün sessiz, sakin
belki gürültülü...
belki haklı belki haksız...
bilinmez gelişiyle...
ya da sıcak bir elle yeniden doğarak...
ama temiz saf sıcak bir doğuşla..
belki en içten hisselerimle..
belki hissedemediğim hislerimle.
zaten yaşadıklarım, hissedemediklerimin yanında nedir ki...
bir dokunuş.. günahla dolu ya da sevabı bilinmez..
bir haykırış.. belki herkesin ortasında
belki herkesle beraber tam ortada...
ama hissedemediklerim yaşamımın en büyük..
tarifsiz boşluğunu kapladıktan sonra...
herkesin haykırışı, ya da benim herkese haykırışım
en acı sessizlik değil midir...
biz çocuktuk o yıllar.
daha haykıracak yaşta bile değildik...
gücümüz yetmezdi bağırmaya..
o yüzden sessiz gülüşlerde saklıydı bizim duygularımız...
mavi bir bulutun peşindeydi gözlerimiz,
gözlerimiz yukarıdaydı ama sevgimiz vardı yukarıda...
sevgimizi hatta mutlu olduğumuz için yaşadığımızı sandığımız
aşkımızı izlerdik...
ama dokunamazdık...
dokunamazdık çünkü minik parmaklarımız yetişmezdi
yetişemezdi..
bizim için hep yumuşaktı bulutlar...
her daim fırtınada ve sessizlikte...
bir gülüşün ardına sığınmış nice fırtınalar
yumuşak bir buluttan mı çıkıyor...
hayır bulutlar yumuşaktı biz çocukken..
yumuşak ve maviydi...
belki fırtınalarda sertti.. karanlıktı..
bilemezdik ki...
çünkü biz bakmazdık fırtınaya...
sevdiklerimiz yanımızda olurdu fırtına zamanı...
biz o yıllar çocuktuk..
biz çocukken deniz vardı çıplak ayak girdiğimiz.
yüzermiş gibi yapıp yüzemediğimiz..
bizim için suya gerek yoktu yüzmek için biz zaten yüzemezdik.
biz denizde de yüzemezdik.. karada da...
o yüzden suya bağlamamıştık umutlarımızı...
düşlerimizi ne denizlerle...
ne gökyüzüyle...
ne de karayla sınırlamıştık...
hepsini sığdırabilmiştik o minik ellerimize..
sevdiklerimize sunarken...
sevdiklerimizden alırken...
düşleri yaşatırken hiç kirletmedik ellerimizi.
çamurdan evler yapıp içine geleceğimizi sığdırsak da...
tertemizdi ellerimiz..
bulut kadar yumuşak
düşlerimiz kadar mavi...
beyaz... ve sarı...
işte o yıllar biz daha çocuktuk...
bildiğimiz renkler bunlardı..
biz belki bir ressamın paletinde bir
vazoya can veriyorduk...
belki bir şairin tükenmez kalemini
tüketiyorduk çocukken.
ama biz daha çocuktuk o yıllar..
minik ellerimiz vardı yumuşacık...
tertemiz... gözlerimizde neşe elimizde düş..
koşturup dururduk çocukken.
manasını bilmezdik ayrılmış iki elin...
gece yarısı ayrılıklarının...
biz daha çocuktuk o yıllar...
biz daha çocuktuk...
 

Kalbi-Sebila

You can go your own way
HanımZade
Katılım
17 Kas 2017
Mesajlar
2,165
Tepkime puanı
3,443
Puanları
0
Yaş
34
Cinsiyet
Kadın

Kalbi-Sebila

You can go your own way
HanımZade
Katılım
17 Kas 2017
Mesajlar
2,165
Tepkime puanı
3,443
Puanları
0
Yaş
34
Cinsiyet
Kadın
Gözlerindeki yeşilliğe kocaman dünyayı sığdırdım çocuk;
Beni de al...
1512475_10202617111766805_1295887208_n.jpg
 

Minikçe

Well-known member
HanımZade
Katılım
11 May 2017
Mesajlar
9,662
Tepkime puanı
11,973
Puanları
113
Konum
..
Cinsiyet
Kadın
Biyolojik savaşlarda ölmez bir çocuk, asıl sevgisiz kalınca ölür. Ve "Git başımdan çocuk!"tan sonra binip giderler uçan halılarına çocuklar.
13876171_986197374811726_2417943981758264714_n.jpg
 

Minikçe

Well-known member
HanımZade
Katılım
11 May 2017
Mesajlar
9,662
Tepkime puanı
11,973
Puanları
113
Konum
..
Cinsiyet
Kadın
Okulda birinci sınıf ögrencileri, bir aile fotoğrafı üzerinde tartışıyorlardı. Fotoğraftaki küçük çocuğun saç rengi ailenin öteki bireylerinin saç renginden değişikti. Öğrencilerden biri o erkek çocuğunun belki de evlat edinilmiş olabileceğini söyledi. Onun bu sözünü duyan başka bir küçük kız ögrenci, birden sesini yükseltti;
- Ben evlat edinme konusunda her şeyi bilirim, çünkü bende evlatlıgım!...
Arkadaşı sordu;
- Madem biliyorsun, bize de anlatsana... Evlat edinilmek ne demektir...?
Küçük kız öğrenci kendinden emin bir biçimde bilgisini özetledi;
- Annenin karnında değil, yüreğinde büyümüşsün demektir...

254224_106735786091227_2817381_n.jpg

 

Kalbi-Sebila

You can go your own way
HanımZade
Katılım
17 Kas 2017
Mesajlar
2,165
Tepkime puanı
3,443
Puanları
0
Yaş
34
Cinsiyet
Kadın
Bakma öyle şaşkın şaşkın gözlerime çocuk
Yaklaş,
Tut ellerimden,
Beni de al götür çocukluğuna,
Çok yoruldum büyümekten...

31488199_1791704497556753_2955674546100764672_n.jpg
 

Minikçe

Well-known member
HanımZade
Katılım
11 May 2017
Mesajlar
9,662
Tepkime puanı
11,973
Puanları
113
Konum
..
Cinsiyet
Kadın
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları kendiniz gibi olmaya
zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez,
dünle de bir alışverişi yoktur.

283034_113821778715961_2109941_n.jpg
 

Minikçe

Well-known member
HanımZade
Katılım
11 May 2017
Mesajlar
9,662
Tepkime puanı
11,973
Puanları
113
Konum
..
Cinsiyet
Kadın
ben çocukken toz pembeydi umutlar..umutsuzluk hiç yok gibi bişeydi! ne zaman düşseydim yere dizim bile pembe kanardı..şimdi yine pembe sanki, içimdeki büyüyen umutlar...çok büyüsünlerr

394404_335116393250057_1171616472_n.jpg
 
Üst
Alt