Beren ve Luthien’e Dair

Fineas

Epik
Kullanıcı
Katılım
14 Mar 2018
Mesajlar
4,287
Tepkime puanı
4,885
Puanları
0
Konum
İzmir
Cinsiyet
Erkek


Öncelikle Nedir Bu Kitap?
Kayıp Öyküler Kitabı ve Silmarillion’dan farklı olarak bizlere Beren ve Luthien‘e dair neler sunabilir ki? Bunlar da bizim kafamızı kurcalayan sorulardı ancak kitabı elimize alır almaz hepsi uçtu gitti. O hasret kaldığımız anlatıma kavuşmuştuk sonunda; tabii bizi bekleyen büyük sürprizler, Alan Lee’nin muhteşem çizimleriyle birleşince kitaba başlamamızla bitirmemiz bir oldu!

Oğlu Christopher Tolkien tarafından düzenlenen tüm eserleri gibi, bu eserde de oğlunun kaleminden yaklaşık 40 sayfalık bir notla başlıyor kitabımız. Bu 40 sayfa çok önemli zira kitabın geri kalanında pek çoğumuzun daha önce hiç duymadığı terimler ve kelimelere atıfta bulunuyor ve kitabın genel hatları hakkında bilgi veriyor.



Kitabımız Beren ve Luthien hikayesinin 4-5 tane versiyonundan oluşuyor aslında. Tolkien’in ilk olarak 1917 yılında, savaştan döndükten sonra yazdığı ve The Tale of Tinuviel olarak adlandırdığı hikâyeyle başlıyoruz. Ardından Kayıp Öyküler Kitabı, Quenta Noldorwinda (Silmarillon’un ilk taslaklarından) ve Silmarillion versiyonlarına en öz haliyle kavuşuyoruz. En öz tabirini kullandım, çünkü hepimiz Silmarillion versiyonunu bilsek bile Christopher Tolkien, babasının yazıp bir kenara kaldırdığı ve bizimle paylaşmadığı bazı taslakları da bu hikâyelere entegre etmiş.

Zengin The Lay of Leithian İçeriği
Kitap boyunca en çok referans gösterilen eser tabii ki şarkı/şiir şeklinde yazılmış olan The Lay of Leithian. Beren ve Luthien’in hikâyesinin temelini oluşturan ve Tolkien’in -bana kalırsa- edebiyat ve şairlik yeteneğini arzdan arşa kadar gözler önüne serdiği, gözlerimizi dolduran uzun şiiri. The Tale of Tinuviel’den sonra 1925 yılında yazdığı bu şiir, aslında günümüzde son halini almış hikâyemizi ayrıntılı bir şekilde özetliyor. Quenta Noldorwinda ve Silmarillion da dahil olmak üzere tüm bu eserlerde farklı farklı dizelerine denk geldiğimiz The Lay of Leithian eserinin neredeyse tamamını ilk yazıldığı formdan, son şeklini aldığı forma kadar bu kitaba eklemiş Christopher Tolkien.



Silmarillion Versiyonuna Dair
Quenta Noldorwinda ve Silmarillion versiyonları aslında birbirlerine oldukça benziyor, orada burada bazı karakter isimlerinin değişikliği, hikâyeye sonradan dahil edilen veya çıkarılan yardımcı karakterler ve diyaloglar vb. şeyler dışında öz hikâyede pek bir değişiklik yok. Hikâye her yeni taslakta biraz daha evrilmiş ve tarihteki yerine oturtulmuş. O yüzden bunların detayına girme gereği görmüyoruz zira bana kalırsa kitaptaki en ilgi çekici ve heyecanlı hikâye, Tolkien’in 1917’de yazdığı ve Beren ve Luthien’in hikâyesinin temel taşı olan;

THE TALE OF TINÚVIEL
Merhum üstadın 1.Dünya Savaşı sırasında ilham aldığı ve döndükten sonra da şekillendirip hayat verdiği ilk Beren ve Luthien (Tinúviel) hikâyemiz. Ve çok büyük farklılıklar bekliyor bizi. İlk olarak isimlerin farklılığı dikkat çekiyor. Bu hikâye boyunca Luthien’e sadece Tinúviel ismi verilmiş, Sindarin dilinde bülbül anlamına gelen ki ileriki versiyonlarında da Luthien’e güzel sesi yüzünden Tinúviel lakabının verileceğini biliyoruz.

Hikâyemiz, Eriol isimli “İngiliz” bir denizcinin uzun uğraşlar sonucu Tol Eressëa adasına ulaşması ve orada Vëannë isimli bir elfle tanışmasıyla başlıyor. Vëannë çok yetenekli bir hikâye anlatıcısı ve Eriol’e Beren ve Luthien’in hikâyesini anlatıyor. Yani The Tale of Tinuviel’i kitap boyunca Vëannë’nin ağzından dinliyoruz.

