Borçlu olan kimse imkânı olduğu halde zamanında borcunu ödemezse Allah’ın indinde mesul olup, ahiret azabına müstehakdır. Peygamber (sav) bu hususta şöyle buyurur: “Varlıklı olan kimsenin borcunu ertelemesi zulümdür” Zamanında borcunu ödememesi sebebiyle enflasyondan doğan zarar da büyük hukukçu olan İmamı Ebu Yusuf a göre -ki müfta bih de bu görüşdür, kanaatimiz bu minval üzeredir- telâfi edilmesi gerekir.

Bir kimse yüzbin lira alacağı olursa zamanında ödenmediğinden elli bin lira değer kaybetmişse, yüzbin lira değil, yüzelli bin lira istemeye hakkı vardır. Ve onu almasında bir sakınca yoktur. Zaten alacaklı olan kimse onu alsa da hakkından fazla birşey cebine girmez.

Alınan borç para vadesi geldiğinde ödenmediği zaman altına çevrilerek vadesi uzatılabilir mi?

Fakihlerin çoğunluğu, vadeli satışlar ile borç akdinde, bedel olarak belirlenen para birimi yerine, ödeme tarihindeki kuru esas alarak farklı bir para biriminin —mesela borç olarak alınan altın paranın yerine gümüş paranın— ödenmesini caiz görmüşlerdir (Serahsi, el- Mebsut, İstanbul 1983, XIV, 2-3; İbn Kudame, el-Muğni, Kahire 1968, IV, 37-39; İbn Rüşd, Bidayetü’l-Müctehid, Kahire 2004, III, 215-216).

Buna göre mesela, vadeli bir mal satışına veya borç (karz) akdine konu olan 1000 TL, baştan şart koşulmamak kaydıyla tarafların razı olması halinde ödeme günündeki kur üzerinden bir başka para birimi ile de ödenebilir.

Öte yandan, vadesinde ödenmeyen borçların, (önceden fazla bir ödemeyi şart koşmaksızın) ödeme zamanında enflasyon oranında (paranın alım gücünde, değerinde) meydana gelen kayıp ilave edilerek ödenmesinde de dinen bir sakınca yoktur.

Vadesi geldiği halde ödenmeyen bir borcun, vade sonundaki yani ödeme günündeki kur üzerinden altına çevrilip vadenin uzatılması işlemine gelince, bu durumda vadesi geldiği halde ödenmeyen bir borcun, altına çevrilip uzatılması söz konusudur. Bu değişiklik ve tasarruf fıkıh âlimlerinin çoğu tarafından caiz görülmemiştir.

Ancak İbn Kayyim el-Cevziyye zimmette olan bir borcun, borçluya başka bir borç mukabili satılmasını caiz görmektedir. Bu işlem neticesinde zimmette olan borç sona ermekte (sâkıt), onun yerine zimmete farklı cinsten başka bir borç intikal etmektedir (vâcib). Bunu yasaklayan herhangi bir nas bulunmamaktadır. Bu işlem hadiste yasaklanan “vadeliyi vadeli mukabilinde satmak” kapsamında değildir. Burada borçlunun zimmetini başka bir borç işgal etmiş olmaktadır.

Bu muamelede tarafların her ikisi için de fayda söz konusudur. (İbn Kayyim el-Cevziyye, İ’lâmü’l-muvakkıîn, Dâru İbn el-Cevzî 1423, III, 173; İbn Kayyim elCevziyye, Tehzîbu Süneni Ebî Dâvûd, (Azîmâbâdî, Avnü’l-Ma’bûd ile birlikte), Beyrut 1415, IX, 258, Dübyân b. Muhammed ed-Dübyân, el- Muâmelâtü’l-mâliyye asâle ve muâsara, Riyad 1434, XVIII, 119-120; III, 108). Nitekim bu durumda borçlu borcunu kendisi için daha rahat şartlarda ödemeye, alacaklı da alacağını değer kaybından korumaya imkân bulabilecektir.

Borçlar üzerindeki tasarruflarla ilgili içtihatlara bakıldığında fıkıh âlimlerinin bu tasarrufların bir bölümünü “alacaklının hakkının bir kısmından vazgeçmesi” şeklinde değerlendirerek caiz saydıkları görülür. Söz gelimi bin lira alacağın yerine beş yüz lira mukabilinde sulh yapmak veya peşin alacağını ertelemek bu bakış açısıyla caiz görülmüştür. Eğer bu işlemler “ivazlı bir işlem” olarak kabul edilseydi ribâ kapsamında değerlendirilecek ve yasaklanmaları gerekecekti. Alacağın aynı cins olarak ertelenmesinde sakınca görmeyen fakîhler, farklı cinse çevrilerek ertelenmesini ise ivazlı bir işlem kabul ettikleri için sarf akdi kapsamına almışlar ve caiz görmemişlerdir.

Aynı şekilde bin lira vadeli alacak için beş yüz lira peşin ödenmek üzere sulh yapılması, vadenin kısaltılması karşılığı yapılan ivazlı bir işlem olarak değerlendirilmekte ve caiz görülmemektedir. Fakat bin lira alacağı olan bir kişi borçluya “eğer yarın beş yüz lira ödersen, kalan beş yüzü silerim” dediğinde, borçlu konuşulan tarihte beş yüz lira ödediği takdirde, bu işlem “şartlı bir ibra” kabul edilmekte ve borcun geri kalan kısmı silinmektedir (Mavsılî, elİhtiyâr, nşr.

Mahmud Ebu Dakîka, Beyrut 1975, III, 8-9). Aynı şekilde mesela karz akdine de eğer ivazlı bir işlem olarak bakılsaydı, riba kapsamına alınıp caiz görülmemesi gerekirdi. Ancak bir teberru ve dayanışma akdi olarak değerlendirildiği için caiz görülmüştür (Kasânî, Bedâiu’s-sanâi‘, Beyrut 1986, VII, 394; Karâfî, el- Furûk, Kuveyt 2010, IV, 3; İbn Kayyim el-Cevziyye, İ’lâmü’l-muvakkıîn, III, 175). Bütün bu hususlar bir işlemin değerlendirilmesinde esas alınan ölçütlerin ve işlemi tasavvur şeklinin, onun hükmünün belirlenmesindeki etkisini göstermektedir.

Sonuç olarak borç alınan paranın, başka bir para birimine veya altına çevrilerek ödemenin ertelenmesini açıkça yasaklayan bir nas bulunmamaktadır. Bu işlemde alacaklının alacağını değer kaybından koruma, borçlunun da borcunu daha rahat şekilde ödeme imkânı bulunmaktadır. Taraflardan herhangi birisi için haksız bir kazanç söz konusu değildir. Günümüzde ticaret çevrelerinde bu işlemin yaygın olarak kullanılması da toplumda bir ihtiyacın mevcut olduğunu göstermektedir. İlgili işlemi sarf akdi çerçevesinde yapılan bir işlem değil de tarafların rızasıyla yapılan bir sulh işlemi olarak kabul etmek mümkündür. Bu değerlendirmeler ışığında vadesinde ödenmeyen borçların ihtiyaç halinde ve her iki tarafın rızasıyla altına çevrilerek vadenin uzatılması işleminin caiz olduğu söylenebilir.


-Alinti-
 
Üst
Alt