İşte başlıyor tam 100 yıl önce Tolkien’in kaleme aldığı hikâyemiz…
İki çocuğu vardı Tinwelint’in, Dairon ve Tinúviel; ve Tinúviel Saklı Elf bakireleri içinde en güzel olanıydı, gerçekten de çok azı onun kadar güzeldi çünkü annesi Gwendeling bir fay, Tanrıların kızı idi; kardeşi Dairon ise güçlü ve neşeli bir oğlandı ve her şeyden öte kamış düdüğünü ve diğer orman enstrümanlarını çalmayı seviyordu ve Elfler içindeki en büyülü üç müzisyenden biri olarak anılıyordu; diğerleri Tinfang Warble ve deniz kenarında çalan Ivarë idi. Ama Tinúviel’in neşesi danstaydı ve Elf dilinde hiçbir sözcük koyulamamıştı onun parıldayan ayaklarının zarafetine ve güzelliğine.”



Gördüğünüz üzere, Sindar Kralı Elu Thingol burada Tinwelint, kutsal Maia ırkına mensup eşi Melian (Gwendeling) ise Tanrıların kızı olan bir fay olarak geçiyor. Tolkien yazdığı hikâyelerin ilk versiyonlarında, Valar için Tanrılar, Maiar için ise fay -Anglosakson kökende peri- kelimesini kullanıyor. Orijinal hikâyeden farklı olarak Tinúviel’in Dairon isimli müzisyen bir erkek kardeşi olduğunu görüyoruz. Gelecek hikâyelerde Dairon karakteri, Tinúviel’e aşık olan ve asil kana mensup olmayan sıradan bir Sindar Elfi olarak karşımıza çıkacak ve Noldor sevdalılarının da bildiği üzere en büyülü üç ozan, zaman içinde şekil değiştirecek ve Ivarë adı bu listeden çıkarak yerini Fëanor oğlu Maglor’a bırakacak. Dairon ismi de evrilecek ve Daeron halini alacak.

Beren’in Hikâyede İlk Kez Can Bulması
Beren ise bir Gnomedu, Hísilómë topraklarında avlanan avcı Egnor’un oğluydu. Eldar ve akrabaları olan Gnomelar arasında korku ve şüphe vardı; bunun en büyük sebebi, Gnomeların Kuğu Limanı’nda akrabalarını katletmesi yüzündendi. Ayrıca Melko’nun elinde köleliği tatmış olan Gnomelar da Melko’nun yalanları yüzünden Eldar’a güvenmiyorlardı. Ancak Beren onu gördüğünde Eldar, Gnome ya da İnsan olup olmaması umurunda bile değildi…”



Sanırım hikâyedeki en büyük farklılık Beren’in bir Gnome, yani Noldor klanına mensup sıradan bir elf olması. Tolkien yazdığı ilk taslaklarda Noldor halkına, kökeni Antik Yunan dilinde “yetenekli, maharetli” anlamına gelen Gnome ismini vermişti. Ancak günümüzde Eldar, Vala Orome’yi takip eden tüm Vanyar, Noldor ve Teleri halkına verilen genel bir isim olsa da Tolkien 1917 yılında Gnomeları -Noldor- Eldar’dan ayrı tutmuş; büyük ihtimalle Ölümsüz Topraklar’dan büyük bir hükümle sürüldükleri için onları Eldar grubuna dahil etmemiş ya da sonradan çıkarmış.

Beren İnsan Olsa İşi Daha Kolaydı
Paragraftan da gördüğünüz üzere Sindar elfleriyle Gnomelar -Noldor elfleri- arasında ciddi bir şüphe ve gerginlik mevcut; zira Sindar elfleri, Noldor halkının Beleriand topraklarına gelebilmek için Teleri halkını -Kuğu Halk- katlederek gemilerini zorla ellerinden aldığını duymuştu. Bu yüzden hikâyenin devamında Beren, Sindar Kralı Thingol’ün -Tinwelint- karşısına çıktığında, Thingol o kadar sinirleniyor ki o an Beren bir İnsan olsa daha hafif bir tepki alırdı diye düşünmeden edemiyorsunuz. Kısacası Thingol, Beren’e “Morgoth’un tacından bir Silmaril getirmesi” şartını alaylı bir şekilde koştuğunda Noldor halkına karşı beslediği garezi bariz bir şekilde hissedebiliyorsunuz.

Hikâyenin devamındaki en büyük farklılık ise Beren ve Finrod Felagund’un, Silmarillon versiyonunda gördüğümüz, Tol Sirion adasında”Ölüm Büyücüsü Thu”nun eline esir düşmeleri senaryosunun oldukça farklı olması ki Ölüm Büyücüsü Thu da zamanla evrilecek ve sevimli Karanlık Lordumuz Sauron halini alacak.

Sauron Senaryo Dışı
Bu hikâyemizde Finrod Felagund’dan hiçbir iz olmadığı gibi Ölüm Büyücüsü Thu (Sauron) yerine “Tüm Kedilerin Lordu Tevildo”nun olması. Kedi deyince tabii ki aklınıza Kediadam – Werecat- gibi bir yaratık geldi. Ancak hayır, gerçekten de devasa boyutlarda bir kediden bahsediyoruz ve hikâyeye göre elflerin kedileri ve örümcekleri sevmemelerinin sebebi Tevildo ve Ungoliant imiş. Tabii elflerin bu iki hayvan türüne karşı açıkça bir garezleri varsa bile Silmarillon’da bundan bahsetmiyor.



Kediler Prensi Tevildo
İşler daha da ilginçleşiyor, çünkü Luthien, babasının kendisini hapsettiği ağaç evden kaçıp Beren’in peşinden gittiğinde Tevildo’nun kalesine sızıyor ve orada Beren’in Tevildo’ya esir düştüğünü ve mutfağında köle olarak çalıştığını görüyor. Luthien, Orta Dünya’nın en büyük köpeği olan Huan’ın da yardımıyla Tevildo’yu alt ediyor, diğer kedileri lanetleyip onları akıl almaz boyutlara büyüten altın tasmasını ele geçirip tüm kedileri bu lanetten kurtarıyor ve Tevildo’nun kalesinin taşlarını birbirine bağlayan büyüyü bozarak kaleyi harap ediyor. Hikâyenin bu kısmı aşağı yukarı Silmarillion versiyonuyla aynı zira orada da Luthien, Sauron ile sözlü bir büyü düellosuna giriyor ve Sauron’u alt ederek ondan Minas Tirith kalesinin taşlarını birbirine bağlayan büyülü anahtar sözcükleri öğrenip kaleyi yok ediyor.



Hikâyenin geri kalanı Silmarillion versiyonuna oldukça benziyor. Beren ve Luthien kaleden kaçtıktan sonra bir süre birlikte vakit geçirip Morgoth’un kalesine gitmeye karar verirler. Birlikte kılık değiştirirler. Ölen kedilerden birinin derisini Beren’in üstüne geçiren Luthien, bir efsun mırıldanır ve Beren’i tamamıyla bir kedi yapar. Kendisi de kedinin bir esiriymişçesine Beren’in sırtına biner ve birlikte Morgoth’un huzuruna çıkarlar. Silmarillion versiyonunda ise Beren kurtadam, Luthien ise dev bir vampir yarasa kılığına giriyordu.

Morgoth, Luthien’in büyülü şarkısıyla uyuduktan sonra Beren, Morgoth’un demir tacından bir Silmaril’i kazıyarak çıkartır ve birlikte kaleden kaçarlar. Tabii kalenin dışında onları Karkaras beklemektedir, Morgoth’un lanetli büyüleriyle yarattığı gelmiş geçmiş en iri kurt. Karkaras zaman içinde evrilecek ve Silmarillion’daki Carcharoth ismini alacaktır. Devamında ise Silmaril Avı, Huan ve Karkaras’ın karşılaşması ve Luthien’in Mandos’a Ağıtı geliyor.



Buradan sonrası aşağı yukarı bildiğimiz gibi ilerliyor, tabii yine pek çok sürpriz dışında! Özellikle Luthien’in Mandos’un Salonları’na her versiyonda farklı şekilde gitmesini oldukça şaşırtıcı bulacaksınız.

Aslında tüm bu yazımız “Bu kitabı neden satın almalısınız?” temalı bir dayatma gibi gözükse de tek amacımız kitabın bildiğimiz hikâyelere nasıl temel oluşturduğunu ve Tolkien’in tek bir hikâyesinin onlarca yıl içinde evrilerek nasıl son halini aldığını, oğlu 93 yaşındaki Christopher Tolkien tarafından bizlere nasıl muhteşem bir şekilde aktarıldığını anlatmaktı.

Umarız Christopher Tolkien’in editörlüğünü yaptığı bu son eser en iyi şekilde çevrilerek bir an önce raflardaki yerini alır diyoruz.

Kitabı hemen buradan satın alabilirsiniz.
 
Üst
Alt